Kadınlar Günü’nü değil kadınlığı kutluyorum

Bugün, ‘Kadınlar Günü’nü değil, kadınlığı kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. Zira, kadınlığın ne olduğunun anlaşılmadığı toplumlarda kadına atfedilmiş günler, aylar olsa ne yazar? Kadının cinsiyetinden, bireyselliğinden, doğurganlığı dolayısıyla kazanmış olduğu özelliğinin verdiği güçten korkan, bunların karşısında aşağılık kompleksi, ezilmişlik hisseden ve zavallılık duygusunu şiddete çevirerek kendisini rahatlatan erkeklerin çoğaldığı ve sistem tarafından kollanıp korunduğu bir toplumda yaşıyoruz. Bunun aksini kimse iddia edemez.

Her sene bu tarihte söyleyeceklerimi önemseyen topluluklar karşısında, okullarda, kulüplerde konuşmalar yaparım yıllardır. Kaç kişinin hayatını değiştirmiştir anlattıklarım, kaç kişiye destek ve cesaret vermiştir bilemem ama bir bildiğim varsa, o da; baskı altında olup da, benim inandığım gibi düşünmek ve benim yaşadığım gibi kendini ifade etmek arzusunda olan genç kızlarımızın, kadınlarımızın gün geçtikçe daha keskin tavırlarla boyunduruk altında tutulmaları konusunda plânlı, programlı bir gidişat hazırlandığı. Son bir kaç seneye kadar kadınlığı, kimliği, hayâlleri, seçimleri bir erkeğin tasarrufunda olan ezilmiş kadınların, duygusal, bedensel, ruhsal, zihinsel bağımsızlıkları için o söz konusu erkeklerden hediye beklememeleri, bireysel özlük haklarını ancak kendileri farkına varıp mücadelesini verdikleri zaman elde edebileceklerine inanırdım. Ama, bir müddettir, acı ve dehşet içinde izliyorum ki; hangi başlık altında toplayabileceğimi bilemediğim bir anlayışla, bazı kadınlar, bırakın kadınlığını korumak için bilinçlenmek, cesaretle kendisini anlatmak, tam aksine, kendilerini gönüllü olarak kadın bezirgânlarına teslim etmiş durumdalar. Köleleri oldukları erkek zihniyetine âdeta amigoluk yaparak, kendi kimliklerini, varlıklarını ayaklar altına aldıkları gibi kadınlığı da aşağılamaktalar. Beni en çok ürküten de bu kadınların yeni neslin kız ve erkek çocuklarına ‘analık’ yapacak olmaları. O nasıl bir analık olacaksa... Gönüllü sadist ilişkilerde eziyet edilenin psikolojisinin ardında yatan sebepleri araştırdığınız zaman, zavallı, aciz, ürkek kişinin kendisinden daha güçlü birine yaranmak, onun kabulüne sığınmak telaşı ve çektiği acılara rağmen sahipleniliyor olduğunun getirdiği güven duygusu yatıyor. Canı ne kadar çok yanarsa, ne kadar aşağılanırsa daha büyük bir motivasyonla dayanmaya çalışıyor. ‘Sahip’inin, onun ruhunda, bedeninde yarattığı ıstıraba dayanabildiği ölçüde esaretini pekiştirecek kıymetinin ve vazgeçilmezliğinin yükseldiğini düşünüyor. Ayrıca bu tip sadistik ilişkilerde, ‘esir’ olanın, bir gün kendisinden daha zavallı bir yzbiliyor. O zaman, kendi yaşadığı ve yaşamakta olduğu tüm sözde mutluluk veren acıları o da bir başkasına yaşatıp kendi efendiliğini yaşayabiliyor, bir taraftan o en kuvvetliye olan bağımlı esaretini sürdürürken. İşte; kadınlık kimliğini, cinsiyetinin yüceliğini ve hepsinden önce (ve sonra) insan olmanın onurunu çamurlara atıp, ezilmek üzere ayaklar altına bırakan kadınların ve onlara sahip erkeklerin ruh hallerini ve yaşam şekillerini bu sapık ilişki zincirinde olduğundan daha farklı bir yerde göremiyorum.

Haberin Devamı

Hepimizin genetik yazılımında ilk insanın kayıtları var

Haberin Devamı

Evet, bu sebepten bugün kadınlarımızın ‘Kadınlar Günü’nü kutlamıyorum. Onun yerine kadınlığın insanı insan yapan kutsallığın bir yarısı olduğuna inanan, böyle yaşayan, yaşayabilmekiçin mücadele veren kadınların kadınlığını ve bu kadınları sayıp seven, anlayan, değer veren ve onları yücelterek yaşamlarını paylaşan erkek anlayışını kutluyorum. Kız çocuklarımıza, çocukluğunu kaçırmış genç kızlarımıza, genç kadın olmanın değerinden yoksun kalmış kadınlarımıza, dişi cinsiyetinin anlamını, değerini, erkekten farklı olan yönlerimizin neden farklı olduğunu, bu farklılıkların aslında hem bir kadın olarak, hem de erkeği bütünlemek üzere ne kadar büyük bir zenginlik ve gururlandırıcı meziyetler içerdiğini anlatmalıyız.

Haberin Devamı

Önce kadın, kadın olmayı, kadın olmanın bedeninde, ruhsal dünyasında, mücadele gücünde yarattığı gücü ve sebeplerini anlamalı. Kadınlığın fizikî farklılığın getirdiği sebeplerle erkekten ayrı düşmesi gereğine değil, tam aksine; her iki cinsin de en baştan beri programlanmış olduğu ve medeniyetler seviyesi ne olursa olsun yazılımı iptâl olmayacak genetik özellikleri dolayısıyla birbirine nazaran ne daha az, ne daha fazla olmadığına inanması gerek.

Haberin Devamı

Bireysel ve sosyal gelişim ne olursa olsun, hepimizin genetik yazılımında ilk insanın kayıtları var. İnsan tekâmül ettikçe yükselen ruhsal ve duygusal inceliğin kamufle ettiği iptidai tüm hisler halen bizlerde mevcut. İnsanoğlunun hayatta kalmak ve üremek için kendisini en mükemmele taşıyacak bilinçaltı telaşları modern çağda da devam etmekte. Kadın yine, eşi olmak ve çocuğunu doğurmak için güçlü erkeği istiyor. Ama bu defa en iyi avcıyı, en iyi savaşçıyı değil de, maddiyatı, titri, hayatını kolaylaştıracak gücü olan erkeği hedefliyor. Erkek yine, ne kadar başka ilişkisi olursa olsun, rahminde kendi sperminin tek başına egemen olacağı bir kadını çocuklarının annesi olarak görmek istiyor. Özüne bakarsanız, kadın da, erkek de, güçlü, sıhhatli çoğalmak üzere tek eşli olmaya programlanmış... ama hür irade, hür seçimleriyle...

Şimdi bir ‘kadınsılar’ çıkıyor; kimi; kocalarına arkadaşlarını tavsiye ediyor, kimi; evli olmasına rağmen bir parti liderinin yatağına girebileceğini, kimi; kadının kocasından dayak yemesinin kabul görülür olduğunu iftiharla savunuyorsa, Yüce Yaratıcı’nın kendilerine verdiği kutsal farklılığı, diğer cinsin esiri, kölesi olmak üzere ayaklar altına alıp kadınlığı aşağılıyorlarsa ve bunlar gittikçe çoğalıyorsa ben bu ülkede ‘Kadınlar Günü’nü kutlamıyorum. Onun yerine kadınlığın insanı insan yapan kutsallığın bir yarısı olduğuna inanan, böyle yaşayan, yaşayabilmek için mücadele veren kadınların kadınlığını ve bu kadınları sayıp seven, anlayan, değer veren ve onları yücelterek yaşamlarını paylaşan erkek anlayışındaki erkekleri kutluyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR