Gecekondu sorunu: Devletin yapamadığını piyasa mı yapıyor?

Devletin "polisiye" önlemlerle çözemediği, aksine "aflarla teşvik ettiği "gecekondu" sorunu kendiliğinden çözüm yoluna girdi...

Haberin Devamı

Devletin "polisiye" önlemlerle çözemediği, aksine "aflarla teşvik ettiği "gecekondu" sorunu kendiliğinden çözüm yoluna girdi...

Özellikle son bir yılda "şehir içindeki lüks konutlar"a olan talep patlayınca, artik kent içinde kalmış eski gecekondu mahalleleri birdenbire "ilgi odağı" haline geldi...

Somut örneklerle devam edelim:

Biliyorsunuz, İstanbul'da yeni inşaat için arsa kalmadı. Bu yüzden büyük yap-satçılar (ya da sat-yapçılar) gözlerini, kent içinde kalan Reşitpaşa, Büyükdere, Pınar Mahallesi, Derbent, Ortaköy Dereağzı, İstinye, Dudullu, Ümraniye, Çekmeköy, Zeytinburnu gibi eski gecekondu semtlerine diktiler...

Büyük inşaat firmalan, arka arkaya çıkartılan af yasalarıyla çoğu "tapulu ve ruhsatlı" hale gelen bu semtleri adeta köşelerinden girerek "kemirmeye" başladılar...

Formül de basit:
Gözüne kestirdiğin bir gecekondu mahallesine gideceksin ve önüne gelen ilk yüz eve ve arsasına talip olacaksın!

Diyelim ki evler 70 milyar lira ediyorsa, sen 100 milyar lira önereceksin ki sorun çıkmasın...

Bu yolla büyük bir alanı satın aldıktan sonra da havuzlu, jakuzili, özel korumalı, tenis kortlu bir villa projesini gazete ilanlarıyla patlatacaksın ve aportta bekleyen potansiyel müşterileri avlayacaksın...

Taş çatlasın 250 bin dolara mal ettiğin villaların tanesini de en azından 500 bin dolara okutacaksın!

Alan memnun satan memnun...

Satan memnun; çünkü o gecekonduyu zamanında yaparken taş atip da kolu yorulmamış... Üstelik müteahhit firma, evin neredeyse iki kati değerindeki bir parayı "trink" diye sayıyor...

Alan memnun; kentin göbeğinde, yeşillikler içinde lüks bir konuta sahip olacak... Çevredeki gecekondular da hiç dert değil; çünkü site, yüksek duvarlarla, elektrikli tellerle korunuyor olacak!

***

İddia ediyorum ki, eğer büyük bir deprem ya da ekonomik kriz olmazsa, çok değil beş yıl içinde (kenar semtler hariç) İstanbul'un içindeki gecekondu sayısı bugünkünün yansına gerileyecek...

Bu da paranın, yani serbest piyasa ekonomisinin gücüyle olacak...

Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz...

Ama gidişat böyle!

Yanıtlanmayan soru!
Yargıtay Genel Sekreteri Uğur İbrahimhakkıoğlu trafik polisinin, trafik suçu işleyen hakim ve savcılara ceza kesememesine yönelik genelgenin bir "ayrıcalık" olmadığını söylemiş.

Ona göre hakim ve savcılar, kolluk güçlerinin (burada trafik polisi oluyor) adli amiri oldukları için haklarındaki her türlü soruşturmanın bu güçlerce değil, daha üst yargı mercilerince yapılması gerekiyormuş.

Sayın İbrahimhakkıoğlu haklı olabilir...

Ama kendisi lütfeder de günlerdir sorduğum basit soruyu yanıtlarsa sevinirim:

İçişleri Bakanlığı'nın söz konusu genelgesine göre; trafik polisleri, hakim ve savcılarımıza alkol muayenesi de yapamayacak...

Bu durumda bir hakim ve savcının alkollü araç kullandığı, aldığı alkolün derecesi nasıl saptanacak ve tutanaklara nasıl geçirilecek?

Zengin-fakir!
Okurlarımdan Mehmet Ak, Türkiye-Irak-Amerika ilişkilerine kafayı takmış... Aklına düşen bazı sorulan yanıtlayamayınca da; bir mektup yazıp, bana sormaya karar vermiş... İşte o sorular:

"Ben bildim bileli biz Amerika'dan para isteriz...

Amerika'nın Irak'a petrol için girdiğini ise herkes biliyor.

Petrol zengini Irak ise bizden 50 milyon dolar yardım istiyor...

1) Biz zengin miyiz, fakir mi? Irak'a yardım yapabilecek kadar zenginsek, o zaman ABD'den neden borç isteyip duruyoruz?

2) Irak zengin mi, fakir mi? Bizden borç isteyecek kadar fakirse, o zaman zengin petrol rezervleri nedeniyle neden işgal ediliyor?

3) ABD zengin mi, fakir mi? Bize ve tüm dünyaya IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla borç veren bu ülke, neden Irak'ın petrolüne göz dikiyor?"

Sayın Ak'a yanıtlarım son derece basit olacak:

1) Biz hem yoksuluz, hem de çaresiziz!

2) Irak hem zenginlik içinde yoksul, hem de çaresiz!

3) Amerika ise hem zengin, hem de Amerika!

Uzun söze gerek var mı?

DİĞER YENİ YAZILAR