Gazete Vatan Logo

İstanbul´da var olmanın zorluğunu bir kez daha anlayacaksınız

İçinizi ısıtacak bir film: Hayde Bre...

Balkanların ünlü pehlivanı Şaban Aga hiç hesapta yokken Makedonya’dan kalkar, kendini İstanbul’da bulur ve Hayde Bre’nin hikayesi başlar... Yönetmen Orhan Oğuz’un hayatından esinlenerek sinemaya uyarladığı ve 10 yıllık bir çalışmanın eseri olan Hayde Bre’de aşkın farklı bir yüzünü bizlere sunan oyuncularından Nilüfer Açıkalın ve İlker İnanoğlu ile filmi konuştuk.

* Orhan Oğuz 10 yılda nasıl bir hikaye ortaya çıkardı?

Nilüfer A.: Orhan Oğuz’un dedesinin hikayesi ve filmde Şevket Emrulla dedesini oynuyor. Ben de onun üvey kızını oynuyorum. Yani Orhan Oğuz’un annesini canlandırıyorum. Engelli bir eşim, ikiz kızlarım ve oğlum. Makedonya’dan İstanbul’a göç ediyorum. 15 gün İstanbul’da, 15 gün orada çekim yaptık. Makedon ve Türk ekip beraberdik. Göçmenlerin acılarını da izliyorsunuz. Üsküp Türk tiyatrosundan oyuncular rol aldı.

* Filmde alışık olmadığımız ne gibi ayrıntılar izliyoruz?

Nilüfer A.: Gerçek yaşamdan yola çıkılarak yapılmış bir film olmasının gerçekliliği, hakikiliği filme yansıyor. Sıcacık bir film oldu. İstanbul’da yaşam mücadelesi veriyorum. Şaban Aga’yı Balkanlardan alıp, Beyoğlu’nun göbeğine getiriyoruz. Profesör ile Saadetin arasındaki ilişki de ön plana çıkıyor. Dünyanın her yerinde yaşanacak kadar derinlikte bir hikaye...

* Saadet ve Cemil’in aşkı nasıl başlıyor?

İlker İ.: Sokakta bir tanışma olduktan sonra camdan ilişki devam ediyor.
Nilüfer A.: 10 yıldır bu senaryonun yazım aşamasındayım aynı zamanda. Bütün senaryonun oluşumunu çok yakından izledim. Adam kadını zaten camda görüyor ve sokakta gördüğünde “Siz ne kadar çok çamaşır asıyorsunuz” diyor. Düşün bu kadar küçük ayrıntılar gözüne çarpıyor.

Cemil benim gibi düzene baş kaldıran bir adam

* Saadet karakterine profesör sevgisini nasıl anlatıyor?

İlker İ.: Cemil sakin bir adam. Entelektüel bir yanı da var. İki yalnız insanın birleştiği noktada görüyoruz aslında. Bir tarafı çok güçlü ama duygusal bakımdan çok yalnız.

* Siz bu karakterlerde kendinizi neyi yakın buldunuz?

İlker İ.: Her karakteri içinizde bulmanız lazım. Oyunculuk içten gelen bir şey. Dıştan içe yapılan oyunculuklar sahtedir. Seri katil bile olsan, onu içinde bulacaksın ve sebeplerini anlayacaksın. Zaten filmdeki karakter benim bir parçam. Tamamen isyan eden, her şeye başkaldıran, haksızlığa dayanamayan biri... Bunlar da benim karakterimde olan şeyler. İsyankar ve devrimciyimdir. Bende devamlı baş kaldırırım düzene.

* Sizi sadece televizyondan tanıyanların bu karakter için ön yargıları var mıydı?

İlker İ.: Türkiye’de ne kadar kendinizi anlatsanız da bir yere varamıyorsunuz. Amerika’da en iyi yerleri birincilikle bitirseniz de, yine Amerika’da öğretmenlik ve tiyatro da yapsanız önemli olmuyor. Kendi kafamıza göre paketler yapıyoruz. Görmeyi bilmiyoruz sadece bakıyoruz. Bu yıl artık bana böyle bakmıyorlar. Anormal bir saygı ve rağbet var bana karşı.

* Okan Bayülgen’in programı bunu getirmiş olabilir mi?

İlker İ.: Evet, Okan’dan sonra çok daha iyi anladılar beni. (gülüyor)

Filmde topraklarından göç eden insanları izliyoruz

* Eski pehlivan İstanbul’a geldiğinde nasıl çelişkilere uğruyor?

Nilüfer A.: Ben de Balkan kızıyım. Babam Üsküp doğumlu. Balkan kanı var bende. O yüzden bütün özellikleri taşıyorum. Oraya gittiğimde de ailemin içinde gördüğüm aynı şeyleri gördüm. Balkanlar da aile ortamına girmiş gibiydim. Buraya geldiğinde değişiyor ve hayatınız birden dönüşüme uğruyor. Orhan Oğuz filmle ilgili şöyle der, “Topraklarından göç etmek zorunda kalan insanların hikayesi”

* Filmde İstanbul’un hangi yüzünü görüyoruz?

Nilüfer A.: Biraz daha hırpalayıcı bir yüzünü görüyoruz.

* Şehir yaşamasındaki eksik ayrıntılar neler ki bu kadar yalnız hissediyorlar kendilerini?

Nilüfer A.: Hayat zor, şehir de ise daha da zor. Yine de tek başına ayakta durmak isteyen ve mücadele etmek isteyen insanlarla dolu. Bu yüzden Avrupa’da Amerika’da görebileceğiniz geleceği kurtarılmış insanların öz güvenini, İstanbul’da bulamayabilirsiniz. Bunun tam karşılığı olan ve ondan çok daha üstün bir duygu durumu ile karşılaşabilirsiniz. Bu hem ürkütücü hem de insana tebrik etme duygusunu uyandırıyor; yine de sağlam durabildiğiniz için... İstanbul’da var olmaya çalışmak çok daha saygı değer bir durum. Filmde de bunu görüyorsunuz.

* Cemil, Saadet’e baktığında hangi duygularının kabardığını fark ediyorsunuz?

İlker İ.: Yalnızlığın getirdiği bir sevgi ihtiyacı var. Saadet de kendi gibi başka bir kulvarda mücadele eden bir insan görüyor.

* Filmden çıktığında seyircinin neler hissedeceğini düşünüyorsunuz?

Nilüfer A.: “Oh be film gibi film izledim, mutlu oldum” diyecekler. Çünkü Antalya’da böyle söylediler.

* Kadın ve erkek ilişkisinde hangisi daha üstün?

Nilüfer A.: Üstünlük kaygısı yok. Burada bir aşk meselesi var. Platonik bir şekilde başlayan bir aşk var. Çünkü aşkta üstünlük olmaz. Her iki tarafta kazanır her zaman.

Oyunculuk yaparken insanları şaşırtmanız gerek

* Senaryonun her aşamasındaydınız... Kafanızdaki erkek karakteri de İlker İnanoğlu muydu?

Nilüfer A.: Bu rolleri yazma aşamasında oraya bir oyuncu portresi koymadım kafamda. Ama İlker doçent olarak sete geldiğinde, o kadar uygundun ki... “İyi ki İlker olmuş” diye düşünmeden edemedim. İlker’in insanları şaşırttığı ve çok farklı bir yorum ortaya koyduğu da bir gerçek. Oyunculuk yaparken şaşırtmanız da lazım.

* Arka Sokaklar dizisinden sonra Doktorlar dizisinde kafanızdaki rol ile karşımıza çıkıyorsunuz?

İlker İ.:Kesinlikle o yüzden kabul ettim. Arka Sokaklar, yorucuydu. Hiç durmadan çalışıyorduk. Zor olduğu için bırakmadım. Engin karakteri o kadar çok yapıştı ki üzerime... Onu atlatmak için yaptım. Bir de çok oynamak istediğim gibi bir karakterdi. Çünkü Engin karakteri çok düz bir adamdı. Doktolar’da ise Güneydoğu’da doktorluk yapmış, arkadaşları elinde ölmüş bir adam var. Kendi travmaları da olan, Türkiye’nin en iyi travma uzmanı. Oyuncuyu doyuracak malzemeler. Çok daha iyi oyunculuk gerektiriyor bunun için.

İlker İnanoğlu:

Cihangir’deki oyuncular mafya gibi

* “Cihangir’de oturup, şile bezi gömlek giyerek oyunculuk yapılmaz” fikriniz hâlâ geçerli mi?

İlker İ.: Kesinlikle geçerli. Buna geri dönüş beklemek için bu açıklamayı yapmadım. Gözlemlediğimi söyledim. Orada mafya gibi bir olay var. Biz bir tek oyuncuyuz tadındalar. Oyuncu sadece Cihangir’de oturmaz, yalıda da oturabilir, başka bir yerde de... İlk önce belirli bir kültür seviyesine varmak lazım. 6 yaşında ilk Altın Portakal alanlardan biriyim. İki lisan konuşuyorum ana dilim gibi. Bana cevap verecek bir insan varsa önce bunları yapsın ondan sonra cevap versin. O yüzden geri dönüşlerim olmayacak.

* Oyunculuğunuzda şaşırtmak çok mu önemlidir?

İlker İ.: Her yanımı bilmiyor insanlar... O kadar farklı özelliklerim var ki... Travesti de olurum, kadın kıyafeti de giyerim. Ben bir oyuncuyum. Uzaktan bakıp yargılamamak lazım insanları. Benim yaptığımı çoğu kişi yapmaz Türkiye’de. Bir numara giden bir diziyi kim bırakır? Bu bir risktir. Tepede bırakmayı seviyorum ben.

Haberin Devamı