Gazete Vatan Logo
Arşivİsmet İnönü’nün bilinmeyen notları

İsmet İnönü’nün bilinmeyen notları

“Topraktan Parlamentoya”

İsmet İnönü döneminde Sanayi Bakanlığı yapan Muammer Erten’in hayatını anlatan “Topraktan Parlamentoya” adlı kitapta, İnönü’nün Atatürk’le yaşadıkları ve muhalefete dair Erten’e tutturduğu notlar yer alıyor. Erten’in vasiyeti üzerine kızı Şule Bucak tarafından tamamlanan,
Doç. Hakkı Uyar tarafından yayına hazırlanan kitapta, Muammer Erten’in çocukluk arkadaşı,
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile ilgili anılar da bulunuyor. Demirel, Erten’in kitabı için, “Su içer gibi okudum” diyor.

Topraktan Parlamentoya” kitabının tanıtımı Pembe Köşk’te yapıldı... İnönü, Erten ailelerinin üyeleri, eski bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler ve sanatçıların katıldığı tanıtımda, Süleyman Demirel de arkadaşıyla ilgili anılarını davetlilerle paylaştı. Erten ile eski adı “Aras”, şimdiki ismi “Atabey” olan aynı kasabada doğduklarını, kendisinin 1924, Erten’in ise 1923 doğumlu olduğunu anlatan Demirel, “Burası cennetten bir parçadır” dedi. Atabey’in ilginç özelliklerinden de bahseden Demirel, şöyle devam etti: “Atabey’de bir türbe vardır. Selçuklu uç beyi Ertokuş Bey’in türbesi, 1224 tarihli. Kahraman bir kişidir ki unutulmamıştır. İnsanlar bu türbeye hürmet eder, özen gösterirler. Atabey’de davul çalınmaz. Çünkü yaşadığı dönemde Ertokuş Bey, davuldan hoşlanmazmış. Ölümünün üzerinden geçen 800 senedir ahali bu geleneği yerine getiriyor.
1930’lu yıllarda ‘batıl inançları, hurafeleri yıkalım’ diye muhtar, 19 Mayıs törenlerinde davul çaldırdı. Bir süre hiç yağmur yağmadı ve ova kurudu. Halk ‘davul çalındığı için kuraklık oldu’ dedi. O tarihten beri de davul çalınmaz Atabey’de.” Demirel, Erten’in 1961’de CHP’den Manisa Milletvekili olmasının ardından “ayrı saflarda” bulunmalarına rağmen arkadaşlıklarının hep sürdüğünü de sözlerine ekledi. Erten’in çok iyi bir milletvekili olduğunu söyleyen Demirel, bakanlık görevini ve üstlendiği diğer görevleri de çok iyi yerine getirdiğini anlattı.
Muammer Erten’in hayatına ve yaşadığı döneme ait bilgiler bulunan, siyah beyaz fotoğrafların da yer aldığı kitap, CHP’de o dönemde yaşananlar Erten’in notlarıyla okuyucuya sunuluyor. Kitaptan bazı bölümler ise şöyle:

Demirel’le piknik

Uzunca bir tatil için Isparta’dan evlerimize dönmüştük. Bir gün Süleyman’ın (Demirel) köyüne misafir gittim. Ertesi gün ovadaki tarlaya gitmesi gerekti Süleyman’ın. Sabahleyin öküzleri koştuğumuz kağnı ile yola düştük. İslamköyü ovası hafif rüzgarlarla dalgalanan ekinleriyle adeta bir deniz manzarası arzediyordu. Süleyman da ben de daha deniz görmemiştik. O zamanlar ovada bir damla su yoktu. Süleyman, “Bu ovadan sizin koca ark gibi bir su geçse, buralar ne güzel olurdu” dedi. Sonradan bu hayali ikimizin eliyle gerçekleşmiştir. Eğridir Gölü’nden bu ovanın sulanmasını gerçekleştiren projeyi Atabey sulaması adıyla 1965 icra planına koydurtmuştum. Süleyman da başbakanlığı sırasında bunu gerçekleştirdi.

Tanınmış isimler açılıştaydı

İnönü Vakfı’nca Çankaya’daki Pembe Köşk’te gerçekleştirilen tanıtıma Erten’in hemşehrisi ve arkadaşı Demirel’in yanı sıra, Erten’in çocukları; İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker, İsmet Sezgin, Hikmet Çetin, Ercan Karakaş, Müjde Ar, Murat Karayalçın’ın da bulunduğu çok sayıda tanınmış isim katıldı.

Atatürk’le ihtilafı konusunda İnönü’den dinlediğim hususlar

“Atatürk’le ihtilafımız konusunda çok şey söylendi, yazıldı. Ben memleket çapında bir tartışmaya ve huzursuzluğa neden olmamak için hep sustum. Bunu daha önce Nihat Erim ve Kemal Satır’a anlatmıştım. Şimdi sana da anlatıyorum ama bunların şimdilik aramızda kalmasını temenni ediyorum... Atatürk’ün hastalığının belirginleşmeye başladığı 1936-37 yıllarına kadar bütün konular aramızda anlayışla çözülmüştür. Uyuşamadıklarımızı bir kenara bırakmışızdır. Ancak hastalığı ilerlemeye başladığı zaman sofrasının ve İş Bankası çevresinin etkisi artmaya başlamış, aramızdaki konular daha çok tartışmalı bir hal almıştır. Eylül 1937’deki Nyon meselesine benim yeni bir vaziyet almamı gerektirdi.
... O gece Atatürk Bakanlar Kurulu’nu yemeğe çağırdı. Nyon meselesi beni çok yormuş ve sinirlerimi tahrip etmişti. Yemekte tatsız tartışmalar oldu. Atatürk de üzüldü. Ertesi gün İstanbul’a gidecektik. Özel trende başbaşa kaldık. Bana “Dün akşam yemekte konuşamadık. İstanbul’a benimle görüşmek için gelmek istedin” dedi. Ben de “Nyon meselesinde aramızda ihtilaf olmuştur. Hükümet sorumluluğu bendedir. Benim muvafakatım olmadan herhangi bir emrivakiyi kabul edemem. Bundan böyle senelerden beri olduğu gibi anlaşarak meseleleri çözebilirsek çalışırız. Aksi halde size kolaylık yaparım” dedim. Atatürk, “Son zamanlarda ihtilaflarımız arttı, dün geceki yemekte de şimdiye kadar vaki olmadığı bir şekilde tartıştık, istersen biraz istiharat et” dedi. Ben de bundan çok memnun olacağımı ifade ettim. Ayrılmamın usulleri hakkında konuştuk. Yeni başvekilin kim olabileceğini sordu. Ben isim vermedim “Sizin takdirinizdedir” dedim. “Celal Bayar uygun mudur” dedi. “Uygundur” dedim. Beni gururlandırıcı sözler söyledi ve dostluğumuzun devam edeceğini ifade etti. Ölünceye kadar dostluğumuz devam etmiştir.

Kutsal ihtilal

Üniversite 3’üncü sınıfta Devletler Hukuku’nu bize Doç. Nihat Erim okutuyordu. Avrupa’dan yeni dönmüştü. Özel sohbetlerinde gençlerin hoşuna giden fikirleriyle, bir hayli sempati toplamıştı. Bir gün derste Aristo ve John Locke’un ihtilal teorilerini anlatıyordu. “Bir milletin tabi hakları, başındaki iktidar tarafından gasp olunur ve o millet bu hakları meşru yollardan alamazsa ve bütün bu meşru yollar tıkanmışsa, ihtilal yapmak o milletin en kutsal hakkıdır...” Bu teoriyi izah ettikten sonra heyecanlı bir şekilde ve yumruğunu kürsüye vura vura şunları söyledi: “Ortada kirli bir kap var. Siz gençler üniversitelerden tertemiz çıkıyorsunuz ama bu kirli kabın içine damla damla düşüyorsunuz ve o temiz damlalar da o kirli kabın içinde kayboluyor ya da onlarla kirleniyor. Yapılacak iş, bu kirli kaba bir yumruk vurarak devirmek, kabı tamamen temiz suyla doldurmaktır.” Bu sözler, bizim içimizde kabaran hislere tercüman oluyordu. Ayakta alkışladık... Bizlerin hocaya sevgisi Ulus Gazetesi’nde “Gerekirse hürriyetlere şal örtülür” diyen makalesine kadar devam etti ve zaten ondan sonra basında ve politikada adı bir süre Şalcı Nihat’a çıktı.

Haberin Devamı