Peynire “otopsi yapan” bir aktris

İnsan yaşadıkça neler görüyor.. Söylendiğime bakıp da “Keloğlan ekin eker, yemeden başa kakar..” demeyin.. Sağlıklı beslenme gayretinin insanı ne hallere getirdiğini gözümle gördüm..

Haberin Devamı

İnsan yaşadıkça neler görüyor.. Söylendiğime
bakıp da “Keloğlan ekin eker, yemeden başa
kakar..” demeyin.. Sağlıklı beslenme gayretinin
insanı ne hallere getirdiğini gözümle gördüm..

Bir de efelikte erkeğini geçen kadınların cevvalliğini..

Kimseyi zem etmek için söylemiyorum ama bizim, yani okumuş yazmış takımının halleri böyle..

İlla ki konuşacak, iri laflar edecek..

Konuşsun, konuşmasında bir kötülük yok ama bunca yıldır bu konuşmaları dinlerim, çoğunun vitamini de yok..

Akşehir’in akil adamlarının ise acil çözümlere ihtiyaçları var.. Kırk yedi şenlik bir o kadar da konferans, seminerden sonra tecrübe edinmişler.. Projeden başkasını gözleri görmüyor artık..

***

Bizim Nasreddin Hoca Danışma Kurulu’nun aza listesine bir bakan olsa gözleri yuvasından uğrar..

Rahmetli Cemal Gürsel Paşamız, tarihin en demokratik ihtilâlini yaptığında, seçilmişlerden oluşan meclis azasını hapse tıktı..

Yerlerine okumuşlardan bir Kurucu Meclis oluşturdu..

İşte bizim heyet, o Kurucu Meclis’e bile fark atar..

Kısmet olursa bizim danışma kurulunun aza listesini ilgili yerlere e-mail marifetiyle yollayacağım..

Hani olur ya! Birileri demokratik bir güzellik yapmaya niyetlenirse elinin altında hazır bir Kurucu Meclis listesi olsun..

HIDIRELLEZ AŞI

Ziyaretin birinci günü Hıdırellez şenliklerine denk gelmişti.. Akşehir Belediye Başkanı Mustafa Baloğlu bizi şenliklerin yapıldığı yeşil alana götürdü..

Burası vaktiyle çöplerin atıldığı yermiş.. Temizlenmiş, restore edilmiş, çok güzel bir mesire olmuş..

Gittiğimizde köylüsü, şehirlisi cümle ahali oradaydı.. Yerlere yaygılarını serip yemek yiyenlerin, sadece kabak çekirdeği çitleyerek şenliğe katkıda bulunanların arasından geçip bize ayrılan misafir yerine oturduk..

Burada ahaliye kazanlarda kaynatılmış buğday dağıttılar.. Vatandaş bedava gelen her şeye karşı aşırı duyarlı olduğundan dağıtılan haşlanmış buğdayı kapıştı..

Biz heyet azası olduğumuzdan, herkes de seyrimize durduğundan; ağzımızı doldurmadan ve dahi şapırdatmadan kibar kibar yedik..

Selda Alkor’un yemekte seçiciliğini ilk orada fark ettim..

Bünyesine “sağlıklı yaşama virüsü” girmiş bir kere..

Masa kur, üzerine dünyanın en gözde yiyeceklerini diz.. Selda Hanım gelsin, baksın.. O yemek seçerken sen kulağına “Ağaç kabuğunun ne kadar iyi bir besin kaynağı olduğunu” fısılda.. Biraz da ikna et..

O güzelim yemekleri bırakır, gider ağaçların kabuğunu yer..

***

Ertesi sabah oteldeki kahvaltıda gördüm, beslenme tarzını.. Kendine üç beş dilim beyaz peynir seçmiş.. Millet kahvaltısını yaparken o peynirlerle mücadele ediyordu..

Kendi ifadesidir.. Önce sıcak sudan geçirmiş malzemeyi.. Ben başına dikildiğimde kâğıt peçetelerin arasına dizdiği peynirlere “kalp masajı yapar gibi” eliyle hafif hafif bastırıyordu..

Kendi yöntemleri ile peynir parçalarını hayata döndürdü, sonra ameliyata girişti.. Veya elindeki bıçakla otopsilerini yapıp öyle yedi..

SİGARA TERÖRÜ..

Selda Hanım, sigaraya da düşman.. O düşman olduğundan yanında içemiyoruz..

Yanında içmeyi bırak, uzağında içerken dahi göz göze gelmeye cesaret edemiyoruz.. Çünkü kızıyor.. Heyetin açık havadaki çay ve istirahat molaları hep bu havada geçti..

Selda Hanım masanın bir köşesinde sigara aleyhine brifing verdi.. Ben de masanın öbür köşesinde kendi çalışmamı yaptım..

Sigara paketlerinin üzerinde “öldürür” sözcüğünün geçtiği tehdit cümleleri var ya! Ben de “Sigara içen ölüyor da içmeyen ölmüyor mu?” propagandasına giriştim..

Başarılı oldum ama bana ne faydası oldu bilmiyorum..

Beşiktaş-Fener maçı da Akşehir’de aradan çıktı.. Taşrada olmanın bir iyi yanı da bu..

Büyük şehirlerin gerilimi, asabiyeti, mânâsız zıtlaşması kesinlikle buralarda yok..

Belli ki büyük şehir atmosferi bizi sapıklaştırıyor..

Maçı akşam yemeği için toplandığımız Grand Bal Otel’in terastaki lokantasında seyredecektim.. Dev bir plazma televizyon vardı.. Güya maça da bakacağız..

Yemek, muhabbet derken bir baktık ki Fener golü atmış.. Lokantadakilerin yarısının haberi yok..

İstanbul’da bu tür maçlı yemeklerde her dakika arbede çıkma ihtimali vardır.. Taşrada heyecan sıfır..

***

Bizimle aynı lokantayı paylaşan misafirler arasında eczacılar da vardı.. Eczacılık Fakültesi eski dekanlarından emekli bir profesör hanımefendi dönem arkadaşlarını organize edip, Akşehir’e davet etmiş..

Yiyor, içiyor, gezip eğleniyorlar..

Aha bir eko-turizm sebebi daha!

Yetmiş yaş ortalamasındaki konukların eğlencesi herkesi kırdı geçirdi..

ÖNEMLİ TESPİT

Beyinsizin biri olduğum için ismini sormayı, bir kenara yazmayı akıl edemediğim profesör hanımefendi önce bir konser verdi..

Bizim masadan da Akşehir’in Helvacılar Kralı Hüseyin Bey sahne aldı.. İcra ederken sözlerini unuttuğu güzel bir nihavent besteyle, emekli eczacıların şenliğine katkıda bulundu..

Derken müzisyenler oyun havası çalmaya başladı.. Eczacı camiasının erkeklerinde hiç gayret yok..

Oturdukları yerden meze tüketip, şakır şakır oynayan eşlerini tepki vermeden seyrediyorlar..

Demek ki uzun evlilikler erkeği bitiriyor..

En ağırıma giden de (hem er kişi olarak hem de eczacı tanıdıklarım adına) orkestranın zeybek havası vurmaya başlamasından sonraki haller oldu..

Orta yerde iri iri laflı bir efe türküsü söyleniyor.. Erkekler oturmuş, kabahat işlemişler gibi sessiz..

Fakültenin eski dekanı hanımefendi ellerini kaldırmış zeybek havası oynuyor..

Kızıl saçlı bir hanım da başzeybek olarak ona eşlik ediyor..

***

Kolları kartal kanadı gibi açıp, dizleri gümbür gümbür yere vurmalar.. Ani sıçramalar..

Breh breh breh!

Profesör olduğunu bilmeyen de Çakırcalı Efemiz’in hanımı zanneder..

Harika geçen bir Akşehir gezisinden geriye kalan tek acı hatıra buydu.. Erkekliğin dibe vurmasını seyrettim, gözlerim dolu dolu oldu..

DİĞER YENİ YAZILAR