Gazete Vatan Logo

'Memur, Kürtçe bilmeli'

Evren: Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım

VAKTİYLE HERKES İŞKENCE YAPIYORDU" DİYEN EVREN'DEN ÖZELEŞTİRİ


Kenan Evren: "Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş. Ama, tedrisat Türkçe olmalı. Zaten serbest, kurslar var. Resmi eğitim bizde biraz zor." Evren: "'Asmayalım da besleyelim mi?' demiştim. Özal, 'Yapmayın Paşam. AB'ye giremiyoruz' dedi. Ben de dedim ki, 'O halde kaldırın bunu.' 20 kişiyi öldürmüş, ben onu ömür boyu yaşatacağım. Bu felsefe bana göre değil."

PKK denilince akla Diyarbakır Cezaevi gelir. Oradaki işkence ve kötü muamelenin PKK'yı güçlendirdiği söylenir. Kenan Evren'e önce Diyarbakır Cezaevi'ni sordum:
- Diyarbakır Cezaevi demiyorlar mı, çok üzülüyorum, sinirleniyorum. Ben o zaman Devlet Başkanı'yım. Biz devleti yönetiyoruz. Cezaevlerini yönetmiyoruz ki! Ne yani, Devlet Başkanı Diyarbakır Cezaevi'ni mi yönetecek? Cezaevleri bana mı bağlı? Sıkıyönetim komutanına bağlı. Sıkıyönetim komutanları da bizzat gidip cezaevini yönetecek, cezaevine bakacak değil. Cezaevi müdürleri var, jandarma var. O düzen devam ediyor.
"Ama Paşam" diyerek araya girdim:

Siz devletin başındasınız. Askeri yönetimin sorumluluğu sizde. Orada olanları da size bağlıyorlar...
- Tamam da, cezaevlerinde vaktiyle kurulmuş bir teşkilat var zaten, o devam ediyor.

Peki, siz Diyarbakır Cezaevi'nde olanları neye bağlıyorsunuz?
- Benim kanaatim şu: Cezaevlerinde o gardiyanlar, 12 Eylül öncesi dönemde çok sıkıntı çektiler. Hatırlarsanız, anarşi döneminde cezaevlerini oradaki suçlular yönetiyordu. İdare onların eline geçmişti. Mahkûmlar, gardiyanları yakalarlar, onları döverler, rehin alırlar... Oraların yönetimi, gardiyanların değil mahkûmların elindeydi. Bu gardiyanlar çok çektiler. 12 Eylül olunca da bunlar mahkumlardan hınç aldılar. Tabii, sıkıyönetim komutanlıkları da orayı disiplin altına almak için, onların başına subaylar verdiler. Bu subaylar da eğitim yaptırdılar, talim yaptırdılar, Atatürk ilkelerini, inkılaplarını öğrettiler. İstiklal Marşı'nı söylettiler.


'Eza yapın' denmedi

Mahkûmlar sonra yapılan işkenceleri anlattılar. Kitaplar yazıldı.
- Şimdi bunlara eza yapın, işkence yapın diye bir şey söylenmemiştir. Benim ağzımdan böyle bir söz çıkmamıştır. Hatta, hatırlarım: Bir astsubay doğuda işkence yapmış. Onun mahkûmiyet kararı geldi bana. Ben onayladım, imzaladım. Bir polis de mahkûm oldu. Bunlar mahkemelere verilirdi. Onu, benim üzerime yüklemiyorlar mı?
Sanki, ben, 'filan hapishanedeki filan adama işkence yapın' demişim gibi... Sanki, işkence, 12 Eylül'den önce karakollarda yok muydu? Bütün karakollarda vardı. Yani karakola düştün mü, kötü muamele yapılıyordu. 12 Eylül'de biz polisi serbest bıraktık, rahat çalışsın diye. Onlar yine yaptılar bunu.
Sorgulama yapılıyor. Söyletebilmek için bazı usulleri var onların. Onları kullanarak bilgi alıyorlar. Bunları Almanlar da yapıyordu, İngilizler de, ABD'liler de, Fransızlar da... Onlar yapmadı mı? Vaktiyle herkes işkence yapıyordu. Yaptılar, sonra 'intihar etti' dediler Almanlar, Baader-Meinhof çetesi için...


Neden yasakladım?

Kürtçeyi neden yasakladınız?
- 12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Neden dedik? Ben Devlet Başkanı'yken, bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor.
Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm, 'Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?' dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım.


Türkçe, Kürtçe bilecek

Kürtçe konusunda bugün ne düşünüyorsunuz?
- Belçika'yı ele alalım. Flamanlar ve Valonlar kavga etmiyorlar. Ben Genelkurmay Başkanı'yken Kanada'ya gitmiştim. Orada Quebec bölgesine gittim. Genelkurmay Başkanı gezdiriyor. Quebec'te lisan Fransızca. Tuhafıma gitti. 'Kanada'da nasıl iş bu?' dedim. Dediler ki, 'Burası Fransa'dan kalma bölge. Sonra bırakmışlar, ama bir anlaşmayla, buradaki halkın kendi lisanı kabul edilecek, kendi lisanlarını kullanacaklar' denilmiş. Bu bölgede devlet hizmetine gelecek bir vatandaş hem İngilizceyi, hem Fransızcayı bilmek zorunda dediler. Bölgede hizmet verecekse bu zorunluymuş. Şimdi bizde de Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş.

Peki memur Kürtçeyi nasıl öğrenecek? O zaman okullara da koymak gerekmez mi?
- Hayır. O olmaz. Tedrisat Türkçe olmalı. Zaten Kürtçe öğreten kurslar filan var, onlar serbest biliyorsunuz.

Devlet hizmeti verecek olanlar iki dili de bilsin diyorsunuz?
- Zaten serbest, kurslar var. Resmi eğitim bizde biraz zor.

Ama memur bilse iyi olur mu demek istiyorsunuz?
- Kanada yapmış, Fransızlar, onlar azınlık...

'Özal Musul'a girecekti'

1991 Birinci Körfez Savaşı sırasında rahmetli Turgut Özal'ın Kuzey Irak'a girmek istediği, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay'ın karşı çıkarak istifa ettiği biliniyor. Özal, bu konuda size danışmış mıydı? Gerçekten Kuzey Irak'a girme konusunda kararlı mıydı?
- Evet. Musul'a girecekti. Niyeti öyleydi. Ben o tarihte Cumhurbaşkanlığından ayrılmıştım. Marmaris'e yerleşmiştim. Cumhurbaşkanı Özal'dı. Onun da Marmaris'te yazlık yeri vardı (Okluk koyundaki Cumhurbaşkanlığı tesisleri). Özal da oralardaymış, bayram vesilesiyle. Marmaris'te bana geldi, yanındaki erkanla birlikte. Evde konuştuk. Dedi ki: 'Bu ABD'nin Irak harekâtı sırasında biz de kuzeyden girelim, bu Musul meselesini halledelim, ne dersiniz?'
Benim anladığım kadarıyla, ABD Başkanı baba Bush'la konuşmuş. Musul işi takılmış aklına. Öyle anlıyorum. Baba Bush'la anlaşmış. Çünkü kendi başına böyle bir karar veremez.
O zaman kendisine dedim ki: 'Sakın ola böyle bir şey yapma. Böyle bir harekâta girişme. Çok zor bir harekâttır ve oraya girdikten sonra burnunu çamurdan kurtaramazsın. Orası bir gayya kuyusudur. Gireriz ama o bataktan kurtulamayız. Bütün Arap âlemini de karşımıza alırız.'
Beni sessizce dinledi. Bir şey demedi. Israr da etmedi. Benden sonra Genelkurmay Başkanı Torumtay'la konuşmuş bu işi. Sonradan öğreniyorum ben. O da karşı çıkmış. O zamanki Başbakan Yıldırım Akbulut'la konuşmuş, o da karşı çıkmış. Fakat yine de Özal bu işe kararlı görünüyor, Musul'a girecek.
Fakat, Genelkurmay Başkanı, 'olmaz' deyip istifa edince, o iş öyle kaldı, harekât yapılmadı. Ama, Özal'ın niyeti oydu. Özal'ın niyetini anlıyorum, ama zaten Kerkük, Musul petrollerini bize bırakmamışlar ki! İngiltere var. Bize petrolden belli bir yüzde karşılığı para önerilmiş, sonra toptan bir paraya razı olunmuş falan, ortada dayanılacak bir hak da kalmamış yani böyle bir harekat için.
Biz asıl hatayı o zaman yapmışız. Artık bitmiş. Bir hak iddia etmemiz mümkün değil. O nedenle bir harekât yapılmadı o zaman. İyi de oldu yapılmadığı... Yapılsaydı, belki bugün ABD'nin düştüğü duruma biz düşerdik. Girerdik, çıkamazdık. Benim kanaatim bu.

'İdam etmeyip besleyelim mi?'

Evren Paşa'ya idamlar konusunu açtım:
12 Eylül'deki idamlar nedeniyle çok suçlandınız. Bugün baktığınızda o kararları doğru buluyor musunuz?
- O zamanın kanunları neyse onu uyguladık. Yeni bir kanun çıkarmadık. O zamanki Türk Ceza Kanunu'nda hangi suçlar idam cezası öngörüyorsa o suçlara uyguladık. Bunların yaptığı eylemlerin hangisi idamla cezalandırılıyorsa, onlar idam cezası alıyordu. Bazıları söylerler, "İdamları niye yaptınız?" diye. Bana göre, kanun varsa, devlet bunu uygulamakla mükelleftir. İdam etmeyip de besleyelim mi?

Devlet Başkanlığınız döneminde idamlar infaz ediliyordu. Cumhurbaşkanlığınız döneminde ise 1984'ten itibaren infaz yapılmadı. İdam cezası fiilen uygulanmadı. Nihayet, AB'ye aday ülke olmak için de 2002'de idam cezası kaldırıldı. AB'ye de 'bizde idam cezası var, ama 1984'ten beri fiilen uygulamıyoruz, zaten kaldıracağız' denildi. Sizin Cumhurbaşkanlığınızda da uygulanmıyordu yani?
- Bir tane hariç. 1984'ten sonra da bir tane uyguladılar. Muş'ta bir konuşma yapmıştım, hani, 'asmayalım da besleyelim mi?' diye. O zaman Turgut Özal da Başbakan, dedi ki, 'Yapmayın Paşam. Başka türlü AB'ye giremiyoruz.' Ben de dedim ki, 'O halde kaldırın bunu.' O zaman Özal dedi ki, 'Siz kaldırılmasına taraftar mısınız?' Ben de, 'Taraftar değilim, ama ne yapalım' dedim.

İdam cezasına hâlâ taraftar mısınız?
- Tabii. Bir sürü insan öldürülüyor. Canlı bombaya bir şey demiyorum, kendisi de gidiyor da. Bomba yerleştiriyorlar. 12 kişi, 20 kişi birden öldürüyor. O 20 kişiyi öldürmüş, ben onu ömür boyu yaşatacağım. Bu felsefe bana göre değil.

'Amerika bizi kullandı'

Evren, Özal'ın Musul'a girme düşüncesini, destek bulamadığı için hayata geçiremediğini söyledikten sonra sordum:

Özal, Musul'a giremedi ama 1. Körfez Savaşı'nda ABD Başkanı, baba Bush'a çok yardımcı oldu. Örneğin, Adana'daki İncirlik üssünü kullandırdı. ABD, Saddam'a 36. paralelin kuzeyini yasakladı ve Kuzey Irak'ı İncirlik'te üslenen Çekiç Güç'ün kontrolüne verdi. PKK da bundan yararlandı, Kuzey Irak'a yerleşti ve güçlendi. Terör de yine bu dönemde zirveye çıktı. Bunlara ne diyorsunuz?
Şunu söyleyeyim: PKK, 1984 Ağustos'unda Eruh'a saldırdı, biliyorsunuz. Ben, baktım Başbakan'dan ses yok. Özal, Marmaris'te tatildeydi galiba. O zaman ben atladım gittim bölgeye. Baktım durum vahim. Hemen Silahlı Kuvvetler'e talimat verdim, bu işe TSK baksın dedim.
Olaydan sonraki dönemde de birkaç kez Kuzey Irak'a sınır ötesi harekât yaptırdım. İran hududuna kadar gittik, bölgeyi PKK'dan temizledik. Bu harekâtları o zaman Saddam'la anlaşarak yapmıştık. Saddam'ın başı İran'la dertteydi. Bize mecburdu.
Bir süre terör olayları dindi. Bu harekâtlar başarılı oldu. Ama, sonra 1. Körfez Savaşı'ndan sonra, 1991'den sonra terör yeniden tırmandı. Bir kere 36. paralel işi ve Çekiç Güç bir hataydı. Özal'ın hatasıydı. ABD'ye o imkanı verdik. Onun neticesini aldık mı biz? ABD bizi kullandı.

'Öcalan idam edilmeliydi'

Evren, "Öcalan'ın idam cezasının uygulanmaması hataydı" diyerek devam etti:
- İdam edilmemesi doğru değildi. Hata. Hem daha AB'ye de aday olmamıştık.

Acaba idam edilirse Türkiye'de iç kargaşa çıkar, Güneydoğu'da olaylar patlak verir diye düşünmüş olabilirler mi? Veya ABD, Öcalan'ı teslim ederken "idam etmeyeceksiniz" diye şart koşmuş olabilir mi? Böyle iddialar da var.
- Bence AB'den çekindiler. ABD'den çekindiler. Onu destekleyenler var oralarda. Biliyorsun, Sovyetler'e gitti, Yunanistan'a gitti, İtalya'ya gitti. Bu ülkelerden hiçbiri bize teslim etmedi. İdam cezası kesinleştiğinde idam edilseydi, bence mesele kalmayacaktı.
Tabii, idamın yıldönümlerinde falan yine bir şeyler yapacaklardı. Gösteriler, bazı olaylar olacaktı. Ama, şimdiki gibi cezaevinden PKK'ya talimat veremeyecekti. Şimdi İmralı'dan PKK'yı yönetiyor. Cezaevinden avukatları kanalıyla.



PKK'yla geçen 24 yılın komutanları / Fikret Bila - 5

Haberin Devamı