UEFA’nın son kararı ne anlama geliyor?

Haberin Devamı

F.Bahçe’nin şike yaptığına ilk günden beri ikna olmuş; bu nedenle birçok tehdit ve hakarete maruz kalmış biri olarak, UEFA’nın F.Bahçe’yle ilgili aldığı son karara şaşırmadım desem yalan olur.

Gerçekten şaşırdım ve neler olduğunu daha iyi anlamak için Milliyet’in yeni spor müdürü, Tayfun Bayındır’ı aradım. Harika şeyler anlattı tahmin ettiğim gibi:

- Şike sürecinin başından beri sadece kendi geleceğini düşünün şovmen avukatlara güvenen F.Bahçe, bir ay önce Avrupa spor hukukunun Messi’si sayılabilecek Alman avukat Dirk Reiner Martens’in kapısını çalıyor.

- Martens savunmasını “UEFA F.Bahçe ile ilgili men kararını spor hukukuna göre değil, mahkeme kararlarına göre alıyor. Bunun yapılması yanlış” şeklinde özetleyebileceğimiz bir mantıkla kuruyor. Ancak en son Tahkim Kurulu da 2+1 yılı onadıktan sonra F.Bahçe adına CAS’a başvuruyor.

- CAS eğer F.Bahçe’ye haksızlık yapıldığına dair bir karar alırsa, UEFA’nın çok büyük tazminatlar ödemesi söz konusu... Bu nedenle UEFA ile Marten masaya oturuyorlar. Ve CAS kararını verene kadar, F.Bahçe’ye verilecek cezayı erteleme konusunda uzlaşmaya varıyorlar.

- CAS’ın iki türlü yargılama biçimi var. 6 ayı aşan titiz yargılama... Ya da 6 aydan kısa süren (genelde 1 ay) çabuk yargılama... F.Bahçe ve UEFA çabuk yargılamayı talep ediyor. CAS; F.Bahçe’nin dosyasını 28-29 Ağustos’a kadar karara bağlayacak ve F.Bahçe’nin suçlu ya da suçsuz olduğuna karar verecek.

- Son 24 saatte yaşanan her şey, UEFA’nın tazminat ödemekten korktuğu için prosedürlere uygun hareket etmesinden kaynaklanıyor anlayacağınız. Bekleyip göreceğiz…

***


Ama bu gelişmeler F.Bahçe ile ilgili düne kadar vardığım hükümlerin değişmesine sebep olmadı ne yazık ki.

Çünkü hala aynı şeyi düşünüyorum, mahkeme ve UEFA’da yaşanan süreç, tamamen F.Bahçe’nin hatasından kaynaklanıyor bana sorarsanız.

Aziz Yıldırım hukuk savaşı vermek yerine kendine hayali düşmanlar yaratıp, başka başka hedefler aradığı için içinden çıkılmaz hale geldi bu süreç...

Daha iki gün önce medyayı toplayıp “Başımıza bu çorabı G.Saray ördü” diyerek Lütfi Arıboğan, İlhan Helvacı ve Ebru Köksal’ı hedef gösterdi. Ondan önce TFF’yi hedef aldı. Daha evvel de süreç boyunca F.Bahçe’yi korumaya çalışmaktan başka bir şey yapmayan ve bu uğurda koltuğunu kaybeden Mehmet Ali Aydınlar’ı... Siyaseten AK Parti ve Fethullah Gülen de F.Bahçe’nin suçlu göstermeye çalıştığı cepheler arasında yer aldı.

Bir tek F.Bahçe suçsuzdu; onun dışında kalan herkes suçluydu yani Aziz Yıldırım’a göre.

Bu bakış açısı insanı gerçekten çileden çıkarıyor... F.Bahçeli yöneticilerin yaptıkları hatalar gün gibi ortada.Aziz Yıldırım’ın F.Bahçe’yi kullanarak kendini bu çukurdan kurtarmaya çalıştığı ortada...

F.Bahçe ilk dakikadan itibaren sorumluluğu alsa, işinin ehli hukukçularla kendini savunsa, belki kulüp kendisini bu işten daha rahat sıyırabilecek, alınmış 1 yıllık Avrupa cezası ile her şey bitmiş olacaktı.

Şark usulü savunma ve kavga metotlarıyla F.Bahçe’ye daha fazla zarar verdiler ve olayın çapını genişlettiler.

Bu durumun suçlusu F.Bahçe’nin hedef gösterdiği kişi ve kurumlar değil, Aziz Yıldırım’ın bizatihi kendisidir.

Fenerbahçeliler bunu neden görmek istemiyor anlamak mümkün değil…

Umarım UEFA’yla bu yeni anlaşma işleri daha da karışık hale getirmez…

DİĞER YENİ YAZILAR