Gazete Vatan Logo

Erdoğan şort giyip kadeh kaldırsa...

Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Başbakan’a yan masaya portakal suyu dolu kadehini kaldırsa, şortuyla tatilcilerin arasına karışsa normalleşme sayılacağını söyledi. Bu iddiaya Mehmet Barlas ve Nihal Bengisu Karaca’nın yanıtı ilginç oldu

Siyasetçi bir aileden gelen, meslek hayatında da nice “siyasi elit” izleyen SABAH gazetesi başyazarı Mehmet Barlas, “Eğer tatil yapmak ve tatilde mayo giymek demokratlığın, laikliğin göstergesiyse Eda Taşpınar Türkiye’nin en demokrat ve en laik insanıdır” dedi. Geçen yıl Radikal gazetesine “Bir mütesettirin tatil güncesi” başlıklı bir yazı yazıp, tesettürlü bir kadın olarak denize girememekten yakınan Zaman ve Yeni Aktüel yazarı Nihal Bengisu Karaca ise “Tesettürün normalliğini anlamamış bir gazeteden normalleşme önerileri mi?!” diye sordu ve “kadeh kaldırma” önerisini “jest olarak manalı bulacağını, hoş karşılayacağını” söyledi. Karaca, Başbakan’ın şort ya da mayoyla tatilcilere karışması konusunda ise farklı görüşte: “Bilakis Özkök’ün ‘normalleşme olur, iyi olur’ diye düşüneceğini sandığı kitleler, muhafazakar insanları tatil-deniz-otel konsepti içinde görmeyi, onlarla öyle mekanlarda karşılaşmayı değil, mümkünse hiç yüzyüze gelmemeyi tercih eden kitleler.”



CHP’li Onur Öymen, Atatürk’ün balolarda dans ettiğini söylemiş, “Başbakan yapabilir mi?” diye sormuştu. Bu eleştiri gündeme oturmuş, geçen yıl 30 Ağustos balosunda Akşam gazetesinden Nuray Başaran’ın dansa davetini, Erdoğan “Bilmediğim şeyi yapmam” diyerek geri çevirmişti. Dün Başbakan’a benzer ilginçlikte bir teklifi Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök yaptı.

LÜTFEN BİR KADEH SAYIN BAŞBAKAN!

Özkök “Lütfen bir kadeh sayın Başbakan” başlıklı yazısında, bizde “siyasi elit”in tatil yapma cesareti olmadığından yakındı ne Ecevit, ne Sezer, ne Demirel’in tatilde görüldüğünü, oysa 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı şortla ne kadar sevdiğini anlattı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da geçen hafta tatile çıktıklarını öğrenince çok mutlu olduğunu belirten Özkök, Başbakan’a bir gün uçakta şöyle sorduğunu yazdı:

“Neden eşinizi alıp Boğaz’da bir restorana gitmiyorsunuz? Bir masaya oturup, elinize bir bardak alın. Hadi vişne suyu koymayın, şarap sanırlar. Ayran içmeyin rakı derler. Portakal suyu koyun kimse bir şey zannetmez. Yan masaya bir kadeh kaldırın, eminim bu ülkede çok şey değişir.”
DHA muhabiri, tele objektifle, Erdoğan'ı geçen hafta Bodrum'da şortla "yakaladı".

Başbakan’ın ne dediğini yazmayan Özkök, devam etti:
“... Hem Cumhurbaşkanı’nın hem Başbakan’ın tatil yapmasını, eskiden kapandıkları gettovari tatil yerlerinden çıkıp, Türkiye’ye karışmalarını gerçekten çok olumlu bir normalleşme işareti olarak değerlendiriyorum.

TESETTÜR GETTOLARINDAN ÇIKIN

“Bu iki insan, eğer “Bütün Türkiye”nin cumhurbaşkanı ve başbakanı ise, “Bütün Türkiye”nin yaşadığı, tatil yaptığı, yemek yediği yerlerde görünmelidir. Demokrasi ancak bu manevi gettoların yıkılmasıyla normal sınırlarına kavuşabiliyor.

Erdoğan ailesinin konakladığı villaya yeşil örtü

“Onun bunun yatına binmişler hiç ama hiç önemi yok. Herhalde üç beş günlük yat tatili uğruna memleketi satacak değiller. Ama tesettür gettolarından çıkmanın ülkeye kazandıracağı çok şey var.”

Özkök’ün görüşlerine karşı, Mehmet Barlas ve Nihal Bengisu Karaca’nın NTVMSNBC’ye açıkladıkları görüşler ise şöyle:

MEHMET BARLAS: ÖZKÖK ERDOĞAN’I DİNLER Mİ?

Bütün köşeyazarları elimize kalemi aldığımızda kimlerin nasıl davranacağı konusunda yol gösteriyoruz. Bu arada birbirimize de yol göstermemiz gerekiyor. Mesela Ertuğrul Özkök, AK Parti’ye oy veren seçmenlerin karnını kaşıyan adamlar olduğunu yazan kendi yazarına “Böyle yapma” dedi mi? Kendi sütunlarında böyle bir uyarı görmedim hiç. Acaba Tayyip Erdoğan, Ertuğrul Özkök’e “şöyle yap, böyle yapma” dese, Ertuğrul Özkök bunu dinler mi? Tayyip Erdoğan’ın içki içmediğini herkes biliyor. Yani kadehini kaldırıp içki içenleri teşvik etmesi mi bekleniyor? Onun inaçlarına aykırı bu.

ÖYLEYSE EN DEMOKRAT EDA TAŞPINAR

Eğer tatil yapmak ve tatilde mayo giymek demokratlığın, laikliğin göstergesiyse Eda Taşpınar Türkiye’nin en demokrat ve en laik insanıdır. Kendisi bilir, yani ne yapacağını Ertuğrul Özkök’e soracak hali yok. AK Parti’yi Ertuğrul Özkök mü kurdurdu? Herhalde Tayyip Erdoğan işini Ertuğrul Özkök’ten daha iyi bilir. Ertuğrul Özkök böyle şeylere meraklıysa Hürriyet’in tirajını 1 milyona çıkarsın, en azından Zaman’ı geçsin.

NİHAL BENGİSU KARACA’YA GÖRE “JEST” OLUR

Ertuğrul Özkök’ün yazısı iki ayrı şeye aynı anda değiniyor. Biri, AK Parti öndegelenlerinden herhangi birinin, bardağında portakal suyu olduğu halde, yan masadakilere kadeh kaldırmasının vereceği güvence. Diğeri aynı öndegelenlerin tatillere giderek, bol yıldızlı otellerde kalarak halkın arasına karışmış olacaklarını var sayan bir ‘normalleşme’ önerisi. İlkine katılıyorum, aklı başında makul insanların bile ‘acaba alkollü içki içebileceğimiz bir yer kalmayacak mı’ endişesine kapıldığı bir ülkede, başbakan ya da parti için simge isim olan başka birisinin bu insanlara yeme içme adaplarının tehlikede olmadığına ilişkin, hatırlatıcı mahiyette bir jest yapmasını manalı bulurum, hoş bile karşılarım.

BİLAKİS O KİTLE, MUHAFAZAKARLARI İSTEMEZ

Ama bildiğim kadarıyla kimsenin AK Parti’li liderler, önemli simalar ve hatta parti tabanı hakkında, parayı bastırıp iyi tatil yapamayacaklarına ilişkin, yahut tatil kavramına karşı olduklarına ilişkin bir şüphesi, endişesi, kaygısı ya da merakı yok. Bilakis Özkök’ün ‘normalleşme olur, iyi olur’ diye düşüneceğini sandığı kitleler, muhafazakar insanları tatil-deniz-otel konsepti içinde görmeyi, onlarla öyle mekanlarda karşılaşmayı değil, mümkünse hiç yüzyüze gelmemeyi tercih eden kitleler. Öte yandan halkın içinden çıktığını, halkla beraber yürüdüğünü ısrarla deklare eden, el hak sahiden halkla aynı ses tonunu kullanan ve bunu son derece içten ve samimi bir vurguyla yapan, milli iradeye milletin desteğine ve sevgisine anlam atfeden muhafazakar bir partinin normallik testi 5-7 yıldızlı otellerle yapılmamalıdır, diye düşünüyorum.

MÜTEVAZİLİKLE GÖZ TEMASI KURAMAYAN BİR MUHAFAZAKARLIK

Sezer 7 yıllık cumhurbaşkanlığı süresince hiç tatile gitmedi. Sezer'in arşivdeki bu tek fotoğrafı da uzaktan çekilebildi.

Mütevazilikle göz teması kuramayan bir muhafazakarlık, bir süre sonra kimseye anlatılamaz bir şey olabilir. Dolayısıyla, deniz deniz gezip yüzme hevesi kursağında kalmış, tatili değil ama yüzmeyi önemsemiş, bunu ifade etmekten çekinmemiş biri olarak dahi, tatildi, oteldi, şortla fotoğraftı, bunlar üzerinden verilecek resimlerin bir sorunu belki tamir ederken yoksulların, alt sınıfın, mahalle bakkalının bakış açısını bulandırmak, partiyle mahallenin arasına sınıfsal bir duvar örmek gibi tehlikeleri var. Özkök’ün başbakan, bakanlar ve ailelerinin bulundukları, yetiştikleri, parçası oldukları camiayı ‘tesettür gettosu’ gibi kaba bir ifadeyle nitelemesini de hoş karşılamadım, ‘Oradan çıkın, koşarak uzaklaşın oradan’ önerisini rencide edici buldum. Şu ülkenin kadınlarının en geniş ortak paydası olan tesettürü, başörtüsünü normalleştirememiş bir gazetenin yazarından gelen ‘normalleşme’ önerilerini ne kadar ciddiye alabiliriz, önemli olan bu.

Hürriyet Gazetesi'nin bir başka yazarı Bekir Coşkun sa Ertuğrul Özkök'ün Başbakan'a yaptığı öneri için 'Boşuna bekleyecek' yorumunu yaptı

İşte Bekir Coşkun'un bugünkü köşe yazısı:

Ertuğrul Özkök boşuna bekleyecek...


ERTUĞRUL Özkök’ün Başbakan’ın hanımını da yanına alarak bir gün bir restorana gidip yan masadakilere "Sağlığınıza..." diye kadeh kaldırmasını öneren "Lütfen bir kadeh" başlıklı yazısını durmadan okuyorum.

Tam gözümü ayırıyorum ki "Okudun mu?" diye bir telefon geliyor.

Başlıyorum okumaya...

(.........)

İyi fikir aslında.

Ertuğrul Özkök, içki yerine portakal suyu önerse de, bence Başbakan’ın "tesettür gettolarından" daha iyi çıkması için, içine biraz bir şey de koymalı.

Maksat memleket kurtulsun.

Düşünebiliyor musunuz Başbakan şef garsona "yanına kavun-peynir" dedikten bir süre sonra, supaplı şişenin dibine vururken "Minareler süngümüz, camiler kışla..." şiiri yerine Neyzen’den okuyor:

"İç bade, sev güzeli

Var ise aklı şuurun..."

Ve garsonlar ona uzun uzun solistin "Lütfen bir kadeh..." şarkısını bilmediğini, aslında öyle bir şarkının da olmadığını, zaten şarkı istediği kişinin de solist değil şef garson olduğunu anlatırlar.

*

Ama yine de kafama takılanlar var:

Birincisi:

Bu arkadaşların Meclis’e büyük çoğunlukla girdikleri gün yaptıkları ilk iş, "rakı bardağına benziyor" diye su bardaklarını değiştirmek değil miydi? Yerine dibi kalın, kovamsı su bardakları koydulardı.

(Ki ben o gün bu gündür ne zaman rakı bardağına benzeyen su bardağı görsem beni "hık..." tutar, muhterem karım "Bardağa öyle bakıp durma" diye uyarır...)

Bu zihniyette olanların Başbakanı restorana gidip kadeh kaldıracak...

Olabilir mi?..

İkincisi:

İçki yasağını getiren AKP... Televizyonlarda bardaklar buzlanma yöntemi ile örtülürken, Anadolu’da bira içilecek yer kalmadı... Ankara’dan yapamadıklarını, yerel yönetimler eliyle fazlasıyla yapıyor, bunu bilmeyen var mı?..

Üçüncüsü:

Önüne bardak koymak iyi fikir, ama onu ayık kafayla tutamadığınız da...

Dört:

"Tesettür gettoları" sardı dört bir yanı... Tepeden tırnağa kendilerine benzettiler Türkiye’yi, geçmiş olsun...

Boşuna bekleyecek Ertuğrul Özkök...

Haberin Devamı