Sinemaya maşallah!

Beynelmilel filminin galasından sonra yapılan muhabbette ortaya çıktı ki bu yıl içinde tam otuz yedi film çekilmiş.. Çoğunu gördük.. 2006’nın şampiyonu kim derseniz “Beynelmilel”i tek geçerim..

Haberin Devamı

Beynelmilel filminin galasından sonra yapılan muhabbette ortaya çıktı ki bu yıl içinde tam otuz yedi film çekilmiş.. Çoğunu gördük.. 2006’nın şampiyonu kim derseniz “Beynelmilel”i tek geçerim..

Filmdeki rolümün üzerine oturan Sırrı Önder kardeşime de filmin diğer yönetmeni Muharrem Gülmez’e de teşekkürler..

Nakış gibi işlenmiş, müthiş bir film yapmışlar..

Hani “Bir filmin içinde illa ki mesaj olacak” fikrinden gidip, bilirkişi raporu gibi senaryoları çekenlere duyurulur..

Mesajsa mesaj..

12 Eylül dönemini hem bu kadar insanlaştıran hem bu kadar acıtmadan eleştiren bir film daha yapılır mı bilmem.. Bu ikili yapmış..

***

Galadan sonra altı yedi yönetmenin bulunduğu bir ortamda oturup filmin muhabetini de yaptık..

Her şey yerli yerine oturdu ama bir tek filmin niye iki yönetmenle çekildiğini çözemedik..

Oktay Kaynarca’nın iftirasına göre filmi Muharrem çekmiş..

Temsil Muharrem “Kamera..” diye bağırmış.. Sırrı da yandan “Hee kamera!” diye desteklemiş..

Muharem “Kes..” komutunu verdiğinde Sırrı “Daha kesmediniz mi ula..” deyip, komuta kaynak olmuş..

KISMET DEĞİLMİŞ
Sırrı, çekimden aylar önce senaryonun son halini göndermişti.. Bir gecede “best seller” roman okur gibi okumuştum..

Bugüne kadar okuduğum en iyi senaryo, şerhini aklıma düşmüştüm..

Filmde Sırrı’nın oynadığı rolü de ben oynayacaktım.. Yazın hem anamızı hem babamızı kaybedip, bir anda öksüz ve yetim kalıverdik ya!

Film de o günlerde çekildi, kaçırdık.. Dün gece neyi kaçırdığımı gördüm, içime lök taşı gibi oturdu..

Özgü Namal ile Cezmi Baskın filmin tartışmasız iki starı.. Cezmi’nin oyunculuğu zaten bilinen bir şeydi..

Dün gece filmi seyreden yönetmenler de artık ona rahat rahat başrol verilebileceğine iman etmişlerdir.. Bu filmden sonra seyirciyi sinemaya taşır..

Özgü Namal yeni kuşağın en iyisi.. Yüzüne söylendiğinde “Siz beni Mutluluk filminde görün bir de.. Bu oyunculuk mu? Peh!” deyip iddiasını koyuyor..

***

Bakın Zülfü Livaneli’nin romanından sinemaya aktarılan Mutluluk’ta da oynayacaktım.. Onu da futbol maçlarım yüzünden kaçırdım..

Özgü Namal’la herhalde baharda aynı filmde oynayabileceğiz..

DİŞİ SIKALIM..
Yeni kuşak yönetmenlerden Handan Öztürk’ün bir projesi var.. Beni yemeğe götürdü.. Dördüncü kadehten sonra teklifine “Hee!” dedim..

Bedava içkinin gözü kör olsun..

Özgü Namal’ın annesi ve babası ile de tanıştım.. Kız babaya benzemiş.. Annede daha bir Avrupa kumaşı var.. Bizim kız yerel güzellerden..

Meral Okay’ım benim..

Tedavülden kalkmış iki pavyon kadınından biri oydu, süperdi.. Karşısındaki de bir zamanlar sinemanın en ünlü isimlerinden Dilber Ay..

Kimi sayayım.. Kadroda bir tane boş yoktu ki.. Herkes iyiydi..

Repliklere bayıldık..

Umut Kurt’un oynadığı devrimci Haydar gözlerini ufukta bir noktaya dikmiş konuşuyor..

“Bu cunta dayanamaz.. Üç ay içinde yıkılır..”

Güvendiği halkımız..

Özgü Namal da ona hayran, içten içe seven genç kız.. Oğlan devrimci, kız da kendini devrimci ilân etmiş.. Cunta üç ayda yıkılır tespitine destek veriyor..

“Üç ay dediğin nedir ki? Halkımız da dişini sıksın biraz..”

DEVRİMİ GÖRDÜK
Kadro arkadaşım diye propaganda yapmıyorum.. Kötü mala propagandanın yararı olmaz zaten..

Film vizyona girsin, adım gibi biliyorum ki her gören yakınlarını “Siz de gidin..” diye dürtükleyecek..

Espriler, esprili tespitler üst üste geliyor.. En güzellerinden biri de Meral Okay’ın oynadığı Aydeniz Derya adındaki emekli pavyon kadının ağzından çıktı..

Özgü, aşk belası devrimci olmuş.. Oğlana yaranmak için Marx’ı, Engels’i okuyor ama bir gecede devirdiği kitaplardan ne anladığı belli değil..

Zaten oğlan “Nasıl buldun?” diye sorduğunda yakınmasından belli..

“İçim söküldü valla.. Bunları yazanlarda hiç insaf yokmuş..”

Öte yandan öğrendiklerini evlerinde zorunlu misafir olarak kalan iki pavyon kadınına satıyor..

“Kadının emeği kutsaldır.. Cinsel sömürü kadını iki kat sömürmektir.. Sendika lazım..”

***

Bu laflar üzerine Aydeniz Derya’yı oynayan Meral sendikadan ne anladığını anlatıyor..

Senin devrim dediğini biz de gördük rahmetli Cemal Gürsel yapmıştı, diye başlayarak..

27 Mayıs’tan sonra sendikal haklar birden toplumun kucağına hazırlop kondu hani.. Zaten bizim ahalinin hak edip de kazandığı bir şey yok gibidir..

Tepeden karar verilir, devrim veya reform olarak halka uygulaması emredilir..

İKİNCİ GAVAT..
Aydeniz Derya pavyonda genç bir fırtına olarak eserken, müşterilerden biri aklına sendika olayını sokmuş..

O da gitmiş pavyon sahibine “Biz sendikalı olabilirmişiz..” gibisinden durumu çıtlatıp, icazet istemiş..

Pavyon sahibi Gavat Reşat’ın kendince sendikanın işlevini tarif eden cevabı çalışma hayatımıza yeni bir tartışma boyutu getirecek kadar enteresan..

“Bak kızım!” demiş..

“Ben zaten gavatım.. Bir iş yerine ikinci gavat kalın gelir..”

***

Gala’yı düzenleyen prodüksiyon sınıfta kaldı..

Filmden sonra sinemanın karşısındaki Nam Nam adlı mekâna üşüştük..

Millet zil aç..

Sekiz on kişi bir masada, sekiz on kişi başka bir masada oturuyoruz..

Bizim masa ağır.. İyilerinden dört beş yönetmen var ki bizlerle..

Ortaya gele gele altı adet fındık lahmacun geldi.. Getirdikleri fındık lahmacun da normal kebapçı ölçeğine göre “atın yanında midilli” gibi kalıyordu..

Üstelik filmin prodüktörü Necati Akpınar da masada.. Gelen altı lahmacunun üçünü tek başına yedi.. Bir film yapımcısı olarak eksi point aldı..

Sinan Çetin’in prodüksiyonları bile ondan iyidir.. Sinan da masaya geleni önce kendi yer..

Ama karnı doyunca kenara çekilir, fakir fukara artanla karnını bol bol doyurur..

Sinema bu zihniyet yüzünden bir yere varamıyor Necati Bey!

DİĞER YENİ YAZILAR