Gazete Vatan Logo

'Sansüre ikna etsinler sinemayı bırakırım'

'Sansüre ikna etsinler sinemayı bırakırım'

Fotoğraflar: Elif MANDAN

Sırrı Süreyya Önder beş yıl önce yönetmen Onur Ünlü’yle beraber sıradışı bir imam dedektifin, ‘Selman Bulut’un hikayesini yazdı. ‘Müstehcen’ sayılacak sahneler içermeyen, şiddetin de ölçülü kullanıldığı bir filmin daha vizyona girmeden neden +18 yaş yasağına maruz kaldığı büyük merak konusu. Çok tartışılacak filmi Önder ile masaya yatırdık.

HDP Milletvekili ve sinemacı Sırrı Süreyya Önder’le bu hafta vizyona giren İtirazım Var filmindeki emekli asker rolü ve Onur Ünlü’yle beraber hikayeyi oluşturma macerası vesilesiyle buluştuk. İstanbul Belediye Başkanlığı için seçim yarışına girdiğinden beri nüktedanlığını, hikayeciliğini, senaristliğini özlediğimiz Önder’le bu kez daha az konuşulan konuları konuşmayı tercih ettik.

İtirazım Var’ın çıkış noktasını bir de senden dinleyelim...

Beş yıl önce Onur da ben de pek çok senaristin kaçınılmaz duraklarından biri olan yokluk günlerini yaşıyorduk. Aynı evi paylaşıyorduk. Bu hem çalışmamızı kolaylaştırıyordu, hem de böylece alacaklılardan kaçıyorduk. Onur ‘Polis’ filminden sonra tefecilere borçlanmıştı. Tefeciler kapımıza dayanıyordu. Onur’un kafasında bir imam hikayesi vardı. Derken bu tefeciler üzerine çok konuşmaya başladık. Bir gün ‘Şu tefecileri senin imam hikayesine sokalım. Diken battığı yerden çıkar, gel bunun hikayesini yapalım’ dedim. Hikayeyi yazmaya koyulduk. Daha sonra senaryo aşamasındaki tek katkım Onura ‘ne şahane olmuş lan’ demekten ibaret.


Filmdeki ana karakter hem sözle, hem yumruklarla kavga ediyor. Sen kavgaya inanıyor musun?

Haksızlığa karşı kavga önemlidir. Hangi araçla olduğunu, haksızlığı yapanın kullandığı yöntem belirler birazda. Çok kavgaya karıştım, dayak yedim, vuruldum, yaralandım. Gençliğimde judo ile uğraşmıştım uzun bir süre. Bu bilgiyi, saldırıyı savuşturmakla sınırlı tutmaya çalıştım. Artık kavgaya eskisi kadar sıcak bakmıyorum. Yaşlanmaktayım sanırım.

Dedektif imam ‘genel ahlakı’ reddedip, kendi ahlakını mı yaratıyor?

Karakter yoksa hikaye de yoktur. Filmin ana fikrini bağrında bulunduracak kadar güçlü bir karakter Selman Bulut. Filmi bir cümleyle özetleyecek olursak ‘bu film onuruyla kaybedenlere bir saygı duruşu.’ Onurunu sistemin dayattığı her türlü ticari nesnelere tercih edenlere, ‘ galip sayılır bu yolda mağlup’ diyenlere saygı duruşudur. Ki çok az kalmıştır bunlardan günümüzde.

Dini figürlere yönetmenin objektif yaklaşması mümkün mü?

Neden olmasın? Mahallenin imamıyla veya bir Alevi dedesiyle ya da bir kilisenin papazıyla günlük hayat içinde doğal bir ilişki kurabilme normalliğinde olan herkes, onlarla ilgili sanatsal üretim yapabilir. Yüceltme ya da nefret savrulmalarına yüz vermezseniz onlar da Selman Bulut’un dediği şekliyle söylersek, hepimiz gibi ve hepimiz kadar günahkar kullardır işte.

Ben doğruları söylemeyi kıymetli bulurum

Dünya sinemasında din çok hakim, bizde ise çok yeni. Dedektif imam bir şeyleri değiştirir mi?

Öyle mehdi muamelesi yapmayalım kendisine. Türkiye’de aydın olgusu Batılı referanslarla belirlenmiş. Oysa Doğu kültürel, felsefi ve dini zenginliği; hikmetli insanlarıyla yabana atılmayacak bir kaynak. Doğuya bakışımız iki uçta, ya mutlak bir hayranlık, ya da mutlak bir hor görme girdabına savrulmuş. Onur da ben de böyle bakmıyoruz.


Dînin daha özgürlükçü ve revizyonist bir şekilde tartışılması mümkün mü?

Dindarlar açısından mümkün değil. İman edilecek bir şeydir. Ama sanat bunun için vazgeçilmez kıymete sahip. Siz buradan tartışmaya açık bir resim koyarsınız. Gösterdiğiniz üretimden iki tane bile soru çıksa görevinizi yapmışsınızdır.

‘En harbi abi’ diyorlar sana. Hep böyle miydin, sonradan mı oldun?

Ben doğruları her şart altında söylemeyi kıymetli bulanlardanım. Hayatım hep böyle geçmedi kuşkusuz. Çocukken böyle değildim. Cezaevi iyi bir eğitim verdi. Benim zamanla kıymetini anladığım ve mümkün olduğunca sadık kalmaya çalıştığım bir hal oldu.

Bu filmi +18’e sokanlar zeka testine girmeli

İtirazım var +18 yedi. Bunun gerçek sebebi ne sence?

Sebebi katıksız bir ahmaklık ve debilitedir. O sansür kurulunu istedikleri bir zeminde tartışmaya davet ediyorum. Beni ve izleyenleri azıcık bile ikna ederlerse sanatı da siyaseti de bırakırım. Bu filmi 17 yaşındakilerin izlememesi gerektiğini düşünenler kamudan maaş alamazlar. Ciddi bir zeka testi sonucu daha basit, günlük işlerde istihdam edilmelidirler.

Gösterimi yasaklanan Nymphomaniac filmi için Meclis’e soru önergesi verdin.

Burada karşı çıkılan şey, kendisini neyin iyi neyin zararlı olduğuna karar verme ruhsatında gören bir kurumun varlığıdır. Kamu düzeni ve Genel ahlak gibi başı sonu, ucu bucağı olmayan iki kavrama dayandırılıyor. Benim itirazım buna en başından engel olmak için. Çünkü bu sansürcü zihniyet daima cinsellik gibi bir alandan işe başlar ve sonunda “resmi görüş”e uymayan her şeyi kamu düzeni ve genel ahlak gibi muğlak başlıklarla yasaklamaya kadar vardırır. En saçma olan şey bu kuruldakilerin genel ahlak kavramına doğru yaklaşacaklarına nasıl karar verildiğidir. Bir okulu mu var bunun? Bu internet çağında, her şey bir tık ötenizdeyken bu saçmalıkların derdi cinsellik değil tek başına. Politik bir sansür kuruluna dönüşmektir akıbeti.

En son seni ne heyecanlandırdı?

En son, yaklaşık beş yüz bin insanın bana oy vermesi heyecanlandırdı. Her oy bize verilmiş altın kıymetinde emanet gibi hissediyorum.

Kültür Bakanı olsam ilk işim bakanlığı kapatmak olur

Meclis’in filmini yapsan nasıl bir film olurdu?

Sıkıcı ve kısa!

Kültür Bakanı olsaydın neler yapardın?

Bir dönemin sonunda Kültür bakanlığı gibi bir kurumun kalmamasını gerçekleştirmek üzere planlardım. Bu işlevi, bütün kurumların asli faaliyetlerinin bir parçası haline getirmeye çalışırdım. Bir de ilk iş, turizm ve kültür değil, adalet ve kültür ya da milli savunma ve kültür bakanlığı olmasını talep ederdim.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine dair öngörülerin nedir?

Şahsi adayım Selahattin Demirtaş’tır. Eş cumhurbaşkanı da Gültan Kışanak olmalı. Bütün ülke adil, cesur ve yetenekli bir cumhurbaşkanlığı nasıl olur o zaman görür.

Siyasete tam gaz devam mı, biraz daha sinema, yazı işlerine ağırlık verecek misin?

Maraş Katliamı, Berlin Duvarı ve Kazova direnişi üzerine yoğunlaşıyorum. Kazova’yı Seray Şahiner yazıyor. Bir de 120 yıllık bir Fırat hikayesi anlatan romanımı bitirmek derdindeyim. Siyasette genç ve yetkin arkadaşlara nöbetimi devretmek istiyorum. Bütün bunları yapmış olunca iyi bir siyaset de yapmış sayacağım kendimi.

Haberin Devamı