Jacques Brel’in adası

Haberin Devamı

1980’li yıllarda Paris’te oturuyordum.

Jacques Brel’in bir albümü çıkmıştı. Heyecanla plakçıya koşup aldım, defalarca dinledim.

Beyaz bulutlu mavi bir gökyüzü resmi vardı kapakta.

Bu albümün çıkışı büyük heyecan yaratmıştı. Çünkü Brel bir adaya kapanmış, inzivaya çekilmiş, müzik âleminden ve büyük şehirlerin patırtısından gürültüsünden uzak kalmayı yeğlemişti.

Şarkılarını ve şiirlerini yıllardır duyamıyorduk. Ölümünden önce dinleyicileriyle vasiyetini paylaşmak istemiş olmalı ki; yeni şarkılar yazıp bu albümü çıkarmıştı.

Sonra herhalde “Artık ölebilirim!” diye düşündü ve öldü.

Son yıllarını geçirdiği adada ıssız ve rüzgârlı bir tepeye gömüldü.

***

O albümdeki şarkıları tekrar tekrar dinlerdim. Damarlarımda şimşek gibi gençlik enerjisi dolaşırken, büyük şair şarkıcının bu kırgınlığına, yorgunluğuna bir anlam veremezdim.

Yalnız onu değil, bir dönem Yunan adasına kapanan, daha sonra Tibet’e Budist rahiplerin arasına karışan Leonard Cohen’i de anlayamazdım.

Öyle ya; mücadele edecektik, dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirecektik, dünya güzeldi, insanoğlu özünde iyiydi.

Sonra yıllar teker teker benim de omzuma binmeye başladı.

Baktım ki dünya güzel olmasına güzel de insanoğlu sandığım kadar iyi değil. Kıskançlık, kötülük, cehalet, bencillik sarmış dört yanımızı.

“Herkes kendisine bir ada bulmalı!” demeye başladım. İnsanoğlunun kötülüğünden kurtulacağım manevi Brel adaları aramaya başladım.

İnsan hırsının bozamadığı doğa parçalarının sükûnetini özledim.

İp çekme oyununda, asıldığım ipi bırakarak, “Ben yokum artık!” diyebilmeyi düşledim.

Ve bu süreç içinde beni en çok yaralayan şey; “insanoğluna eskisi kadar güvenmemek” oldu.

Meğer insanlar benim sandığımdan çok daha kötüymüş.

İyi insanlar da kendilerine sığınacak Brel adaları ararlarmış.

Bir de şu sözün anlamını daha derinden kavradım.

“Yıl uğursuzun!”

Eskiden bu sözün ne anlama geldiğin bilmezdim, şimdi biliyorum.

Ne yazık ki biliyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR