Alkali beslenme pratiği

11 Aralık 2016

Vücudumuzun ideal pH’ı hafif alkalidir. Bir bardak suya yarım limon sıkarak veya besinleri doğru teknikle pişirerek bu dengeyi sağlayabilirsiniz.

Bir çözeltinin asitlik veya bazlık derecesini tarif eden ölçüye pH diyoruz. pH cetveli 0-14 arasındadır. 0 aşırı asit, 14 aşırı alkali, 7 ise nötr durumu anlatır. İdeal kan pH’ı 7.35 - 7.45 rakamları arasındadır, yani ideal kan pH’ı hafif alkalidir. Ph değerinin bu rakamların altında olması asit, üstünde olması ise alkalik ortam yaratır. Kandaki bu oran değişirse; bağışıklık sisteminiz zayıflar, metabolizmanız iyi çalışmaz, bağırsaklardan emilim ve sindiriminizde aksamalar olur. Bakteri, virüs, mantar enfeksiyonlarınız artar. Ancak vücudunuz akıllıdır, bu dengeyi sabit tutabilmek için refleks yollarla çalışır. Siz de vücudunuzun pH miktarını dengede tutması için ona üç şekilde yardım edebilirsiniz:

Bol sebze yiyerek:

Taze sebzelerin çoğu yüksek oranda alkalidir. Meyvelerin genel olarak az şeker içerenleri hafif alkali, yüksek oranda şeker içerenleri asidiktir. Kuru baklagiller alkali, nötr ya da hafif asidikken buğday ve ürünleri ile etler orta yüksek derecede asidiktir. Tüm şekerler, asitli içecekler, çikolata vb yüksek oranda asidiktir. Bir birim asitli yiyeceğe karşılık 2-3 birim alkali yiyecek tüketirseniz dengeyi sağlamış olursunuz.

Doğru nefes alarak pH’ı dengeleyin

Nefes alırken diyaframınızı da bu işleyişin içerisine katmanız gerekiyor. Çünkü oksijen alkali, karbondioksit ise asittir. Ve siz her soluk aldığınızda oksijen alıp, karbondioksit vererek dengenizi sağlarsınız.

Diyafram nefesi basitçe akciğerlerinizin hemen altında bulunan diyafram kasınızın da nefes almanıza katılması demek. Diyafram nefesi aldığınızda akciğerlerinizin alt lobları da oksijenlenecek ve daha kaliteli nefes alacaksınız. Ayağa kalkın ve bir elinizi karnınızın, bir elinizi de göğsünüzün üzerine yerleştirin, derin bir nefes alın. Nefes alırken sadece göğsünüz hareket ediyorsa akciğerlerinizin üst loblarından, yüzeyel solunum yapıyorsunuz demektir. Karnınız hareket ediyorsa temel olarak doğru nefes aldığınızı söyleyebiliriz.

Devamını Oku

Hormonlu sebze-meyveyi nasıl anlarız?

26 Kasım 2016

Teknolojinin gelişimiyle birlikte yiyecek konusu kafamızı iyice karıştırdı. İyi tarım, organik tarım, hibrit tohum, GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) yiyecekler, hormonlu sebze-meyveler... Konuyu en temel özellikleriyle ele alalım:

Endüstriyel tarımda gübreleme ve ilaçlama işi çoğunlukla üreticilerin insiyatifinde. Bu yüzden ürünü hastalıktan korumak, ekonomik riski azaltmak gibi zirai ilaçlar fazlaca kullanılabilmekte. Araştırmalar bu ilaçların fazlasının kanser, üreme bozuklukları, alerjiler, bağışıklık ve sinir sistemi bozuklukları ile ilişkisini gösteriyor.

En çok korkulan madde: Pestisit

Bilinçsizce kullanımından en çok korkulan madde ise pestisit. Pestisitler ürüne zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak gibi amaçlar için kullanılabiliyor. Meyve-sebzenin kabuğunu soymak zararı bir açıdan biraz azaltsa da bu durum kabukta yoğun olan vitamin ve minerallerden fedakarlık anlamına geliyor.

GDO’lar (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ise işte bu noktada devreye giriyor. Tarımsal ticarete konu olan GDO’lar temel olarak mısır, soya, kanola ve pamuk. Bu ürünleri belki mısır dışında tek başına yiyecek olarak pek fazla tüketmesek de mısır ve soyanın türevleri o kadar fazla karşımıza çıkıyor ki, ürkütücü olan da bu! Örnek mi istersiniz: GDO’lu mısır ve soya yemiyle beslenen hayvanların et, süt ve yumurtaları, gofret ve birçok çikolatada rastlanan soya lesitini, hemen her tatlı gıdada karşımıza çıkan mısır nişastasından elde edilen mısır şurubu.

Tüm bunlar düşünüldüğünde hibrit tohumlar daha masum gözüküyor. Hibrit bitki tamamen doğal genler ve kromozomlar kullanılarak elde ediliyor.

Dışa bağımlılığı artırıyor

Hibrit tohum sadece ekildiği yıl diğerlerinden üstün verim verir. Ancak tohumu aynı genetik dizilimi taşımadığından bir sonraki hasatta aynı verimlilikte olmaz. Sonuçta hibrit bitki yetiştiren çiftçiler benzer verimlilik için her yıl yeni tohum almak zorunda kalır. Bu teknoloji bir nevi ari ırk projesine benzetilebilir. Yani genlere dokunulmamakta en çok en üstün genler melezlenmektedir. Bu teknolojinin insana ve çevreye zararı olmadığı düşünülse de dışa bağımlı bir üretim biçimi olduğundan ekonomik ve siyasi boyutları ürkütücü olabilir.

Devamını Oku

İyi uyuyun genç kalın!

20 Kasım 2016

Yaşlanmaya karşı alınacak önlemlerden biri de gerektiği gibi uyumak. Bedenimiz için en kıymetli uyku, gece saat 11:00-03:00 saatleri arasında ve tam karanlık vaziyette uyunan uyku. Çünkü bu saatte vücudu onaran iki önemli hormon yani melatonin ve büyüme hormonu salgılanıyor. Bu hormonlar bir bakıma hücrelerimizi genç tutuyor.

İyi bir uyku için aç karnına yatın

- Teknolojik cihazlardan uzak durun: Akıllı telefon, tablet, bilgisayar gibi cihazlar melatonin hormonunu etkileyen yoğun miktarda kısa dalga boylu mavi ışık üretir. Bu sebeple kişi daha geç uykuya dalar ve derin uyku evresi de kısalır. Bu durum kalitesiz bir uykuya yol açar.

- Ne soğuk ne sıcak: Yatak odası için önerilen en iyi sıcaklık 18-21 derecedir. Fazla sıcak kalitesiz bir uykuya yol açabilir, soğuk ise uykuya dalmayı güçleştirir. Çünkü beden sıcak kalabilmek için savaşır.

- Uyku ilaçları genellikle melatonin içerir. Melatonin açısından zengin olan vişne suyu ise uyku haplarından çok daha iyi bir sonuç veriyor.

- Tok karnına uyuyanlarda vücut, enerjisini yoğun olarak mide ve bağırsakları boşaltmak ve yenilenleri hazmetmek için harcar. Oysa enerjisini bedeni yenilemek için kullanması gerekir. Ayrıca tokluk sonrası salgılanan insülin hormonu bir dizi biyokimyasal reaksiyona neden olarak büyüme hormonu ve melatonin salgılanmasını azaltır.

- Son sigara :Araştırmalar gün içinde içilen her sigaranın uykudan 1-2 dakika çaldığını gösteriyor. Hayvan deneyleri ise nikotinin akciğer ve beyindeki biyolojik saat proteinini bozduğu gösterdi.

- Akşamüstleri ve akşamları geç saatlerde çay, kahve, çikolata gibi kafein ve tinin içeriği yüksek yiyecek içecekleri tüketmeyin. Yoğun ve stresli bir günün ardından gece uykuya dalmakta zorlanıyorsanız gece yatarken gevşetici etkisi olan papatya ve melisa çayları içebilirsiniz.

Devamını Oku

Parasetamol dost mu düşman mı?

13 Kasım 2016

Parasetamol içerikli ağrı kesici ve ateş düşürücüler sık kullanılsa da etkinliği tartışılır durumda.

Parasetamol içerikli ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçları hayatımızda en az bir kez kullanmışızdır. İlaç etken maddesi tedavi edici değil ancak anti-semptomatik yani belirtileri giderici. 1956'dan beri piyasada ve her yıl birçok hastalık için oldukça yaygın olarak kullanılıyor. Parasetamol ağızdan alındıktan sonra mide-bağırsak sisteminde hızla emiliyor ve tüm dokulara hızla yayılıyor. Ağrı kesici etkisini ise bize ağrıyı duyuran prostaglandin sentezini azaltarak gösteriyor. Parasetamol hafif-orta dereceli baş ve diş ağrılarında, soğuk algınlığında, siyatik, kas-eklem ağrılarında, bazı nevraljilerde, orta kulak ağrılarında, sinüzitte, bazı cerrahi girişimler sonrası post-operatif olarak veya bazı romatizmal hastalıklarda kullanılsa da etkinliği son yıllarda epeyce tartışılır hale geldi.

Ağrıyı ve öksürüğü tam olarak kesmiyor

İngiltere'de yapılan araştırmalara göre akut sırt aralarında parasetamolün etkisi placebo (yalancı İlaç) etkisinden daha iyi değil. Osteoartrit kaynaklı kalça ve diz ağrılarında da bir miktar rahatlama sağlasa da ağrıyı tam olarak kesmiyor. Soğuk algınlığında ise burun akıntısını azaltıyor ancak öksürme, hapşırma, halsizlik gibi rahatsızlıkları gidermiyor. Migrende ise etkisi placebodan daha iyi ancak diğer ağrı kesicilere göre daha az. Çocuklarda ateş düşürücü olarak kullanımı yaygın ancak üç günden fazla kullanılması önerilmiyor. Yetişkinlerde bir defalık maksimum doz 1 gram, bir günlük doz ise 4 gram.

Doktor kontrolünde kullanımı şart

Parasetamolu fazla yan etkisi olmayan bir ilaç olarak biliyoruz. Gebelikte de dikkatli olmak kaydıyla kullanabiliyor. Ancak yeni doğanlarda doktor kontrolünde verilmeyen her ilaç gibi parasetamol de ölümcül sonuçlara yol açabilir. Parasetamol herhangi böbrek ve karaciğer hastalığı olanların, anemi hastalarının, viral hepatit hastalarının, alkol sorunu yaşayanların da mutlaka doktor kontrolünde kullanması gereken bir ilaç. Ve diğer ağrı kesiciler gibi alkolle birlikte kullanılmaması gerçeği ise hala fazla bilinmiyor.

Ağrı kesiciler her zaman herkeste aynı etkiyi ve cevabı vermiyor.

Devamını Oku

Vitamin ve minerallerle saçınızı koruyun

6 Kasım 2016

Yıkama ve tarama sırasındaki saç dökülmesi sizi fazla endişelendirmesin. Günde 50-100 tel kadar dökülme normaldir. Ancak saçlarınız durup dururken dökülüyor ya da günde 100 telden fazla kayıp yaşıyorsanız durumu ciddiye almalısınız!

Saç dökülmesinde saçlı deriyi tutan hastalıklar kadar genel vücut sağlığını ilgilendiren durumlar da söz konusu olabilir.

Kadınlarda en sık saç dökülme nedeni olarak stres ve demir eksikliği anemisini görüyoruz.

B 12 ve folik asit yetersizlikleri

Tiroit bezi hastalıkları, polikistik over sendromu, ağır fonksiyonlar,-doğum sonrası (ancak normal koşullarda 8 ay - 1 yıl arası süren dökülme kendiliğinden düzelecektir) hızlı kilo verilmesi, şok diyetler, Proteinden fakir bir diyet, yüksek A vitamini, bazı cilt hastalıklarında kullanılan ilaçlar, depresyon, yüksek tansiyon tedavilerinde kullanılan ilaçlar da saç dökülmesine yol açabiliyor.

Ancak tedavi bitip ilaçlar bırakıldığında dökülme de duruyor.

Saç mezoterapisi yararlı olabilir

Saç mezoterapisi saçlı deriyi güçlendirerek sağlıklı ve gür bir saç yapısını destekliyor. Bu tedavide saçlı deri için gereken vitamin ve mineraller doğrudan cilt içine verildiği için sonuçları da iyi oluyor. Saçlı deriye dökülmeyi önlemek amacıyla sürülen maskeler,yağlar, sarımsak ve benzeri besin maddeleri ise cilt bariyerini aşamadığı için pek de faydası olmuyor.

Devamını Oku