‘İki taraf silah bıraksın’ demek densizliktir

Haberin Devamı

Bakan Yazıcı “BDP’nin gücü varsa kiminle gerekiyorsa konuşup, silahları sustursun, asıl başlangıç bence budur” dedi. Yazıcı’ya göre “Ümidini yitiren PKK intihar saldırısına yönelmiş”

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’dan, “İki taraf silah bıraksın” diyen BDP’lilere sert tepki geldi. Yazıcı, “‘İki taraf silah bıraksın’ demek densizliktir. BDP’nin gücü varsa, kiminle konuşuyorsa konuşsun, silahları sustursun. Bence asıl başlangıç budur” yorumu yaptı.

Bakan Yazıcı, VATAN’a, terör olaylarından Suriye ile ilişkilere kadar gündemi değerlendirdi:

‘İki taraf silah bıraksın’ demek densizliktir

- Şemdinli’de olaylar hala bitmedi. “PKK vur kaç yapmıyor, taktik değiştirdi” yorumları yapılıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Terör örgütünün Türk ordusu ile bir cephe savaşına girmesi mümkün değil. Sonuçta o bir terör örgütü. Bu olamaz. Ama belli ki gözü dönmüş. Hedeflediği bir yere varamama noktasında artık karamsarlığa düşünce, intihar saldırısı şeklinde gerçekleştirilen eylemlere yönelmiş. Kendilerine güvenli bir alan oluşturmak niyetindelerse bu kontrolsüz, akılla mantıkla bağdaşmayacak bir şey. Dediğim gibi varmak istediği yere varma noktasında artık ümidi kalmamış insanın, ‘Ne olursa olsun’ demesi gibi gözü kararmış tarzda icra ettikleri bir eylem biçimi. Güvenlik güçlerimizin insanlarımıza, ülkemizin birliğine bütünlüğe yönelmiş terörist unsurlara karşı tutumu bellidir. Güvenlik her şeyin başı ve temelidir.

- Bölgedeki vatandaşların zarar görmemesi için dikkatli bir mücadele sürdürülüyor mu?

Elbette. Bir taraftan eylemde bulunanı önleyeceksiniz, önleyici tedbirleri alacaksınız. Bir taraftan da halkı diğerlerinden ayırıp güvenliğini sağlayacaksınız. Devletin teröriste de bakışı belli. Adam teslim olsa, elini kaldırıp silahını bıraksa, devlet onu alır, yargıya teslim eder.

- İktidara yönelik, “Osla süreci bile yaşandı ama herşey yine eskiye döndü” eleştirileri var...

Bu tür yorumları okuyorum, ‘Başa döndü, şu tarihe döndü” falan. Tarihin hiçbir evresinde hiçbir devlet kendisine karşı silah yöneltmiş insanların taleplerine boyun eğerek iş yapmamıştır, yapmaz da. Devlet milletin var ettiği bir organizasyondur. Devletin bütün faaliyetleri millet adına yapılır. Millet, bu toplum neyi istiyorsa devlet dediğiniz organizasyon, hükümet dediğiniz şema onu yapar. Silahlı örgüt ya silahı bırakacak ya silahtan arındırılacak. Ama o süreçte elbette biz kendi içimizde var olan demokratik sorunları oturur, konuşur çözeriz.

- Silah bırakmaya niyetli olmadıkları da son olaylarla iyice görünüyor galiba?

Ama silah dayatarak, güvenlik ortamını bozarak herhangi bir yere varmak veya varmayı talep etmek kabul edilebilecek bir şey değil. Vatandaşlarımızın birey olarak kullanacakları hak ve özgürlükler bakımından güvenlik önemli. Çünkü güvenliği olmayan insanın başka bir özgürlüğünden söz etmenin hiçbir anlamı olamaz. Önce insanın güvenliğini sağlayacaksınız yani yaşatacaksın. Devletin birinci görevi yaşam hakkı. Oradaki mücadele bir anlamda vatandaşın yaşam hakkını, mal ve can güvenliğini ortadan kaldırmaya yönelen terörist unsurlara karşı korumaktır. Bunları bertaraf etmektir. TSK’nın, güvenlik güçlerimizin yaptığı da budur. Bu arzu edilen bir şey değil. Keşke böyle bir şey olmasa, bazı terörist unsurlar vatandaşımızın mal ve can güvenliğini ortadan kaldırmaya yönelik eylemler icra etme pervasızlığına girmese ve güvenlik güçlerimiz de onları bertaraf edecek bir tutum içinde olmasa.

BDP ETKİLİYSE, KONUŞSUN SİLAHLARI SUSTURSUN

- BDP’nin bu süreçteki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

En başından beri söylüyorum, bazen de kızıyorlar. Ama doğru söylediğim kanısındayım. Bizim ‘Milli birlik ve kardeşlik projesi’ adı altında sürdürmeye çalıştığımız çalışmalara “içi boş” deniyor. Gelin dolduralım o zaman. Sorununun çözümü noktasında işe yarayacak bir düşünceniz, projeniz varsa gelin, beraber tartışalım. Uygunsa, sonuç almaya el verişliyse, onu icraa planına koyalım tarzında bir süreç başladı. O süreç, Sayın Başbakanımız ifade ediyor, ‘Terörle mücadeleye devam, siyasetle müzakereye devam’, çok doğru formüle edilmiştir. O müzakere içerisinde BDP’lilerin rol alması gerekiyor. Ama BDP’liler maalesef o iradeyi gösteremiyor. Ben onlara da, ‘Niye yapıyorsunuz’ diyemiyorum. Çünkü muazzam bir baskı var gibi, hissediyorum. Baskı üç yerden geliyor: Kandil’den, Ada’dan ve Avrupa’dan. BDP şemsiyesi altında adaylığı kabul edip, orada düşündüğünü ifade edebilmek, çok kolay bir şey değil. İnşallah kurtulurlar. Ama bence o kadar güçleri var, etkiliyseler gitsinler ne yapıyorlarsa yapsınlar, kiminle konuşuyorlarsa konuşsunlar silahtan arındırsınlar. Silahları sustursunlar. Yapabilecekleri en önemli şey budur ve başlangıç bu bence.

- BDP, “İki taraf silah bıraksın” diyor...

Bu densizliktir. İki taraf silah bıraksın ne demek? Biz tarihte var olmuş bir devletiz. Böyle bir şey söylenebilir mi? Zaten hata oradan başlıyor. İşi birbirine karıştırdığın zaman sonuç alamazsın. Sağlıklı bir öneri de ortaya koyamazsın.

- “BDP konuşsun” derken, şunu mu öneriyorsunuz: Gidin Kandil’i, Apo’yu veya Avrupa’yı ikna edin?

Ben isim vermiyorum. BDP o süreçte etkiliyse, bir gücü varsa, bir fonksiyon icra etmesi lazım. Gitsin o gücünü kullansın. Kiminle, nasıl kullanacaksa. Artık kiminle konuşursaÖ KCK diyorlar, Ahmet Türk’ün başkanlığını yaptığı DTK var. Nasıl yapacaksa yapsınlar. Nereye ne derler bilemem. Bir sürü adam, gazeteciler Kandil’e gidip konuşuyor. Herhalde o gazetecilerden daha rahat BDP’liler gider konuşur. Gitsin konuşsunlar konuşabiliyorlarsa.

- Leyla Zana bir açıklama yaptı ama baskı üzerine geri adım atmak zorunda kaldı...

Bu kadar konuşabildi. Haklı tabii. Çünkü bu işin çilesini çekmiş, Meclis’te itilmiş. Bunları hatırlayınca Türkiye’nin nereden nereye geldiğini de herkesin iyi hesap etmesi lazım. O süreçlerden herkes bir ders çıkartıyor, empati yapıyor. Sayın Zana da öyle sağlıklı bir yaklaşım ortaya koydu. Doğru bir yaklaşım, ama öbür tarafta her kafadan bir ses çıktı, ürküttüler.

DEMEK Kİ BAZI KESİMLERDEN YARDIM ALIYORLAR

- Bölgedeki karakollarımızın durumları çok eleştiriliyor. Bazılarının hala çok kötü durumda olduğu ortaya çıktı...

Sayın Bakan gereken açıklamaları yaptı. Doğu ve Güneydoğu’da özellikle terörist unsurlarının giriş çıkış yaptığı yerlerdeki karakolları modernize etmek, daha korunaklı bir yapıya kavuşturulma noktasında hükümetimizin çalışmaları sürüyor. Karakollarımızı yeniden yapılandırıyoruz. Fiziki alt yapı olarak saldırılara karşı daha muhkem, daha tahkim edilmiş yapılar ortaya çıkıyor. Karakolların konumu yani nerede konuşlanacağı, hem de kullanılacak malzeme itibariyle dışarıdan silah ve benzeri aletlerle herhangi bir saldırıya karşı güçlü olacak yapılar inşaa edeiyoruz. Bu hala devam ediyor.

Ama bazıları eski yıllarda daha çok kaçakçıların giriş çıkış yaptığı yerlerde yapılmış. Kaçakçıları gözetleyecek, kontrol edecek yerler seçilerek yapılmış karakollar bunlar. Terör dikkate alınarak yapılmış karakollar değil. Bu sebepten bazı karakolları bulundukları yer itibariyle stratejik olarak terörle mücadeleye uygun düşmeyen bölgererde olabilir, çok detayları bilmiyorum. Karakollarımızın güçlendirilmesi devam ediyor ama biraz zaman alıyor. Bölge çok zor tabii. Çok dağlık, çok engebeli. Teröristlerin de o karakollara saldırıyı gerçekleştirmeye yarayacak silahları oralarda taşımaları, dolaştırmaları da son derece önemli. Demek ki bazı kesimlerden de yardım alabiliyorlar. Bu o anlama geliyor.

- Sizce gerçekten 1990’lara dönmüyor muyuz?

Ben o yorumlara katılmıyorum. Biz Milli Birlik ve Kardeşlik projesi kapsamında yapmamız gereken neyse bunları yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Bunları konuşabiliriz. Ama tabii ki bir marjı var. O da ülkenin, devletin bütünlüğü, milletin birliği, bayrağın tekliğidir. Bunlar konuşulmaz. Türkiye hepimizin yurdu. Bu ülkede etnik mensubiyeti ne olursa olsun, Abhazdır, Çerkezdir, Türktür, Kürttür, Lazdır o apayrı bir şey. Ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yurdunun ismi Türkiye’dir. Türkiye’nin haritadaki konumu da şekli de belli. Bütünlük, hepimizin hassasiyet göstereceği bir ortak payda olmalı.

- 4 ayaklı bir Kürdistan projesinin hayata geçirileceği ve sıranın Türkiye’ye geleceği artık yüksek sesle konuşuluyor...

Biz Suriye’nin bütünlüğünden yanayız. Bölünmesini doğru bulmayız. Irak’ın da birliğinden ve bütünlüğünden yanayız. Bizim bakışımız budur. Orada farklı bir şey olabileceğine ilişkin bir öngörüde bulunmamız, çok doğru bir yaklaşım olmaz.

- Suriye Devlet Başkanı Esad’ın Kuzey Suriye’de PKK yapılanmasında parmağı olduğunu düşünüyor musunuz?

Bunlar yorumdur. Bu yorumları haklı kılan uygulamalar önceki yıllarda, baba Esad zamanında olmuştur. O zaman da terörist başı Suriye’deydi. Türkiye’nin tutumu ve duruşu dolasıyla oradan çıktı. Bugün coğrafya çok karışık. Zaten PKK olarak bilinen terör örgütünün yapısal özelliği incelendiğinde, örgüt içerisinde etnik olarak sadece Kürtler’in olmadığı görünür.

Bir çok farklı etnik yapıdan insan var. Suriyeliler var, Suriye vatandaşları, Rumlar var, İranlı olanlar var, Kürtçe bilmeyip Türkçe konuşanlar varÖ Karmaşık bir yapı. Zaten yapının bu özelliği dolasıyladır ki, yardım görüyor. İç, dış, bölgesel ve uluslararası yardım gören bir terör örgütü. Bunların Kuzey Irak’ta kümelenmiş olmaları, oradan Türkiye’ye saldırmaları da üzerinde durulması gereken önemli bir alan ve Türkiye’de zaten önemle üzerinde duruyor. Dışışleri Bakanımızın son ziyaretinde de bu konular gündeme gelmiştir. Ülke ilişkilerinde de güvenlik önemli.

Sınır kapılarımız rolantide

- Suriye sınır kapılarında son durum nedir, ne tür bilgiler ulaşıyor?

Kapalı değil, sınır kapılarımız rölantide. Hep söylüyorum: Ülkeler arasındaki ticaret, halklar arasındaki ticarettir. Devlet ticaret yapmaz. Ne Suriye ne Türkiye devleti. Suriye ile böyle bir ilişkimiz yok. Ticaretimiz Suriye tüccarları ile Türkiye tüccarları arasında devam ediyor. Ama nasıl ki birey hak ve özgürlüklerinin kullanılmasında güvenlik önemliyse, ticareti de yapabilmek için de güvenliğin sağlanması esastır. Güvenlik olacak ki, ticaret yapabilesiniz. Suriye ile var olan kapılarımızda güvenlik sorunu yaşanmaya başladığımız günden bu yana ticaretimizde düşüş oldu. Temmuz ayı içerisinde Cilvegözü, Öncüpınar ve Karkamış’ın karşısında, Suriye’de bulunan kapılar Özgür Suriye ordusu yani muhaliflerin eline geçti. Tüm teknolojik yapı tahrip edildi. Bazı araçlara saldırdılar, yakıp yağmaladılar. Onların kontrolünün içindeki bazı unsurlar da o alanlara sirayet ettiler. Biz de gereken önlemi aldık.

- Tüm kapıları kapattık mı?

Kapıları kapattık değil. Kapıların kapanması veya açılması Bakanlar Kurulu kararıyla olur. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın kapıları açması veya kapaması söz konusu değil. Ama yasal olarak kapıların sevki ve idaresi bizim Bakanlığımızın görev alanında. Biz de o görev çerçevesinde yasanın verdiği yetkiyi kullandık. Bir düzenleme yaptık. Giriş ve çıkışların nasıl olacağını düzenledik. Güvenlik söz konusu olduğu için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çıkışıyla ilgili gümrük hizmeti vermiyoruz. Türk araçlarının çıkışına izin vermiyoruz ama Suriye’deki vatandaşlarımız varsa tabii ki onlara gümrük hizmetini vereceğiz. Suriye’de olup Türkiye’ye gelecek vatandaşlarımızın ve üçüncü dünya vatandaşlarının girişiyle alakalı gümrük hizmeti veriyoruz. Suriye’deki araçlarla Türkiye’ye gelip ihtiyaçları olan ürünleri alıp Suriye’yegötürmeleriyle ilgili de gümrük hizmetlerini veriyoruz. Üç kapımız böyle. İki kapımız zaten açık. Biri Urfa biri Hatay’da. Orada küçük araçlarla vatandaşın giriş çıkışı şeklindeki hareketlilik devam ediyor.

Vatandaşı bekletseydi çıkışırdım

- Gümrük kapılarına yaptığınız baskınlar devam edecek mi?

Baskın anlamında değil, kontrol anlamında. Bazıları provokatif yansıttılar. Gece de giderim, sabah giderim, tatil zamanı giderim. Çünkü şikayet alıyorum. ‘Hizmet aksıyor’ denilince, Rize’deydim. Kimseye haber vermeden korumaları atlattım gittim.

- Bir memuru oyun oynarken yakaladınız?

Olay aslında şu: Alanı dolaştım. İnşaat var bölgede. Bunu görünce ‘İnsanlar nerede’ dedim, idari kısımlara çıktım. İkinci katta Gümrük İstihbarat Amirliği yazıyordu. Açtım kapıyı, bir adam içerde. Beni görünce ayağa kalktı. Bir şeyler yapıyor ama (gülüyor). Ne yapıyor diye yanına gittim. Baktım oyun oynuyor. Bir şey demedim. Ama o orada oyun oynarken dışarıda işini göreceği bir vatandaş bekliyor olsaydı, açık söyleyeyim çıkışırdım. Bir şey demedim çünkü vatandaş yoktu.

- Bir de çocuk “yakaladınız” değil mi?

Evet öyle oldu (gülüyor). Oranın işletmeciliğini yapan TOBB’un bir şirketi, Gümrük Turizm A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanının odasına gittiğimde bir baktım bir çocuk sekreteryada. ‘Sen mi varsın?’ dedim, ‘Annem var’ dedi. Baktım hanımefendi öbür taraftan geldi. Temizlik görevlisiymiş. Orada bana göre kapının hizmet ünitelerinin belirlenmesiyle alakalı bir tasarım yanlışlığı var. Free Shop kurulmuş, bir kısmı şirketlerin idare yeri, bir tarafta mülki amirler için makam yapılmış ama gümrük memurları çok uygun olmayan yerlere sıkıştırılmış. Böyle bir sıkışıklık fark edince talimat verdim. Şimdi gümrük memurlarının sıkışık olmadan çalışacakları bir alan nasıl sağlanır, onun çalışmalarını yapıyorlar.

Kılıçdaroğlu’nun çağrısı fantezi

- CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu TBMM’nin olağanüstü toplanması için çağrı yaptı ama kabul etmediniz. Orada tartışılması doğru olmaz mıydı?

Bunları fantezi buluyorum. Bir şey olunca Meclis’i toplantıya çağır! Meclis’te kaç defa bu konular konuşuldu. Dönüyor, dönüyor herkes aynı şeyi söylüyor. TBMM toplantıya çağırınca ne olacak? Meclis ancak uluslararası bir silah kullanma durumu söz konusu olursa, toplantıya çağrılır. Bugün Şemdinli’de veya Hakkari’de yaşadığımız olaylar, yaşanmış olanların belki biraz daha yoğunudur. Onun ötesinde daha önce benzeri olaylar yaşanmış.

Ondan önce de mayın döşüyorlar, karakolları tahrip ediyorlardı. Meclis toplansa ne diyecek? Meclis’in yapacağı tasarruflar bellidir. Ayrıca bir genel görüşme mi istiyor, Meclis araştırması mı istiyor, bu da belli değil. Bilgilendirilsin anlamında diyorsa, hükümette birinci derecede ilgili bakan arkadaşlarımız ne olup bittiği noktasında bilgilendirir. Elbette ana muhalefet partilerini, muhalefet partilerini bilgilendirirler.

DİĞER YENİ YAZILAR