ABD Başkanı Trump’ın ticaret savaşlarını başlatması piyasalarda tansiyonu yükseltti. Fed sonrası LIBOR faizinin artmasıyla Türkiye’nin fonlama maliyeti de çıkışa geçti. Gerilim büyümezse dolar/TL’de sırasıyla 3.94, 3.91 ve 3.88 seviyeleri görülebilir
ABD’nin en büyük ticaret partneri Türkiye mi? Olsa olsa bu sorunun cevabı; tabii ki değil, Çin ne güne duruyor derdik. Ancak Trump’ın uluslararası ticarete dair yaptıkları en fazla TL’yi vurmuşa benziyor. Trump’ın çelik ve alüminyuma ithalatına vergi koyması ile başlayan “ticaret savaşları” söylemi, Çin’e yönelik 60 milyar dolara ulaşacak ek bir vergi koymasıyla gündeme daha da fazla oturmuş oldu.
Bu vergilerin bizi ne kadar etkileyeceği tartışması bir yana bizi en fazla ilgilendiren konu, geçtiğimiz Cuma günü Uzakdoğu’da dolar/TL kurunun 4.0367 seviyesini test etmesi olsa gerek. Uzakdoğu’da likiditenin az olduğu, bizim piyasalarımızın kapalı olduğu saatlerde bu seviyeler görülmüş. Piyasa açıldıktan sonra dolar/TL 3.96’ının bir “çıt” altına gelse de günün sonunda 3.99 test edildi, kapanış 3.9815 seviyesinden oldu.
Uzakdoğu’daki piyasalardaki işlemler konuşulduğu kadar da sığ değilmiş. 4.00’ın üzerinde geçen işlem miktarı 250-300 milyon dolara ulaşmış. Bu hiç de söylendiği kadar sığ bir piyasa anlamına gelmiyor. Kurlardaki bu hareketin ardında sadece Trump’ın koyduğu ithalat/gümrük vergilerinin olduğunu söylemek çok da doğru değil. Her ne kadar gelişen ülke para birimleri haftanın son gününde; dolar karşısında değer kaybetmeye başlamış olsa da TL bu süreci son 2-3 haftadır yoğun olarak yaşıyor.
Fed, geçen hafta politika faizlerini beklendiği gibi 25 baz puan artırdı. Fed fonlarının maliyeti yüzde 1.50-1.75 bandına yükselse de LIBOR (Türkiye’nin fonlama maliyetinin bazı) faizleri daha da fazla yükseldi. 1 yıllık LIBOR yüzde 2.67’lere kadar yükseldi. Bu da Türkiye’nin “fonlama baz maliyetinin” artması anlamına geliyor. Fed üyelerinin çoğunluğu yılın kalanında 2 faiz artışı olacağı fikrini korurken, 2019 ve 2020’ye dair enflasyon ve faiz artışı beklentileri bir kademe çıktı. Nokta grafikler ve Başkan Jerome Powell’ın açıklamaları yılın bundan sonrasında 3 faiz artışı daha olması olasılığını henüz tam olarak düşürmüş değil. Benim de bu yıl 3.5 faiz artışı (Sonuncusu Aralık’ta olacağı ve etkisinin sınırlı kalacağı varsayımıyla 3.5) yapılacağı tahminimi değiştirmeme gerek kalmadı.
Bono/tahvil faizi yeniden yükseldi
LIBOR cephesinde bu yükseliş yaşanırken, Türk hazine tahvil/bono piyasasında da faizlerde yükselişler yaşandı. Geçtiğimiz haftanın ilk yarısında görece olarak başarılı sayılabilecek (ancak Hazine’nin planladığından bir “çıt” az borçlandığı) ihalelerden sonra tahvil getirileri içeride düşmüştü. Ancak geçtiğimiz Cuma günü piyasalarda yaşanan gerilim ile birlikte yeniden yükselişe geçti. Asıl çarpıcı yükseliş 2 yıllık gösterge tahvil tarafında gerçekleşti. Yüzde 14.11 ile günlük/günlük kapanış bazında 22 Kasım’daki yüzde 14.24’ten sonraki en yüksek bileşik getiri seviyesi test edildi. Geçtiğimiz Perşembe günü yüzde 12.43’e kadar gerilemiş olan 10 yıllık tahvilin getirisi Cuma günü boşluklu bir açılış sonrasında 12.83’e kadar yükseldi, 12.72’den haftayı kapattı. Bu seviye hafta başındaki 12.92’lik kapanıştan sonraki en yüksek kapanış seviyesi oldu. 10 yıllık tahvilin getirisinde 13.25 seviyesi kritik. Bunun üzerine çıkılacak olursa ilk aşamada 13.60, sonrasında da 14.15 seviyesinin test edilmesi olasılığı artacaktır.
Küresel piyasalarda gözler Fed’in Çarşamba günkü toplantısına çevrildi. Faiz artışı kesin. Esas merak edilen yılın tamamında 3 kez mi 4 kez mi faiz artışına gidileceğine dair mesajlar. Piyasanın kaderi yeni Fed Başkanı Powell’ın elinde
Bu hafta piyasalar için de en önemli finansal gelişme 20 Mart’ta başlayacak, 21 Mart’ta sonuçlanacak olan Fed’in ‘Federal Açık Piyasa Komite (FOMC)’ toplantısı olacak. Yeni Başkan Powell’ın ilk kez başkanlık edeceği bu toplantıdan 25 baz puanlık bir faiz artışı gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Bu toplantıdan gelecek bir faiz artışından çok; bu yılın tamamında ‘3 mü 4 mü’ faiz artışına gidileceğine dair FOMC üyelerinin beklentilerinin ne yönde olacağına bakılacak.
Nokta tahminlerde 3 faiz artışı beklentisinin ağırlıkta olması piyasaları rahatlatırken, 4 olması endişeleri artıracaktır. Beklentim 25 baz puanlık bir artış ve ‘çaktırmadan 3.5 faiz artışına’ işaret edecek bir açıklama ile toplantının sonuçlanmasından yana...
Faiz artışlarının 4’e yaklaşabileceği doğrudan söylenmese de ‘dudaklarımı okuyun’ tarzında bir söylemle yapılacağını tahmin ediyorum. Piyasalar ilk elden bunu net olarak oku(ya)masalar da ilerleyen günlerde böylesi bir politika daha çok fiyatlanır olacaktır.
Peki, bu fiyatlama piyasaları nasıl etkiler derseniz; bunun etkisini en iyi görebileceğimiz yer ABD 10 yıllık tahvil getirileri ve Dolar Endeksi (DXY) olacaktır. Geçtiğimiz haftanın son iki gününde 90.05’teki 50 günlük BHO’sının üzerinde 2 günlük (ve de haftalık) kapanış yapması, DXY’ın bu hafta içinde güçlenme ihtimalini artırıyor. İlk aşamada 91, ardından da 91.70-90 bandına kadar bir yükseliş ihtimalini artıracaktır.
Son 25-30 yıldır dünya ekonomisine yön veren “küreselleşme akımı” bizlere ne vaat ediyordu? Mal, Hizmet, sermaye ve işgücü serbestçe dolaşacak, küresel refah tüm insanlara; eşit olmasa da; az çok yayılacaktı. Bunun gerçekleşebilmesi için Dünya Ticaret Örgütü (WTO), IMF başta olmak üzere ülkeler üstü kuruluşlarla bazı düzenlemeler yapıldı, temel üretim araçlarının kürede serbest dolaşımının önü açıldı. Sahiden öyle mi oldu?
Evet; mal, hizmet ve sermaye eskiye oranla hızlanarak yer değiştirmeye başladı. Ancak işgücünün serbest dolaşımı ne yazık ki mümkün olmadı. İşgücü küreselleşmeden yararlanamazken, bu durum en fazla az sayıda marka veya şirkete yaradı. Yerel marka veya şirketler uluslararası şirketlerle olan rekabeti büyük oranda kaybetti. Ya uluslararası şirketlere yem oldular ya da iflâs ettiler, piyasalardan çekildiler.
Yurt dışına gidenler belki fark etmişlerdir. Çin’den başlayın, dünya haritası üzerinde Amerika’ya kadar ilerleyin ve AVM’lerdeki markaları gözünüzün önüne getirin. Üçte ikisinden fazlası her yerde gördüğünüz, bildiğiniz markalar. Ancak üçte biri yerel markalar. Benzer bir durum mühendislik, elektronik, otomotiv, finans şirketleri için de söz konusu.
Küreselleşme yerel marka ve şirketlerin sonunu getirdi. Bu durum; işsizliğin artmasına, işsizlik artmasa da gelir seviyelerinin düşmesine neden oldu. Gelir seviyeleri düşen, şikayetleri artan geniş halk kesimleri; popülist liderlere daha fazla iltifat etmeye başladılar. Bu liderler; küreselleşme ve onun ekonomik sonuçları yerine; “dış düşmanları günah keçisi” olarak gösterip iktidara geldiler. Filipinler’de Dutarte’den tutun Amerika’da Trump’a kadar uzanan haritada benzer “liderlere” rastlayacaksınız.
Küreselleşmenin olumsuz etkileri arttıkça; iktidarı ele geçiren popülist liderler iktidarlarını korumak için önce otoriter, sonra da totaliter olmaya başladılar. Bu, dünyada gittikçe artan bir eğilim haline geldi. Bu kervanaen son katılan, Çin lideri Şi Cinping oldu.
Brexit de küreselleşmeye karşı benzer bir tepkinin dışa vurumuydu. Küreselleşme Londra’ya yararken; küreselleşmenin yan etkileriyle yaşam standardı düşen İngiltere’nin geri kalanı, bunun suçlusunun AB olduğunu düşünerek “Brexit” dedi.
Trump’ın izlemeyi vaat ettiği ve bir kısmını da hayata geçirdiği politikalar; Amerika’yı dahi korumacı bir ekonomik yapıya doğru götürüyor. Çelik ve alüminyum ithalatına getirdiği vergiler bunun ilk adımları. Bunu da “ulusal güvenlik” adına yapıyor ki, WTO fazla ses çıkaramasın. Daha önceleri Çinliler’in Amerikan limanlarını almalarına ulusal güvenlik adına onay vermeyen ABD son olarak Singapur’lu Broadcom’un Qualcomm’u 117 milyar dolara alma girişimini de “ulusal güvenlik” sebebiyle onaylamadı.
Bunlar küreselleşmenin tabutuna çakılan son çiviler ise dünyayı çok da keskin anlaşmazlıkların beklediği bir döneme giriyoruz demektir. Taa ki refahı geniş kesimlere yayabilecek bir model bulana dek...
Piyasalar geçen hafta yaşanan hareketlilikten sonra biraz soluklanacak. Dolar/TL’de belirleyici parite olacak. Trump’ın başlattığı ticaret savaşı doları etkileyecek. Borsa tarafında endeks kısa vadede dibi gördü gibi. 118 bin 950 yeniden test edilebilir
Geçen hafta hem veri hem haber açısından yoğun bir haftaydı. PPK toplantısı, Moody’s not indirimi, ECB Başkanı Draghi’nin basın toplantısı, ABD’de Şubat ayı Tarım Dışı İstihdam (NFP) verisi derken ‘veri yoğun’ bir haftayı geride bıraktık. Haftaya damgasını vurmaya çalışan pek çok veri vardı. NFP, ECB-Draghi gibi. Ancak Donald Trump haftanın ‘kazananı’ idi. Neden derseniz...
Trump; seçim vaadi olan çelik ve alüminyum ile ilgili gümrük kararnamesini resmen imzaladı. Ancak Kanada ve Meksika’ya muafiyet getirilmesi son dakika haberiydi. Trump’ın Baş Ekonomi Danışmanı Gary Cohn’un istifası sonrasında gelen bu esneklik piyasalardaki ‘ticaret savaşları senaryosunu’ bir parça yumuşattı.
Halbuki Trump’ın Meksika ve Kanada’yı bu gümrük bariyerinin dışında bırakması; bana göre, aralarındaki NAFTA Anlaşması ile ilgili müzakerelerde elinde bir koz bulundurmak istemesiydi. Her iki ülke de Trump’ın istediklerine taviz vermezse, yeniden gümrük duvarları yükselebilir.
Trump’ın ‘haftanın kazananı’ olmasının ikinci sebebi geçen yılın en büyük “oynaklık kaynağı” konumundaki Kuzey Kore ile doğrudan görüşmelere “evet” demesi oldu. Kış olimpiyatları sırasında G.Kore ve K.Kore arasında esmeye başlayan ılımlı rüzgarlar; ABD’ye daha doğrusu, Başkan Trump’a kadar ulaşacak gibi... Bu da Trump’ı geçtiğimiz haftanın ”kazananı” yapmaya yetiyor. ABD ile K.Kore arasındaki buzların erimesi öncelikli olarak Asya piyasalarında, sonrasında da küresel piyasalarda iyimserliğe neden oldu.
Geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) da toplantısı vardı, sonrasında Draghi konuştu. ECB, “menkul kıymet alımlarının gerekli görüldüğü takdirde artırılabileceği” yönündeki ifadesini metinden çıkardı. Bir anlamda ECB’nin parasal genişlemesinin de sonuna gelindi. Ancak bu durum ‘euro’ cephesinde ciddi bir endişe yaratmadı. Var olan “pozisyonlanma” halen daha euro lehine olduğundan piyasalarda ciddi oynamalara neden olmadı. Hatta yeniden/yinelenen genel seçimlere neden olabilecek. İtalya seçim sonuçlarına rağmen euro halen daha 1.23’lerin üzerinde günlük/haftalık kapanış yapmayı başarabiliyor.
Borsa dibi gördü mü?
Piyasaları yoğun ve zorlu bir hafta bekliyor. Merkez Bankası, PPK toplantısında faiz kararını açıklayacak. Faizi düşüşürse dolar/TL’de ilk aşamada 3.83-3.85 bandının önü açılır. Değişiklik olmazsa 3.78 test edilebilir. Borsada 115.100 kritik destek seviyesi olur
Oldukça yoğun bir hafta piyasaları bekliyor. İçeride Afrin, enflasyon ve PPK, dışarıda Brexit, Trump’ın ‘ticaret savaşları’, İtalya seçimleri ve Almanya’da SPD’nin koalisyon oylamasının sonuçları... Her biri tek başına piyasa adına ‘oyun değiştirici’ olabilecek olaylar.
Bu haftanın bizim piyasalarımız açısından iki önemli konusundan biri 7 Mart Çarşamba günü yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı, diğeri de Afrin harekatından gelecek haberler olacak.
Bugün Şubat ayı enflasyon verisi açıklanacak. Anadolu Ajansı’nın 20 ekonomist arasında yaptığı ankete göre beklenti yüzde 0.52’lik bir yükseliş. Bu gerçekleşirse yıllık enflasyon yüzde 10.35’ten 10.03’e düşecek. Geçtiğimiz yılın ‘baz etkisinden’ dolayı böylesi bir düşüş beklentiler dahilindeydi. Bu gerileme Merkez Bankası nezdinde ‘enflasyonda kalıcı düşüş’ sağlandı şeklinde yorumlanıp, bu da bir faiz indirimini tetikler mi?
Enflasyon belirleyici
Senegal yolculuğunda gazetecilerle sohbet edenCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yine faizlerin yüksekliğinden dem vurarak; “Yüksek faize çare bulacağız. Kamu bankaları ve danışmanlarımın yanı sıra Başbakan da bu konuda bir çalışma başlattılar” mealinde bir açıklamada bulunmuş.
Normalde TCMB’nin faizlerde bir değişikliğe gitmesi beklenmiyor, ben de beklemiyorum. Enflasyonda ‘kalıcı’ bir başarı kazanıldığına dair henüz net kanı oluşmuş değil.
Diğer yandan son PPK’larda olduğu gibi bir beklentim var. O da piyasanın fonlandığı, para politikasının Geç Likidite Penceresi’nden (GLP) yürütüldüğü ‘ucube politikadan’ vazgeçip; cari ‘işgören’ faiz oranlarının politika faizi haline getirildiği bir para politikasına geçilip geçilmeyeceğini takip edeceğim. PPK’dan bir faiz artışı beklenmiyor ancak bir faiz indirimi gelecek olursa bu durum dolar/TL kurlarına doğrudan yansıyacaktır. Kurların; pariteden bağımsız döviz lehine yükselmesi kaçınılmaz olur.
Bu hafta açıklanacak veriler piyasaları hareketlendirecek. Gözler özellikle Fed’in yakından izlediği ABD istihdamında olacak. Dolar, borsa rakamları takip edecek
Birleşmiş Milletler Genel Konseyi; Suriye’de 30 günlük ateşkes ilanı konusunda bir karar almış durumda. Bu karar başta Doğu Guta’da ve İdlib’deki rejim güçlerinin saldırılarının durdurulması başta olmak üzere “vakit geçirmeksizin” ateşkesin başlaması yönünde bir karar. Ancak bu kararın ne zaman başlayacağı, ateşkesi denetleyecek BM güçlerinin bölgeye intikal edip, etmeyecekleri; etmeyeceklerse bu görevi kimin ya da kimlerin üstleneceği netlik kazanmış değil.
Ancak bu kararın çıkmasında Rusya’nın onayı önemli görünüyor. Suriye hava sahasının kontrolünü elinde bulunduran, Afrin harekatımızın bir anlamda hızını kontrol eden Rusya’nın geçtiğimiz haftalarda Dışişleri Bakanı Lavrov aracılığıyla Türkiye’ye “Esad ile görüşün” demesinin ardında yatan başka stratejik adımlar varmış. BM kararından politika yapıcılarımızın haberdar olduğu varsayımı ile bu konuda herhangi bir adım atılmamış olması basit şekilde bu kararın bizim harekatımızı ilgilendirmediği şeklinde yorumlanabilir. Nitekim, karar sonrasındaki resmi açıklamada BM kararının “terörist” olarak tanımlanan tarafları içermediği şeklindeki yorum sonrasında yapılan açıklamalardan, Afrin’deki harekatın devam edeceği anlaşılıyor.
Ancak bu konunun politika yapıcıları tarafından dikkatle ve yeniden değerlendirilmesinde fayda var. Zira BM Güvenlik Konseyi kararı genel bir ateşkes çağrısını içeriyor ve içinde Afrin özel olarak geçmese de bizim harekatımızı da kapsıyor olabilir (Diplomasi ve istihbarat çevresi farklı yorumlayabilir) veya gelecekte aleyhimize “delil” olarak kullanılabilecek bir durum hasıl olabilir.
İyimserlik depreşir mi?
Eğer bu karara biz de “katılacak” olur isek; şimdiye kadar atılan adımlar bir anlamda işe yaramaz hale gelebilir. Diğer yandan karara katılmaz ve ‘yolumuza devam’ edecek olur isek bu durumda Rusya ve belki de ABD ile karşı karşıya kalabiliriz. Diğer yandan Rusya’nın hava sahasını kapattığı (ki Rusya Güvenlik Konseyi daimi üyesidir) bir durumda sadece karadan yürütülecek bir harekatın ne denli başarılı olacağını sorgulamak için askeri strateji uzmanı olmaya gerek yok. “Yeniden dostumuz” gibi davranan Rusya’nın neden bu yolu izlemiş olacağı da çok iyi analiz edilmelidir.
Bu karar öncesinde Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşmada “Sefer görev emri olanlar göreve hazır olsunlar. Ama şu anda ihtiyaç yok” şeklindeki söylemi sonrasında seferberlik görev emri sorgulama nedeniyle e-devlet linki kilitleniyor. Akıllara “Yarım milyondan fazla profesyonel askere sahip ordusu olan ülke; sınırlı bir terörle mücadele için seferberlik mi ilan edecek yoksa bilmediğimiz bir şeyler mi var?” sorusu akıllara geliyor. Belki de ‘kürsü heyecanı’ ile yapılan bu konuşma sosyal medyada hareketliliği artırmış.
Bu iki faktör bir araya geldiğinde; finansal piyasaların bundan tedirgin olması ihtimali hiç de az değil. Kısa vadede geçtiğimiz hafta küresel piyasalardaki iyimser kapanış haftanın başında bizdeki iyimserliği de depreştirebilir. Ancak BM kararı başta olmak üzere bölgeye yönelik adımlar bundan sonra daha da kritikleşecek ve uluslararası kamuoyunun söylediklerini yeniden değerlendirmeyip, kafamıza göre takılacak olursak ileride çok daha ciddi açmazlarla karşı karşıya kalabiliriz.
Piyasalarda gözler küresel anlamda zayıflayan dolara çevrildi. 1.25’e çıkan euro/dolar paritesinde bu hafta düzeltme olabilir. Dolar/TL’de 3.71 ile 3.68 kritik seviyeler
Geçtiğimiz hafta ABD borsalarındaki toparlanma devam ederken, dolar küresel olarak değer kaybetmeye devam etti. ABD’de yıllık enflasyon yüzde 1.9 beklenirken yüzde 2.1 olarak açıklanınca piyasalar bir kez daha karıştı.
Veri sonrasında Fed’den bu yıl artık 3 hatta 4’üncü artışın da gelebileceği endişesi ile ABD devlet tahvili getirileri yükseldi. Piyasaların yakından takip ettiği ve önemli bir gösterge olarak kabul ettiği 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 2.94’e kadar yükselerek, Ocak 2014’ten bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Benzer zamanlarda açıklanan perakende satışların beklenenden düşük gelmesini piyasalar “olumlu” taraftan yorumladılar. Sadece enflasyon verisine bakıldığında Fed faizleri artıracak diye endişe edilirken, ‘Perakende satışları kötü gidiyorsa, Fed o kadar da agresif faiz artışlarına gitmez’ denilerek piyasalara yeniden alım geldi. Ardından dolar da değer kaybetmeye başladı.
Geçtiğimiz hafta başındaki “Küresel düzeltmenin sonuna gelindi mi?” başlıklı yazımda ABD borsalarında yeniden yükseliş çabaları görülebileceğine değinmiş ve “...S&P 500 endeksini daha yakından takip etmekte fayda var. 2.615’in üzerinde kalındığı sürece 2.662 ve 2.702 seviyeleri öngörülebilir hedefler olacak” diye yazmıştım. Bu seviyeler geçildiği gibi geçtiğimiz Cuma günü 2.725’teki 50 günlük Basit Hareketli Ortalama (BHO) da yukarı geçilerek 2.754 seviyesi test edildi. Hafta 2.732 seviyesinden kapandı.
Doların 6 para birimine karşı değerinin hesaplandığı DXY endeksi ABD’de tahvil getirileri ve Fed’in faiz artışı beklentileri güçlenirken nasıl oluyor da geriliyor?
Piyasalar geçen hafta ABD borsalarının tetiklediği düzeltme hareketinin yaralarını sarmaya çalışacak. Küresel yükselişler bize de yansıyabilir