Cildinize göre beslenin

2 Temmuz 2017

Güzel, genç ve sağlıklı bir cilt, renk ve ışıltısı ile kendini belli ediyor. Bu renk ve ışıltının birincil kaynağını ise beslenme alışkanlıklarımız oluşturuyor...

Güzel bir cilt için yapabileceğimiz çok şey var. Profesyonel bakımlar cilt üzerinde harikalar yaratıyor. Ancak bazı noktalar var ki bu konuda gerekeni ancak siz yapabilirsiniz; yeterli su içmek, dengeli beslenmek, cildi temiz tutmak, güneşe fazla maruz kalmamak gibi.

Önce su: Günde 6-8 bardak su içmek cildin nem dengesini sağlıyor ve esnekliğini koruyor. Su cildimizdeki hücrelerin beslenmesi ve hücresel attıkların da toplanması için önemli. Yeterli miktarda su içilirse kan dolaşımı daha iyi oluyor, renk ve görünüm de düzgünleşiyor. Su içeriği yüksek sebzeler de cilt hücrelerine daha iyi nüfuz ediyor. Yeterli nem ince ve kırışık çizgileri de düzeltebiliyor.

Yüzünüze yerçekiminin tersi yönünde hafif bir masaj yapmak da yüzünüzdeki kasları ve cildinizi destekleyecektir. Günlük kremlerinizi sürerken 1- 2 dakika bu masajı da yaparsanız kan dolaşımınız daha iyi olacağı için tüm cildinize etkisini kısa zamanda göreceksiniz.

Cildi düzgün ve elastik görünmesi için yeterli protein, kollagen, omega 3, A, E, C vitamini, co-enzim, bakır, çinko gibi maddeleri içeren yiyeceklerden tüketmek gerekiyor. Her gün bir avuç ceviz hem omega 3 hem bakır içeriği nedeniyle yenebilir.

Nar antioksidan özelliği ile cildi korur parlaklık verir, nemlendirir. Fasülye çinko içeriği nedeni ile cilt için önemlidir. Çinko cilt hasarlarının tamirinde ve akneleri karşı aktiftir.

A vitamini de cildi, mukozayı, saçları, tırnakları destekleyen bir vitamindir. Havuç, süt gibi ürünlerde bol miktarda bulunuyor. Ancak sigara kullananların preparat olarak A vitamini alması akciğer kanserine zemin hazırlayabilir, bu konuda dikkatli olunmalı.

Yeşil yapraklı sebzeler de cildin nem dengesini içerdikleri yüksek elektron sayesinde koruyor.

Devamını Oku

Bedeninizi suya doyurma zamanı

25 Haziran 2017

Şimdi su tüketimini artırma zamanı, işte sıcak günlere serinleten içecek tarifleri...

Ramazan boyunca normalden daha az su tükettiniz, bu nedenle bu sıcak yaz günlerinde günde en az 6-8 bardak taze su içmek gerektiğini unutmamanız gerekir. Bu miktarda sıvıyı su olarak tüketmelisiniz, gün boyu içtiğiniz çaylar, kahve, bitki çayları, süt, ayran, kefir, taze meyve suyu, soda vb. bu 6-8 bardaktan hariç olarak içebileceğiniz sıvılardır. Susadığınızı hissettiğinizde artık bedeniniz çok susuz kaldığını ve size acil sinyali gönderiyor olduğunu unutmayın!

Suyu bir görev gibi üst üste iki bardak içmektense sürekli ve daha yavaş içmek vücudumuz için daha faydalı. Çünkü su içmemizin amacı vücudumuzun içine su sokmak değil bu suyu organların, hücrelerin içine taşıyabilmek. Sadece içilen suyun değil salatalık, domates, karpuz gibi su oranı yüksek sebzelerin hücrelerinize daha iyi su taşıyacağını bilin. Bazı kaynaklar suyun daha taze olabilmesi için “canlandırılmasını” öneriyorlar. Buna göre suyu bardağa koymadan önce sürahiyi sallamak, çalkalamak ya da suyu buzlukta dondurup çözdükten sonra içmek gerekiyor. Yazın güzel yaz meyvelerini ve limonu suya koyarak zevkinize göre nefis “infüzyonlu su” çeşitleri de yaratabilirsiniz.

Sağlıkla serinleyin şeftalili buzlu yeşil çay

- 2 tane kabukları soyulmuş olgun şeftali

- 300 ml demlenip soğutulmuş yeşil çay ( yaklaşık 2 su bardağı)

- Yarım limon

- 3-4 dal taze nane

Devamını Oku

Güneşimden kaç

18 Haziran 2017

Tüm canlıların dostu güneş dikkatsiz olunursa düşmanı. Karbon ayak izimizi azaltarak iklim değişikliğine katkıda bulunabiliriz.

Her derde deva mı?
Güneş yediğimiz, içtiğimiz her şeyde var. Bitkiler güneş olmadan fotosentez yapamıyor ve büyüyemiyor. Hayvanlar ve insanlar da bu beslenme zincirinin parçası. Güneşi göremeyen bünyelerde çeşitli hastalıklar görülüyor. Depresyon ve intiharın daha çok görüldüğü kuzey ülkelerinde insanoğlunun aslında pek de alışık olmadığı refah düzeyinin yanı sıra az görülen güneşin de etkisi var. Öyle ki bazı depresif hastalıklar ışık tedavileriyle düzelebiliyor.
D vitamini faktörü D vitamini de yetersiz güneşle sentezlenemiyor. Oysa vücutta hormon gibi davranan, kalsiyum - kemik metabolizması, bağışıklık sistemi gibi çok önemli reaksiyonlarda rol alan D vitamini eksikliği günümüzde pek çok sayıda bireyi etkiliyor. Çeşitli D vitamini preperatları eczanelerde bulunuyor ancak A, D, E ve K vitaminleri suda değil yağda çözünüyor ve fazlası vücutta birikim yapıyor, zarar verici bir potansiyele dönüşebiliyor. Bu sebeple mutlaka doktor tarafından reçete edilmiş olmalı. Fazlası cilde zarar Güneş ayrıca ciltte bazı aknelerde ve sedef gibi bazı dermatolojik sorunlarda da olumlu etkilere sahip. Güneşin zararlı etkilerine gelince; Ultraviyole A ve B ciltte lekelere, eğilimli ciltlerde benlere ve bazı kötü huylu kanserlere zemin hazırlıyor. Ayrıca fazla güneş cilt hücre DNA'sında kalıcı hasara neden olduğu için hücrenin kendi kendini onarım paternini bozuyor. Bronz bir ten moda ile başladı Bronz bir tene sahip olmak aslında geçtiğimiz yüzyılın başlarına hatta ortalarına kadar sınıfsal bir durumun göstergesiydi. Güneşte çalışanlar esmerleşip “yanarlar”, evde çalışmaya ihtiyaç duymayanlar ise porselen beyazlıklarıyla kalırlardı. Bu tabuyu ünlü modacı Coco Chanel’in yıktığını söyleyebiliriz. Dozunda hafif yanık bir tenin insanı daha sağlıklı ve hoş gösterdiğini söyleyen ve deniz tatillerini alışkanlık haline getiren Chanel aslında bu anlamda büyük bir devrim yaptı. Giderek daha zengin sınıflar da deniz tatili yapmaya başlayınca bronz ten de moda oldu. Victoria Dönemi 'porselen' tenlerinize dönün uyarılarına pek de kulak asan olmadı. -Yazın güneşin fazla olduğu 10:00 - 15:00 saatleri arasında güneşlenmek kesinlikle tehlikeli. Buna denizin, havuzun içinde olmak ya da güneş şemsiyesi altında olmak da dahil. -Yazın açık renkli, ince kumaşları uzun kollu olarak giymek daha iyi bir koruma sağlıyor. -Çocuklar için üretilen UV filtreli kıyafetler dokumasının çok sıkı olması itibarıyla işe yarasa da hiçbir çocuk ve bebek bu saatlerde güneşin altında bırakılmamalı! -Çocuklar ve bebekler için özel üretilmiş güneş koruyucuları yaz ise en az 30 SPF ve düzenli olarak kullanılmalıdır. Onların ciltleri çok daha korumasız ve hassastır. Güneş kremi sürmek istemeyen çocuklar için artık renklileri de var, bunu da hatırlatalım. -Yazın hem çocukların hem yetişkinlerin mutlaka mümkünse geniş kenarlı güneş koruyucu şapka takmalarını öneririz. Hatta denize de koruyucu bir şapkayla girilebilir. -Uzakdoğulu kadınların yaşlarını pek göstermediklerini hepimiz biliriz. Bunun sırrı çoğunlukla şapkayla da yetinmeyip zengin - fakir kadınların güneş şemşiyesi kullanmaları. -Yetişkinler de kışın 15 SPF, yazın ise en az 30 SPF güneş koruyucu kullanmalılar. -Koruyucuların raf ömürleri genellikle 2 yıldır, sürenin sonunda işlevleri kalmayacaktır. -Geniş çerçeveli güneş gözlükleri de göz çevrenizi güneşin yaşlandırma etkilerine karşı koruyacaktır. -Güneş yanığı olduysanız doktora gitmelisiniz. Bronz bir ten moda ile başladı Bronz bir tene sahip olmak aslında geçtiğimiz yüzyılın başlarına hatta ortalarına kadar sınıfsal bir durumun göstergesiydi. Güneşte çalışanlar esmerleşip “yanarlar”, evde çalışmaya ihtiyaç duymayanlar ise porselen beyazlıklarıyla kalırlardı. Bu tabuyu ünlü modacı Coco Chanel’in yıktığını söyleyebiliriz. Dozunda hafif yanık bir tenin insanı daha sağlıklı ve hoş gösterdiğini söyleyen ve deniz tatillerini alışkanlık haline getiren Chanel aslında bu anlamda büyük bir devrim yaptı. Giderek daha zengin sınıflar da deniz tatili yapmaya başlayınca bronz ten de moda oldu. Victoria Dönemi 'porselen' tenlerinize dönün uyarılarına pek de kulak asan olmadı.

Güneş lekelerinde yeni yaklaşımlar...
Bu lekeler sütlü kahve renginde ve ciltteki derinlikleri değişken olabiliyor. Ancak eğer leke yeni oluşmuşsa sorun tedavi edilebiliyor. Fakat eski ve daha derin lekelerin tedavisi uzun sürüyor. Bu tedavilere sonbaharda başlamak gerekiyor. Leke eskidikçe tedavi uzuyor. PRP tekniği ve peeling başarılı sonuç veriyor. Ancak yine de en iyisi lekelerin oluşumuna izin vermemek. Çiller güneşle belirginleşen ve herhangi bir tedavi gerektirmeyen lekelerdir. Ancak benler için daha dikkatli olmalısınız. Benlerin sayısı ve şekli güneşle artıyorsa dikkat! Kanserleşme tehlikesi bulunan tüm cilt lezyonlarının güneşten korunması, oynanmaması ve kontrol altında bulunması gerekir.

Devamını Oku

Hücrelerinizin pasını silin!

10 Haziran 2017

Vücudumuzu genç ve sağlıklı tutmak için hücreyi oluşturan atomların üzerinde durmalıyız.

Konu aslında basit ,ortaokul fen bilgisi derslerinde gördüğümüz atomların (+) veya (-) yükleriyle ilgili. Bu bilgilerinizi hatırlayacak olursanız tüm evren gibi siz de atomlardan oluşursunuz. Atomlar elektron, proton ve nötrondan oluşur. Protonlar ve nötronlar atomun çekirdeğini oluştururlarken elektronlar da çekirdeğin etrafında dönerler tıpkı dünyanın ve diğer güneş sistemi gezegenlerinin güneş etrafında dönmesi gibi. Protonlar(+), elektronlar(-) yüklüdür. Nötronlar ise zaten nötr yani yüksüzdür. Vücudun amacı proton ve elektron sayılarını eşitlemek yani dengede olmaktır. Denge hali (+) ve (-) yüklerin yani protonların ve elektronların eşit sayıda olmasıdır.

Yeterli anti-oksidan vücutta paslanmayı önler

(+) yüklü proton yani elektronu eksik atomlar çok saldırgandır ve dengeyi kurmak (-) elektronu geri kazanmak için fazladan elektron alabileceği diğer atomlara saldırır. İşte bu protonu fazla atomlara serbest radikal , bu olaya da oksidasyon denir. Yani paslanma. Hücrenin sürekli serbest radikallerin saldırısı altında olmasına ise oksidatif stres diyoruz. Oksidasyon ya da paslanma vücudunuz için iyi bir olay değildir.

Bazı yiyecekler ise (-) yükten yani elektrondan zengindir.Bu yiyecekler vücuda girdiğinde (+) yükten zengin yani aslında saldırgan olan atomlara elektron verir ve atomu dengeye getirir. İşte bu besinlere de anti-oksidan diyoruz. Vücudunuza yeterli miktarda antioksidan girerse paslanma yaşamazsınız. Fakat ihtiyacınız olan antioksidanları yeterli miktarda almazsanız; oksidan serbest radikal hücreler, mecburen başka hücrelere saldırır ve onların elektronunu çalarak normale döner. Ancak bu sefer de diğer hücreler serbest radikal (oksidan)yani fonksiyonunu yapmayan paslandıran hücre haline gelir. İşte bu durum uzun sürerse hastalıklar kaçınılmaz olur. Şimdi gelelim hücrenin içine! Yediğimiz yiyeceklerden alınan besinler vücudumuzun ihtiyaç duyduğu işlevleri gerçekleştirmek için enerjiye dönüştürülür. Bu dönüşüm mitokondri dediğimiz bütün hücrelerimizde bulunan organellerde olur. Bu dönüşüm sırasında serbest oksijen radikalleri oluşur. Bu serbest oksijen radikallerinin fazla miktarda oluşumu hücre için de vücut için de tehlikelidir. Bu serbest oksijen radikallerine oksidan denir. Çünkü eğer bu oksidanları vücudunuzda serbest halden bağlı hale geçirebilecek antioksidan miktarınız yetersiz kalırsa bu oksidan serbest radikaller enfeksiyonsuz iltihaplanma yaratır. Böylece hücrelerinizin, organlarınızın, damarlarınızın paslanmasına neden olur yani yaşlandırır.

Sizi zinde tutacak öneriler:

- Limon, yeşil ve beyaz çay, Hindistan cevizi, badem, baharatlar gibi yiyecekler akla ilk gelen güçlü antioksidanlara örnek.

- Sebzeleri mümkünse çiğ tüketmek değilse çok az pişirmek gerekiyor ki elektronlarından faydalanalım, serbest radikalleri dengeletelim. Brokoli, havuç, taze fasülye, enginaraz pişirilirse daha iyi faydalanacağımız sebzeler. En iyi pişirme buharda hafifçe haşlamak.

Devamını Oku

Kronik hastalığı olanlar nasıl oruç tutmalı?

4 Haziran 2017

Ramazan’ın yaz sıcaklarına gelmesi, uzun açlık sürecinin yanı sıra sıvı kaybının artması riskini de beraberinde getiriyor. Özellikle kronik hastaların oruç tutarken dikkatli olması şart!

Ramazan ayında kronik hastalığı olan birçok hastamızın sorusu oruç tutup tutmamak yönünde oluyor. İftar ve sahur süreleri arasındaki uzun süren açlık, yüksek sıcaklıklarda susuzluk kronik hastalığın seviyesine göre bazı hastaları çok zorlayabilir. Dinsel kaynaklar orucun sağlıklı bireyler tarafından tutulması gerektiği yönünde. Oruç sağlıklı insanların sağlıklarına sağlık katıyor ve bazı hastalıkların da seyrini olumlu yönde değiştirebiliyor ancak birçok ağır seyreden kronik hastalıkta durumu kritikleştirebileceğini göz önünde tutmak gerek. Herhangi bir kronik hastalığınız varsa oruç tutabilmek için mutlaka doktorunuzun onayını almalısınız.

Kalp hastaları:

Vücuttan su ve tuzu atmak için diüretik (idrar söktürücü) kullanan hastalar uzun süren açlık ve sususuzluk durumunda çok yoğun bir su ve elektrolit kaybına uğrayabilirler. Bu sebeple oruç tutabilmek için doktor onayını almak şarttır.

Diyabet hastaları:

Oruç tutabilecek düzeydeki diyabetikler kan şekerini hızlı yükselten basit karbonhidratlardan (makarna, şeker, çikolata gibi) kaçınmalı. Proteinden zengin ve yeterince meyvenin olduğu bir diyet uygun olur. Ayrıca ara öğün mutlaka yapılmalı.

Reflü hastaları:

Reflüde midenin asit ve gıda içeriği yemek borusuna geri kaçar ve burada tahrişe neden olur (mide asiditesinin 2-3 pH değeri arasında olduğunu hatırlatalım ). Bu tahriş göğüs arkasında yanma ve ağrı gibi şikayetler yapar. Uzun süren açlık sonrası dikkatsizce fazla yenilen yemek reflüyü artıracaktır.

Devamını Oku

Ramazan’da az tuz bol yeşillik tüketin

27 Mayıs 2017

11 ayın sultanı Ramazan başladı. Biz de önce Mısır Çarşısı‘na gidip ramazan alışverişi yaptık, ardından sağlıklı oruç tutmanın ipuçlarını derledik...
Ramazan alışverişi için geçmişi Bizans zamanına dayanan her ikimizi de daima büyülemiş Mısır Çarşısı‘ndayız. Sabahın erken saatlerinden itibaren hareketli çarşı. İstanbul’un hatta dünyanın her yerinden insan sanki burada. Hem tazelik, hem çeşit, hem uygun fiyat, hem yöresel tatlar arayan ve bunu bir de tarihi çarşıda alışveriş yaparak taçlandıran insanlarla biraradayız. Geleneksel ramazan alışverişine de tarihi Mısır Çarşısı yakışır.

Zeytini ihmal etmeyin

Yerel peynir çeşitlerinin çokça örneğini bulmak mümkün burada. Biz az tuzlu olanlarını çok beğendik. Peyniri iftariyelik tabağında da, sahurda da tüketmeniz sağlıklı. Peynirin yanına da tabii ki zeytin iyi gider. İster siyah, ister yeşil zeytin yiyin ama mutlaka yiyin. Zeytin özellikle Akdeniz’de yetişen kadim bir bitki. Oldukça uzun bir süredir bu topraklarda yaşayan atalarımız sayesinde hepimizin yapısıyla da uyumlu ve faydalı. Ancak kuralı burada da bozmuyoruz. Ertesi gün susatmaması için az tuzlu alıyoruz ya da uzun bir süre suda bekletiyoruz. Yüksek tansiyonu olanlar ise bu kurala her zaman uymalılar.

Enginarı az miktarda olmak üzere çiğ de yiyebilirsiniz. Kesin olan kuralsa fazla pişirilmemesi. Sebzeleri ne kadar pişirirsek faydasını o kadar azaltıyoruz, besini öldürüyoruz. Buharda çok az pişmiş sebze, üzerine az miktarda soğuk sıkım zeytinyağı ve limon sağlıklı yaşamın formülü gibi. Hazır vücut oruçla temizleniyorken vücudunuzun temel temizleyici organı karaciğere enginarla yardımcı olun.

Kavrulmamış ceviz, fındık, badem, çekirdek ve tüm diğer yağlı tohumlar özellikle iftar-sahur arasında atıştırmalık olarak bir avuç içi kadar tüketilmeye hak ediyor. Enzimlerini canlandırmak için su içinde, buzdolabında bekletmeyi unutmayın. Ayrıca bu işlem lezzetine lezzet de katacak ve sıcak gecelerde serin bir yiyecek olacak. Hurmanın da en lezizi , en alası burada şüphesiz. 1-2 tane hurma uzun süre aç kalan bünyeyi yormayacağı için iftariyelik tabağanızda bulunsun. Doğal şeker özelliğiyle de canınızın tatlı istemesini önleyecektir. Ancak esnaf bizi bir konuda uyardı, bazen içine şekerli su enjekte edilmiş aşırı tatlı hurma olabiliyor diye. Doğal şeker alayım derken , tatlıdan kaçınırken bu tuzağa düşmemek gerek.

Dut, çilek, yeşil erik daha rahat yiyebileceğiniz sağlık küpleri. Hele yeşil eriği limitsizce yiyebilirsiniz. Hem kalori değeri düşük hem çok sağlıklı.

Sağlıklı oruç tutmak mümkün

Kadim dinlerin ve öğretilerin hemen hepsinde bir gelenek olan oruç 2016 Nobel ödülleri sırasında da çokça konuşuldu. Japon bilim adamı Yoshinori Ohsumi tıpta “apopthosizis” olarak bilinen ve hücre açlığı ve buna bağlı olarak vücut için zararlı hücre ölümlerinin de dahil olduğu bir dizi olayı gösterdi. Bu bilgiden günlük yaşamımızda faydalanmamızın yolu ise oruç tutulsa da tutulmasa da vücudumuzun zaman zaman maruz kaldığı açlığın aslında sağlığımıza çok iyi geldiği. İşte sağlıkla oruç tutmak için bazı ipuçları...

Devamını Oku

Zayıflamanın muhasebesi

6 Mayıs 2017

Son yıllarda bilim dünyasında insanın kilo almasının en önemli nedeninin uzun yaşam için değil, hayatta kalma ve üreme yönünde evrilmesi olduğu düşünülüyor. Bu sebeple neredeyse iki milyon yıldır varlığımızı sürdürebiliyoruz. Zaman içinde bu uzun süreçte atalarımız için açlık, kıtlık hayatta kalmayı en çok zorlaştıran noktalar olmuş. Bu sebeple diyet kaçamakları birden fazla kez olunca kilo olarak bize geri dönüyor, vücut kendini kıtlıkta zannettiği için yenilen her miligramı depolamaya çalışıyor. Ancak bizlerin yaşadığı bu dönemde yiyecek bolluğu atalarımızın rüyalarında bile görebileceklerinden çok fazla. Bunun sakıncası ise vücut yapılarımızın bu kadar bol ve yüksek kalorili yiyeceklere hazır olmaması. Üstelik bu kadar çok yiyeceği elde etmek için genellikle çok az hareketin yeterli olması. Uzak atalarımızın beslenmek için ava çıkmaları, ağaçlara tırmanmaları gerekiyordu, daha yakın atalarımızın topraklarını işlemesi ve hayvanlarına bakmaları zaruriydi, şehirlerde yerleşenler sos, şeker bir yana toplu mutfaklarda ne pişerse onu yerlerdi. Son 200 yılın hatta son 50 yılın ise yiyecekleri hem bir rüya hem bir kabus. Kabusu güzel rüyaya çevirmenin tek yolu ise beslenme ve hareket bilincinin artması. Atalarımızın yediği ilkel elmanın bugünki domatesin şeker oranına ve tadına yakın olduğunu, şeker pancarının henüz Amerika’dan gelmemiş olması sebebiyle Fatih Sultan Mehmet’in hiç şekerli bir tatlı yiyemediğini de belirtelim.

Diyet kaçamakları birden fazla kez olunca kilo olarak bize geri dönüyor. Ancak günlük rutin içinde 1 saat ip atlayarak 700 kalori, uyuyarak ise 85 kalori yakılıyor.

Zayıflamanın formülü
Artık biliyoruz ki beslenmek, şişmanlamak, zayıflamak aslında vücudumuzdaki hücreler içinde moleküler hatta atomik düzeyde gerçekleşiyor. Yani oldukça karmaşık ve mükemmel işleyen bir düzende. Ancak herkesin hayatında pratik olarak uygulayabileceği bir formül verelim:
Alınan enerji = harcanan enerji olursa İdeal kilo
Alınan enerji = harcanan enerjiden fazlaysa Kilo alma
Alınan enerji = harcanan enerjiden azsa Zayıflama
Günlük muhasebenizi tutun
Hepimiz günlük hayati fonksiyonlarımızı sürdürebilmek için kilomuza, yaşımıza, cinsiyetimize, kronik hastalıkların durumu gibi değişkenlere göre belirli miktarda yemek ve kalori almak zorundayız. Bu zorunlu metabolik faaliyetler için gerekli olan kalori miktarını bazal metabolizma olarak tanımlıyoruz.
Örneğin 1.60 m. 70 kg olan 25 yaşındaki bir kadının bazal metabolizması 1480 kalori 1.70 m. 70 kg olan 25 yaşındaki bir erkeğin bazal metabolizması 1700 kalori 1.80 m. 95 kg olan 45 yaşındaki bir erkeğin bazal metabolziması 1960 kalori 1.65 m. 60 kg olan 30 yaşındaki bir kadının bazal metabolizması 1370 kalori Basitçe anlatmak gerekirse bazal metabolizma ihtiyacımızı karşıladıktan sonra yenilip içilen her şey ve yapılan faaliyetler o günün muhasebesini belirliyor. Uyurken de kalori harcıyoruz 60 kg kişi 1 saat uyursa 70 kalori, 70 kg kişi 1 saat uyursa 85 kalori, 80 kg olan bir kişi 1 saat uyursa 95 kalori, 90 kg olan bir kişi 1 saat uyursa 110 kalori yakabiliyor. Gece uykusu olarak düşünürsek bu değeri kaç saat uyuduysanız onunla çarpmanız gerekir.Tabii bu enerjiyi aktivite olarak değerlendirmemeli, bazal metabolizma içinde düşünmelisiniz. İp atlayın İp atlamak sadece havalandırılan bir ortam ve atlama ipi gerektiren kolaylıkla yapılabilen bir spor. Ayrıca güç ve dayanıklılığı arttırdığı gibi kemikleri güçlendiriyor ve osteoporoz riskini düşürüyor. 60 kg bir kişi yavaş tempoda 1 saat ip atlayarak 470 kalori, hızlı tempoda 1 saat ip atlayarak ise yaklaşık 700 kalori harcayacaktır.

Devamını Oku