Nazım Hikmet (1)

Haberin Devamı

EDEBİYAT NOTLARI- 37

Nedense bazı insanlar üzerinde çok tartışılır, hatta bu tartışmalar ölümlerinden sonra da devam eder, yıllarca sürüp gider. Türkiye’de bu isimlerin başına Nazım Hikmet’i yerleştirmek herhalde pek yanlış olmaz. Çünkü Nazım yaşadığı zaman da öldükten sonra da çok tartışıldı, sevenler onu çok sevdi, nefret edenler ise aleyhinde kampanyalar yürüttü, sövgü ve iftira dolu yayınlar yaptı.

Acaba neden?

Niye Nazım, en az 70-80 yıl boyunca toplumu bunca sarsacak (ve daha da dvam edecek gibi görünen) tartışmaların odağına oturtuldu? Neden geçenlerde İçişleri Bakanı’nın bir kez daha belirttiği gibi hâlâ “sevenleri ve sevmeyenleri” var? (Bu arada bakan Nazım’dan iki dize seslendirmeye kalktı ama “Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür/Ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerini yanlış söyledi. “Bir ağaç gibi hür/ Bir orman gibi gür” dedi. Aslında bir Anadolu deyişine benzeyen ve bu tarz politika yapan insanların pragmatizmini, kestirmeciliğini yansıtan deyiş de fena değil ama Nazım’la ilgisi yok.)

Bu sorulara, “Nazım solcu bir şairdi, Sovyetler Birliği’ne yakındı. Batı etkisi altına giren ve komünizmi ezmek isteyen yönetimler tarafından hapse atıldı, kitapları yasaklandı, hayatı parçalandı” diye cevap verilebilir. Özellikle soğuk savaş döneminde, Batı için bir “ileri karakol” konumunda olan Türkiye’de solcu bir şair olmanın bedelini ödediği düşünülebilir. Bunda bir gerçek payı da var elbette ama Nazım olayını, sadece bu görüşle açıklamak mümkün değil sanırım.

Eğer üstünkörü, yalın kat önyargılarla hareket etmeyi bırakır da biraz düşünmek zahmetine girersek şöyle sorular çıkar karşımıza:

O dönemlerdeki tek solcu şair Nazım değildi ki! Birçok yazar, şair komünizm suçlamasıyla hapse atılmıştı. Onların hiçbiri Nazım kadar tartışılmadı.

Neden?

Türk sağı, Nazım’ı her zaman hedef tahtasına koydu, akıl almaz hakaretler ve iftiralar türetti ama bu sadece sağla sınırlı değildi ki. Birçok solcu isim de Nazım’a karşı hakaret dolu yayınlar yaptı, aleyhine kitaplar yayınladı, ağza alınmaz suçlamalarda bulundu.

Peki Nazım’ın daha çok sağ ama bir ölçüde de sol tarafından hedef alınması neyle açıklanabilir?

Türkiye Komünist Partisi ile çelişkileri, tartışmaları, canını kurtarmak için kaçtığı Moskova’da yazdığı rejim muhalifi oyunlarının yasaklanması, Sovyet polisi tarafından sürekli izlenmesi, uzun bir süre yurt dışına çıkma yasağıyla cezalandırılması hatta hayatının tehlikeye girmesi bize neyi gösteriyor?

Bir şairin, Türkiye’de “komünizm taraftarı”, Moskova’da ise “komünizm eleştirmeni” olarak baskı altına alınması, zulüm görmesi bir çelişki değil mi?

Hem Türk hükümetlerinin hem de Stalin rejiminin şairi ezmeye çalışması bir rastlantı mı yoksa baskıcı rejimlerin bağımsız vicdanlara karşı duyduğu derin nefret mi?

Bakın Nazım’ın Moskova’da bir oyununun yasaklanması üzerine Dr. Antonina Sverçevskaya neler yazıyor (Çeviri: Hülya Arslan):

“Nazım Hikmet’in ‘İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?’ o zamana dek yayınlanmış tüm oyunlarının basıldığı ‘Seçilmiş Eserleri’nin 2. cildine (Moskova, 1957) alınmadı. Oyun ise 5. gösteriminden sonra zamanın Kültür Bakanı Ekaterina Fruntseva tarafından yasaklandı. Repertuarlardan çıkartıldı ve bir daha da oynanmadı. Nazım’ın arkasından çevrilen olayların gerçek yüzü yakın bir geçmişte aydınlandı. Literaturnaya Gazeta (Edebiyat Gazetesi) 16 Şubat 1994 tarihli sayısında, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi arşivlerinin bilinmeyen dokümanlarını yayımladı. ‘Sovyet ve Parti çevrelerinin kötü niyetli karikatürü-Nazım Hikmet’in İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? piyesinin tarihçesi’ başlığı altında, tam sütundan bu konuyu yazdı. Piyesin dergide yayımlanmasından altı ay sonra Parti yöneticileri eseri incelemeye almışlar ve içeriğini anladıklarında Komünist Partisi Merkez Komitesi’ndeki kültür elemanlarına başvurmuşlardı. Buna göre, piyesin değerlendirilmesinde ‘gerçeğimizdeki eksiklikler ön yargılı bir biçimde abartılmakta ve hem ülkemiz halkının çelişkileri hem de Parti bürokrasisi ve yöneticilik sakat bir fikir olarak işlenmektedir’ ana fikrine varılmıştır.

Sonuçta, Komünist Partisi Merkez Komitesi Kültür Bölümü, 27 Mayıs 1957 tarihli kararında ‘İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?’ oyununun ‘Sovyet ve Parti çevrelerinin kötü niyetli karikatürü’ olduğuna karar vermiş ve oyunda ‘yönetici olmanın kişiyi bozduğu şeklinde ahlaksız bir fikrin işlendiği’ bunun yanısıra ‘oyunun gösteriminin izleyenlerin eğitimine ciddi bir darbe vuracağı’ saptamaları yapılmıştır. SSCB Kültür Bakanlığı’na bir yazı yazılarak ‘oyunun herhangi bir tiyatroda oynayıp oynanmadığının kontrol edilmesi ve derhal yasaklanması’ istenmiştir.’’

Bu eleştirilerden sonra Nazım’ın sürekli izlendiği, hatta öldürülmek istendiği birçok belgeyle ortaya çıkmış durumda.

Çünkü ölene kadar sosyalizmin insanlığı kurtacağı inancını bir an bile yitirmeyen şair, Stalin rejiminin devrime verdiği zararı yüksek sesle dile getirmekten çekinmiyordu.

(Devamı gelecek pazar)

DİĞER YENİ YAZILAR