Jandarmaya bravo!

Haberin Devamı

Eski jandarma komutanı emekli orgeneral bir sabah evinden alınıyor, evi altüst ediliyor, 3 gün nezarethanede tutuluyor, ifadesi alınıyor, mahkemeye çıkarılıyor ve tutuklanıyor. Tutukluluğu sırasında “bilinmeyen!” bir nedenle düşüp beyin kanaması geçiriyor, hafızasını ve vücudunun hareket kabiliyetini kaybediyor.

Jandarmadan tek ses yok.

Jandarmanın eski istihbarat generali kaçak terörist durumuna düşürülüyor. Sonra yakalanıyor. Kalp krizi geçiriyor. Yoğun bakımda tutuluyor. Savcının ısrarıyla Silivri’deki revire nakledilmesi isteniyor. Bu durumdaki hastanın hapishane revirinde kalamayacağı anlaşılıyor. Emekli generale şuurunu kaybetmiş durumda saatlerce ambulansla İstanbul turu yaptırılıyor.

Jandarmadan tek ses yok.

Eski jandarma komutanının eşinin üstelik askeri bir hastanede yaptığı konuşmalar, polisin ortam dinlemesi nedeniyle kaydediliyor, sonra bunlar gazetelere sızdırılıyor.

Jandarmadan tek ses yok.

Emekli jandarma subayları, astsubayları “terörist” tanımlamasıyla gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, medya nereden alındığı bilinmeyen kimi belgelerle haklarında ağır ithamlar yayınlıyor. Jandarmadan tek ses yok.

Telefon konuşması ve ortam dinlemeleri, nerede bulunduğu tam açıklanmayan CD’ler, ses bantları yayınlanıyor, şüpheli krokiler belge gibi gösterilerek toprak kazılıyor, silahlar bulunuyor.

Jandarmadan tek ses yok.

Sonra bir anda jandarma ortaya çıkıyor.

Nerede? Bir kokain operasyonunda. Herkesin tanıdığı, bildiği genç bir şarkıcıyı cümle âleme “teşhir etme” operasyonunda. Bu şarkıcı, eğer gerçekten bu suçu işlemişse, onu teşhir etmek mi gerekir? Yine herkesin bildiği sevgilisinin telaşla karakola koşmasına “sırıtarak” engel olmak jandarmanın asli görevi midir?

Elbette jandarma yasaların kendisine verdiği sorumluluğu kullanmaktadır ve eğer bir suç işlenmişse üzerine gidecektir. Ama bunu yaparken adil ve sorumlu davranmak zorundadır. Kendi komutanının teşhirinin ve onurunun ayaklar altına alınması karşısında ağzını açıp tek kelime söyleyemeyen jandarmanın, sanki bütün olanların acısını çıkarmak ve bir ihtimal halkın gözüne şirin gözükmek için yaptığı operasyonu şova çevirmesi ve insanları teşhir etmesi en azından vicdani ve ahlaki değildir.

Bu konuda pek çok kişinin kafasında oluşan şüpheler adına bu yazıyı yazmakla zorunlu hissettim kendimi.


***



Bu söze verilecek kısa cevap yok

Hiç aklımdan çıkmayan tartışmalardan biridir Melih Gökçek’le yaptığım konuşma. O sırada da belediyelerin yardımları gündemdeydi ve yazdığım bir yazıdan ötürü Gökçek “Can Bey fakir fukaranın evine yarım kilo et girmesi sizi neden rahatsız ediyor?” diye sormuştu. Bunun cevabı olabilir mi? Böyle belden aşağı, böyle popülist bir sorunun cevabı bir iki satırla verilebilir mi? Ama zihniyet aynı olunca Başbakan da böyle konuşmaktan çekinmiyor. Samsun’da dedi ki “Ne yapmışız, vatandaşa kömür vermişiz. Bunu da hazmedemediler. Tabii siz kaloriferli sıcak evinizde oturuyorsunuz, vatandaşım ne yapacak peki?”

Meydan alkıştan inliyor tabii. Başkası olabilir mi?

Oysa kendisi de biliyor ki kimse halka yardım yapılmasına karşı çıkmıyor. Ve herkes kendi tuzu ne kadar kuru olursa olsun milyonların çektiği sıkıntıyı da biliyor. Söylenen şudur: “Siz sadaka ekonomisi yaratarak halkı kandırıyorsunuz, devletin olanaklarını kullanarak ve halktan topladığınız paralarla sanki yardımı kendiniz yapıyor gibi görünüyorsunuz. İnsanları yardıma muhtaç hale getirip tembelleştiriyor sonra da oylarını alıyorsunuz.” Bütün bunları anlatmak sabır işi. Bunun yerine “Vatandaşımın ısınması seni neden rahatsız ediyor?” diye sorarsanız oyları da cebe atarsınız. Hepsi bu.


***



Bensiyon Pinto’nun anısı

Bensiyon Pinto, İstanbul’daki Musevi Cemaati’nin Onursal Başkanı. Geçenlerde Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’la bir yemek yemiş. Yazıdan anlaşıldığı kadarıyla Pinto yemekte ne kadar Türk olduğundan, Yahudi yemeklerine, askerliğinden özel hayatına kadar pek çok konuda konuşmuş. Bu arada anılarından da söz etmiş.

Ahmet Hakan bunca konuşmadan sonra aklında sadece iki anının kaldığını belirtiyor. Pinto’nun anlattığına göre bir gün Ortaköy’de yemek yiyorlarmış, o sırada ezan başlamış, kendisi İslam’a saygısından konuşmasını kesmiş, oturuşunu düzeltmiş ve ezanın bitmesini beklemiş.

Ama yan masada oturan “Müslümanlar” ezan başladı diye inadına seslerini yükseltmişler. Pinto onları uyarmış. Az daha tartışma büyüyormuş ki Pinto’nun Yahudi olduğunu öğrenen Müslümanlar utanıp özür dilemişler.

Son günlerde Başbakan’ın başlattığı söylemden ürküp halka şirin gözükmek için bu tür popülizme sapmanın âlemi var mı?

Türkiye’de kim ezan başladığı için inadına sesini yükseltmiş bugüne kadar. Tam tersine Reina gibi eğlence yerlerinde bile ezan sesiyle birlikte müzik kısılır.

Ama demek ki Yahudiler üzerinde görmediğimiz bir baskı öylesine artmış ki, cemaatin önde geleni bu tür söylemlerle kendilerini korumaya çalışıyor.


***



Paranın bekçisi DSP

DSP’deki samimi üye ve taraftarlar hâlâ soldaki adresin partileri olduğunu ve ilk seçimlerde bunun ortaya çıkacağını söylüyor. Bu konudaki farklı yazılara tepki göstermeye devam ediyor.

Oysa bizzat kendi milletvekilleri bile durumdan çok rahatsız. DSP yönetiminin Ecevit döneminden kalan paranın bekçiliğini yaptığını, bu serveti de fütursuzca harcadığını anlatıyorlar.

Ahmet Tan, Başkan Zeki Sezer’i parayı bitirmekle suçluyor. DSP’nin parası bitince, Hazine yardımı da alamadığı için hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmayacak, bunu herkes biliyor.

Zaten İstanbul’daki aday seçimi bile partinin kafasının ne kadar karışık olduğunu anlatıyor.

Görünen köy kılavuz istemez. DSP kesin kazanacağı iki il ve bir ilçe dışında seçimlere katılmama kararını bir daha gözden geçirmeli. Aksi takdirde AKP hiç umulmadık yerlerde bile seçimi kazanacak.



***




Evlendim

FIKRA Yıldırım Tuna’dan:

Adamı karakolda çapraz sorguya almışlar. “Hiç evlendin mi?” diye sormuşlar “Evet efendim” diye cevap vermiş adam, “Bir kere.” Polisler tekrar sormuş: “Kiminle?..” Adam, “Bir kadındı efendim” deyince “Tabii ki kadınla evleneceksin salak! Bir erkekle evleneni hiç duydun mu?” diye hiddetlenmiş polis. “Evet” diye başını sallamış adam, “Karım evlendi ya?”

DİĞER YENİ YAZILAR