Karayip denizinin en güzel adası Jamaika

Bazı denizlerin renkleri kendilerine hastır, nereye giderseniz gidin, aynı rengi başka bir denizde göremezsiniz. Örneğin Ege denizinin lacivert rengini başka hiçbir denizde bulamazsınız, zaten bulmak da istemezsiniz. Turkuvaz rengi sulara gelince, onu da Karayip denizinde olduğu haliyle hiçbir denizde bulamazsınız. Karayipler’de bembeyaz dalgaların dövdüğü kumsalda, palmiyenin altında oturup reggae müziğinin eşliğinde tepesine küçük bir kağıt şemsiye iliştirilmiş olan kokteylinizi yudumlarken o açıkta gördüğünüz turkuvaz rengi başka hiçbir denize yakıştırmazsınız.

Haberin Devamı

Burada her üç kişiye bir bar düşüyor

Karayipler denilince akla ilk gelen iki ada Küba ve Jamaika’dır. Küba genellikle Fidel Castro, vücudunuzun her tarafında hareket etme hissi uyandıran müziği ve puroları, Jamaika ise Bob Marley, reggae ve son yıllarda pistleri kasıp kavuran sprinterleriyle anılırlar. Jamaikalı atletler 2012 Londra Olimpiyatları’nda 100 metre ile 200 metre’de erkekler ve kadınlarda (4x100 hariç) bütün altın madalyaları ve birkaç da gümüş ile bronz aldılar.
Oysa Jamaikalılar öyle pek çalışkan ve disiplinli olmakla övünen bir millet değildir. Jamaika’da her üç kişiye bir bar düştüğü söylenir. Bunların çoğu önlerinde küçük bir veranda olan teneke barakalardır. Teneke duvarlardan içeriye bakarsanız küçücük mekanın neredeyse tamamen kaplayan bir bar görürsünüz. İçeride değil oturacak, ayakta duracak yerin bile olmamasına aldırmazlar. Sayıları bu kadar çok olduğu için içki ruhsatı almak diye bir problemleri yoktur. Bazıları derme çatma barlarının girişine koydukları ve üzerinde “Bu işletmeye içki ruhsatı almaya niyetim var” yazan tabelaları yeterli görürler. Barların verandaları ilk bakışta yaşları belli olmayan, ama sanki ezelden beri orada oturuyorlarmış gibi duran adamlarla doludur. Çoğu konuşmadan boşluğa doğru bakarlar. Her halükarda ellerinde kaçıncısı olduğunu belli etmedikleri bir kadeh rom vardır.

Bob Marley’in prodüktörünün dünya harikası oteli

Jamaika’nın neredeyse rom kadar tanınan bir ürünü de kahvedir. Başkent Kingston’un arkasında yükselen Blue Mountains’ın dik yamaçlarındaki plantasyonların kahveleri dünyanın en nadide kahveleri arasında yer alırlar. Jamaika’nın bembeyaz kumsallarını turkuvaz denize sarkan palmiyelerin süslediği plajları ile ünlü kuzey sahilinin aksine buralar olduça vahşi bir coğrafyaya sahiptirler. Yemyeşil yamaçlar uçurumların arasından bulutlara doğru yükselir. Tepelerden birisinin üstünde dünyanın en güzel otellerinden birisi yer alır: Eski bir kahve plantasyonu olan Strawberry Hill beyaz ahşap panjurlu koloniyal binaları, tavanlarında tembel tembel dönen pervaneleri, kenarında ahşap bahçe kanapeleri olan geniş çim alanları ve uçurumun kenarına kondurulmuş balkonlu küçük evlerden oluşan odalarıyla harika bir yer.
Otelin sahibi Bob Marley’in plaklarını çıkaran Island Records’un sahibi Chris Blackwell olunca her tarafta Bob Marley çalıyor. Chris şarkıların olağanüstü “chill-out” versiyonlarını yapmış, reggae seviyorsanız elinizde bir fincan kahve ile dünyada başka bir yerde bulunmak isteyeceğinizi sanmıyorum. Bob Marley çok uzaklardan “Want more?“ diye fısıldıyor, “yok” diyoruz “böylesi çok iyi”. Jamaikalı bir kız gelip o harika aksanıyla bir şeyler söylüyor. Jamaica-Talk dedikleri bu İngilizce dünyada Portekizce ile birlikte kadınlar konuştuğu zaman harika bir hal alan iki lisandan birisi. Kendi kendime “Karın Jamaikalı olsa ve hiç durmadan konuşsa ne iyi olur“ diye mırıldanıyorum. Kahve fincanı yerini bir kadehe bırakıyor, aşağıda, çok aşağıda Kingston’un ışıkları göz kırpmaya başlıyorlar, havalimanından bir uçak kalkıyor. Aklım bir an bizim lacivert denizimize, mezelerimize gidiyor, ama Jamaika’da Bob Marley sizi hiç rahat bırakmıyor, bu sefer de kulağımız dibinde “Rastaman vibration“ diye bağırıyor, iyi de ediyor. Ne de olsa burası Jamaika, bütün ada “positive vibration.”

DİĞER YENİ YAZILAR