Ölüme dek tutku

Bir varmış, bir yokmuş, bir zamanlar dünyanın altıda birini kaplayan kocaman bir imparatorluğun varisi çok yakışıklı ve iyi huylu bir prens varmış. Prens çok uzaklardaki bir ülkenin prensesine âşık olmuş ve onunla evlenmiş. Birbirlerini delice bir tutkuyla sevmişler ve dördü kız, beş çocukları olmuş...

Şayet bu cümleler bir masal başlangıcı olarak yazılsaydı sonu da “... ve sonsuza dek çok mutlu yaşamışlar” diye biterdi. Ama bu bir masal değil de gerçek bir hikâye olunca kaderin acımasız yüzünü gösteren bir trajediyle son buldu. Çünkü bu prens ve prenses lânetlenmişlerdi. O müthiş ülkenin imparatoru ve imparatoriçesi olmaları kurtaramadı ne onları, ne çocuklarını. Avrupa ülkelerinin ve İngiltere’nin başında bulunan diğer imparator ve kraliçeler de akrabaları olmalarına rağmen yardım edemediler. Hâtta neredeyse seyirci oldular ölümlerine.

İngiltere Kraliçesi Victoria’nın torunu, Hesse-Darmstad Prensesi Alix, (Alexandra) ilk kez on iki yaşındayken ablası Ella’nın (Elizabeth) Rus İmparatoru III. Alexander’ın erkek kardeşi Sergei ile evlenmesi dolayısıyla Rusya’ya düğüne geldiğinde henüz on iki yaşındadır ve ilk kez tanıştığı yakışıklı Rus prensi Nicky (Nicholas) ise on altı. Çocuksu bir hayranlık ve sevgiyle başlayan bu tanışıklık Alix’in memleketine dönmesiyle beraber ardı kesilmeyen samimi, sıcak mektuplaşmalarla devam eder. 1889 Yılında Alix tekrar St. Ptersburg’a ablası Ella’nın yanında bir kış geçirmeye geldiğinde artık on yedi yaşındadır. Yirmi yaşındaki Nicky bu kez sırılsıklam âşıktır genç kıza.

Haberin Devamı

Ölüme dek tutku

Asalet, varlık, ünvan

Andrei Maylunas ve Sergei Mironenko’nun yıllar süren titiz arşiv çalışması ile bir araya getirdikleri yüzlerce yüzlerce hatıra defteri sayfasından ve mektuplardan oluşan “A Lifelong Passion” (Ömür Boyu Tutku) kitabı genç prens ile prensesin tanıştıkları günden trajik ölümlerine kadar anı defterlerine düştükleri notlar, birbirlerine gönderdikleri mektuplar tarih sırasına göre birleştirilerek, onların saltanat, şatafat günlerinden kaosa, ihanete ve en nihayet kaçınılmaz sona yolculuklarını bir film şeridi gibi anlatıyor. Asalet, varlık, ünvan, güç temsilcisi genç âşıkların birbirine olan tutkusunu ne imparator imparatoriçe olmaları, ne ardı ardına doğan beş çocuk, ne minik veliahtlarının ölümcül hastalığı, ne ihtilâl, ne ihanetler öldüremiyor. Tam aksine, her zorlukta, her acıda birbirlerine daha çok bağlanıyor, âdeta bir diğeri için hayata asılıyorlar.

Haberin Devamı

Kitap aynı zamanda birebir Romanoflara bağlantılı diğer aristokrat akrabalarını, İngiltere Kraliçesi Victoria’yı, Almanya’nın Kaiser Wilhelm’ini, Çarlığın önemli şahsiyetlerini, Rasputin’in ölümünü bizzat tertip eden Yusupof’u ve aileye bağlı bir çok yakınlarını da kendi kalemlerinden yazılmış günlükler ve mektuplarla öykünün akışını ve eksiksiz anlatımını tamamlamak üzere anlatıma dahil etmiş ve bu kişilerin her birinin bir diğeri hakkında tam olarak bilemeyeceği bir çok detay sanki kuşbakışı bir plânda bir araya getirilerek muazzam bir tempo yakalanmış.

Nicky ve Alix’in birbirlerinden neredeyse hiç ayrılmamalarına rağmen bir diğerini özleyerek yaşamaları ve aynı sarayda birlikte yiyip içmelerine, aynı yatakta yatmalarına rağmen gün içinde birbirlerine sevgi, şefkat, ihtimam kokan mektuplar gönderecek kadar hasret duymaları benim ‘aşk’ anlayışıma o kadar uyuyor ki; kitabı bu kaçıncı okuyuşumda, onların tutkusuna bir kez daha hayran oldum.

Haberin Devamı

Kıymetli aşk kuşum

Mektuplardan birinde Alix, kocasına “Benim sevdiğim, hazinem benim...” diye başlayan bir mektubunu “Seni şefkatle kâlbime bastırıyor, okşayışlar ve öpücüklerle kaplıyorum.” diye bitiriyor.

Nicky ise yaşamı boyunca karısına “Benim sevdiğim, güneş ışığım” , “Benim kıymetli aşk kuşum” diye hitap ediyor ve onun öpücüklerini gönderdiği kelimeler de hep şefkâtli bir tutkuyu dillendiriyor.

İhtilâlden sonra çocuklarıyla birlikte Ekaterinburg’daki esaretleri sırasında yaşananlar ise, gardiyanların hatıratında Romanofların hiç bilmediği bir açısı ile ölümlerinin hazırlığını aktarırken, altı yüz otuz sayfa boyunca sıcacık, samimi, kibirsiz bir aşkın kahramanları için gözyaşı dökmemek mümkün değil. Üstlerinde son kalan yüzükleri, saatleri kendilerinden toplanıp, pencerelerine demirler takıldığı günde bile gittikçe sertleşen ve kabalaşan gardiyanlarına karşı hâlâ bir anne-baba şefkâti ile davranmaya, şikâyet etmeden, onları anlamaya çalışarak sabırla dayanmalarının ardında, bir gün serbest kalacakları umudu olduğu kadar, Tanrı’ya inançları da var. II. Nicholas tahttan, taçtan feragât ettiği için ihtilâlcilerin hırsını tedavi etmiş olabileceğini düşünüyor. Esaretleri boyunca hiç ölümden, korkunç bir sondan bahsetmiyorlar aralarında. Anılarında böyle bir trajedi dillenmiyor. Çariçe, son Noellerinde kızlarıyla birlikte, kaba küstah gardiyanlarına atkı, eldiven örüp hediye hazırlıyor.

Haberin Devamı

Aşk mektuplarıyla başlayan hikâyemiz Romanofların katliamını yöneten Medvedev ve Yurovsky’nin o son gün anılarıyla tamamlanıyor ve ölümlerinden 24 sene önce Nicky’nin evlilikleri üzerine Alix’e yazdığı şu mektupla bitiyor:

“Artık ayrılık yok. En sonunda bir ömür boyunca buluştuk, birleştik ve bir gün bu hayat bittiğinde öbür dünyada tekrar buluşacağız ve sonsuza kadar beraber kalacağız. Senin Nicky’in.”

DİĞER YENİ YAZILAR