Gazete Vatan Logo

Huzur dışında her şeyim tamam

Huzur dışında her şeyim tamam

Oyuncu Lale Mansur ile Burgazada’da buluştuk.
Mansur, 9 dil konuşulan
adada, 31 yıllık hayat
arkadaşıyla, sevdiği işi yaparak yaşamaktan mutlu. Gündemi ise Akil İnsan toplantıları, set ve yeni film projesiyle oldukça yoğun...

Adada yaşamak nasıl, İstanbul buradan nasıl görünüyor?

Kışın Arnavutköy’de oturuyoruz, yaz olunca iki kedimizi (Kaymak ve Osman) alıp Burgazada’ya geliyoruz. Burgazada’nın diğer adalara göre sakinliğini seviyoruz. Ailemizden adada yaşayan olmayınca buradaki ev bize kaldı. Dokuz dil konuşuluyor burada. 10 yıl önce anneme de sahilde bir ev kiraladık. İlk yerleştiğinde, ‘Burası genç kızlığımın Nişantaşı’na benziyor herkes her dilden konuşuyor’ dedi, bayıldı. Birlikte yaşama kültürü gelişmiş. Tabii Rumları korkunç bir şekilde kaçırmışız. Daha önce burada Haralombo diye bir Rum bakkalı varmış. O gitmek zorunda kalınca, yanındaki çırak burayı alıyor fakat Haralombo’nun resmi orada duruyor. Bir gün iki kadın geldi; biri sadece Rumca, öteki de çat pat İngilizce konuşuyor. Haralombo’nun torunuymuş. Resmini görünce ağlamaya başladı.

‘Şu an TV’deki bütün işler beni sıkıyor’


Bir yandan gündemle ilgili yoğunsunuz, diğer yandan
oyunculuğu yürütüyorsunuz...
3-4 ay önce ‘5 Kadın” diye bir film çektik. Yönetmenimiz daha çok dökümanter filmler çeken Metin Yeğin. Çocuklarını PKK’dan almak için gazeteci bir kadınla işbirliği yapan beş kadının hikayesi anlatılıyor filmde.

Kadınların her biri inanılmaz. Ben tayyörlü teyze tipi bir anneyim. Obsesif bir kadın, hayatta en tahammül edemediğim kadın tipi. Çocuğunun her bir şeyine karışır. Rol aldığım son dizide de böyle bir karakteri oynuyordum. “Bundan beter bir şey olamaz” dedim. Amaişte, çok güzel bir proje düştü karşıma ve rolde bu. Bundan sonra hayata geçirmek istediğim televizyon için bir dizi projesi var, ona çalışacağım.



Nasıl bir proje olacak?

Epeydir istediğim bir sit-com projesiydi. Şu anki işlerden çok sıkılıyorum. Çünkü ben bile artık çok isteyip, kaçırdığım bir Kim Ki-duk filmini seyredemiyorum. Bir acı daha çekemeyecek gibi hissediyorum. Oturduğumda kaliteli, belli bir seviyenin üzerinde, gerçekten komik, insanca ve beni rahatlatacak bir şey görmek istiyorum.

‘Cem ile flörtümüz hiç bitmiyor...’


‘Mutluyum’ diyebildiğiniz bir noktada hissediyor musunuz şu anda?

Türkiye’de son yaşananlar dışında aslında çok mutlu olmam gereken bir hayatım var. Huzur dışında hiçbir şeyim eksik değil. Sevdiğim işi yapıyorum. 31 senedir mutlu bir ilişki yaşıyorum.

Cem Mansur ile hayatınız çok hayranlıkla bakılan bir hikaye. Nasıl oluyor sıkılmadan devam etmek?

Tanıştığımızda o İstanbul Devlet Operası’ndaydı, ben de baledeydim. O zaman Gümüşsuyu’nda bir apartmanın çatı katında oturuyorduk, AKM’yi görüyordu. Akşam üzeri ben evde olduğumda pencereden dağıldıklarını görüp çorbayı ısıtırdım. O da aynı şekilde, o yıllar bizi çok bağladı. Daha sonra işlerimiz nedeniyle şehir ayrılıkları oldu. Ama ben onun yanına gidiyordum ilk fırsatta, o benim şehir dışı çekimlerimde birkaç günlüğüne de olsa atlayıp geliyordu. Yeniden flört eder gibi olduk. Bu süreç sürekli tekrarlanıyor sanırım. Biz birbirimizi iyi anlıyoruz. Bu yüzden çok şanslı bir kadınım. O bir şey okur araştırır, ben merak ederim. Ben bir şey okuyorsam o da öyle... Hep birlikte büyüdük.

‘Akil insan olurken gelecek tepkileri biliyordum’

20 yıldır barış için ne imzalanmışsa içinde oldum. Akil İnsanlar’a dahil olmam da zaten yapmakta olduğum bir şeyin parçası. Şu anda çeşitli tepkiler var, bu tepkilerin geleceğini biliyordum kabul ederken. Süreç içinde her grup nereye gidip, kiminle konuşacağına kendi karar veriyordu. Köy ziyaretleri, kahvaltı organizasyonları yaptık, yöntemlerimizi kendimiz belirledik. İnsanlar konuşuyordu biz dinliyorduk. Çok çeşitli görüşlerden insanlar aynı masada oturuyordu. Raporlarımızı tutarken isim kullanmadık, dolayısıyla fişleme gibi de olmuyor. Zıt görüşlerin bir araya gelip birbirini dinlediği bir otam oldu.

‘Türkiye’de daha önce böylesini görmedim’

Bu süreçte kişisel olarak apolitik kabul ettiğimiz gençliğin çok farklı bir noktada ve çok güzel olduklarını gördüm. Bir kere mizahi yönden yazıp çizdiklerine inanamadım. İnsan bunu akıl eder de, demek ki hemen organize de olabiliyorlar. İstanbul Bienali’nin küratörü geldi, “Bunun üzerine bir şey yapmaya gerek yok. Her şey bitmiş burada” dedi. Mizahçılar da “Bittik biz” diyor. AVM tartışılırken, “Dördüncü katına Topçu Kışlası yapılsın” diyorlar, Necati Şaşmaz “Nazar var” diyor, anında nazar boncuğu asılıyor. Türkiye’de ben bu şekilde bir beraberlik daha önce görmedim, duymadım, yaşamadım da.

‘Memet Ali’ye yapılan hedef gösterme’

“Çok lodos esiyor, bu akiller nerede” diye bir şey var şu anda. Bizim ona buna müdahale etmemiz çok yanlış. Ben kendi şahsım adıma karşı çıkabilirim. Çok önceden planlanmış bir düğün için Fransa’ya gittim. Orada hop oturup hop kalktım. Taksim Platformu’nda bir buçuk senedir yer alıyorum. Sadece ağaç değil, Taksim’i yayalaştırma projesiyle ilgili olarak. Londra’da, Roma’da, Avrupa’nın önemli kapitallerinin hiçbirinde böyle bir proje yok, bu çok eski bir proje. ‘Gelin bunu yapmayın’, bu bölgedeki insanları da kapsayacak bir proje geliştirilsin dedik, dinletemedik. Memet Ali’nin söylemine gelelim “İş sadece ağaç değil”. Ben bunu şöyle okuyorum, bu sadece ağaç değil, bir şeyler canımıza tak etti, ilk müdahale ise tetikledi. Memet Ali’nin bu kadar hedef gösterilmesi kabul edilebilir bir şey değil, çok tehlikeli.

Haberin Devamı