‘Suriye ile ilgili konuşmalarımız acaba kimlerin eline geçti?’

Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: Hassas konuları artık telefonla konuşmuyoruz... Örneğin Suriyeliler uçağımızı düşürmüş. Başbakanımızı bilgilendiriyorum. Bir sürü özel bilgi paylaşmışız. Orada konuşulan şeyler acaba kimlerin eline geçti?

Yerel seçim sürecinde yurtiçi gezileri sürdüren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bir taraftan da yurtdışındaki temaslarda bulunuyor. Davutoğlu, önceki gün Roma’da, Libya’ya destek için yapılan Uluslararası Bakanlar Konferansı’na katıldı. Davutoğlu, yolda beraberindeki gazetecilerin sorularını yanıtladı:

- İç gündem dış temaslarınızda karşınıza çıkıyor mu?

Türkiye önemli bir ülke, ekonomik ve siyasi gelişmeler ilgi çekiyor ama kimse bana, “Türkiye’de ne olacak kaygılıyız” yaklaşımıyla soru sormuyor. Her demokraside türbülanslar olur. Örneğin 4 yıl içinde İtalya’da bu benim temas ettiğim 5’inci Dışişleri Bakanı.

- Son yaşananlar Türkiye’nin dış algısı, yumuşak güç etkisi ve çevresinde yarattığı motivasyonda erozyona yol açtı mı?

Kredibilite anlamında realist bir değerlendirme yaptığınızda, geçen sene bugünlere göre, Türkiye’de olanlar biraz daha merakla izleniyor. Geçen sene daha takdir öndeydi, bu sene merak da var. Gezi, 17 Aralık olayları, yeni faktörler... Bir kaygı değil, daha çok merak. Benzer sıkıntılar başka ülkelerde de yaşandı. Dinlemeler var, ama bizimki ölçeğinde, ulusal güvenliği tehdit boyutunda dinleme yok dünyada. Her yerde var ama bunların çoğu uluslar arası dinlemeler. Bizde ise ulusal güvenliği doğrudan ilgilendiren ve içeride yuvalanmış bir yapının yaptığı dinleme söz konusu. Bu gerçekten bizim için kaygı verici. Önümüzde 3 seçim var. Türkiye’nin istikrarı sadece kendisi açısından önemli değil. Türkiye hem istikrar adası hem çevresine de sağladığı bir istikrar var. Türkiye birinci kategori ülke. Vizyon üretiyor ve karar alıyor. Son olaylar Türkiye’nin karar alma kabiliyetini yani siyasi istikrarını kırılgan hale getirme veya böyle bir şey varmış gibi görüntü vermeye yöneldiği için tehlikeli ve bir ulusal güvenlik sorunu. .

- Kozmik görüşmelerde ne ölçüde güvenlik açığı söz konusu. Bir hasar tespiti yaptınız mı?

Çok ciddi bir ulusal güvenlik zafiyeti... Artık bazı şeyleri olağanüstü şekilde yapıyoruz. Normalde telefonla konuşabileceğim bir konuyu önceki gece Başbakan’la saat 12.00’de yanına giderek konuştum. Hassas bir konuydu, risk almadım. Hassas konuları artık telefonla konuşmuyoruz. İkimiz farklı şehirler ya da yurtdışındaysak eskiden kriptolu telefonla konuşuyorduk, şimdi yapamıyoruz. Böyle bir şüphe, Türkiye’nin karar alma kabiliyetini yavaşlatan bir şeydir. İnsan geriye doğru düşünüyor, kritik anları düşünüyor. Örneğin Suriyeliler uçağımızı düşürmüş. Ben Ankara’dayım. Başbakanımız Latin Amerika’dan geliyor. Başbakanımızı bilgilendiriyorum. O sırada Genelkurmay Başkanımızla konuşmuşum. Bir sürü özel bilgiyi paylaşmışız. Orada konuşulan şeyler acaba neye sebebiyet verdi? Kimlerin eline geçti? Geçen sene bir Suriye uçağını Ankara’ya indirdiğimizde konuşulan şeyler. Ben Atina’dayım, Başbakanımız Ankara’da. Başbakanımızla, MİT Müsteşarımızla, Genelkurmay Başkanımızla konuşuyoruz. Bunların hepsinin tedbirleri alınacak. En büyük devletler de bu tür zaaflar gösterebilir. Biz zaafları ortadan kaldıracağız.

- 30 Mart sonrası hukuki bir süreç başlayacağı söyleniyor...

Hukuk devletinde her eylemin bir hukuki sonucu doğar. Nasıl günlerdir bakanlarla ilgili fezleke konusu gündeme getiriliyor. Onu hukuki süreç olarak görenlerin, bu dinlemeler de dahil olmak üzere ulusal güvenlikte açılan zafiyetten kimler sorumluysa onlarla ilgili hukuki sürecin işletilmesini de doğal görmesi lazım. Burada hesap verilmesi gereken bir durum var. Bir daha buna cüret edilemesin.

‘Okul sınırı içinde kalsalar hiçbir ayrım olmazdı’

- Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığı döneminde yurtdışı temsilciliklerimize cemaat okullarının desteklenmesi yönünde talimat verilmişti. Bakanlık seviyesinde bu konuda yeni durum nedir?

Türkiye’nin tanıtımına, itibarına katkı yapan herkese yardımcı olduk. Her okulun açışlında karşılaşılan problemleri, Cumhurbaşkanımız, başbakanımız en üst düzeyde dile getirdi. Hep devreye girdiler, yardımcı oldular. Okullar sınırı içinde kalmış olsalardı, hiçbir ayrım olmazdı. Ama gelinen aşamada, bu iyi niyetli, samimi insanların katkıda bulunduğu yapının yanında, bir başka yapı açıkça kendini ortaya koydu. Türkiye’de siyaseti bürokrasi üzerinden yönlendirmeye dönük bir yapı. Diğeri ne kadar desteğe mazhar ise siyaseti bürokrasi üzerinden yönlendirmeye çalışan ve bu açıdan network (ağ) kuran bir yapı da o ölçüde engellenmeye müstehak bir yapıdır. Bu ayrımı yapmak zorundayız. Aksi takdirde Türkiye’de siyasal sisteme güven olmaz...

DİĞER YENİ YAZILAR