Kimsenin vazgeçmediği kadın!

Türkiye’nin en iyi oyuncusu filan değildi Nurgül Yeşilçay; belki ‘iyi’ bile değildi ama, onu izlemenin başka bir lezzeti vardı.

Haberin Devamı

‘El birliğiyle’ star yaratma mekanizmaları ABD’nin aksine Türkiye’de pek işlemiyor. Jennifer Lawrence tansiyonuna az çok hakimseniz, fark edebilirsiniz bunu. Son 1 senedir en ciddisinden, en sulusuna bütün medya kuruluşları ‘tombul yanaklı yeni yıldız’ büyüsünün peşinde; medya bu kadar ölüp bitince bu kızcağıza hayran grupları da kayıtsız kalamıyor haliyle… Herkes ölümüne âşık; “Biraz abartıyor olabilir miyiz?” diyecek olanı mızraklara oturtuyorlar; öyle bir el birliği… Çünkü vatandaşından, medyasına bütün Amerikan kültürü, ülkesini dünyaya en iyi pazarlama yönteminin ‘şov dünyası’ olduğunu, ‘yeni yıldız verme’ sorumluluğunun kendilerine atfedildiğini biliyor; arı gibi bilinç altından üstünden çalışıyorlar. Bizde durum farklı… Biri çok sevildiyse birden kazara; ondan nefret edenlerin sayısı 2 kat hızla artıyor. “Çok abartıyorsunuz!”ların canı çıkarılıyor, “Bundan star olduysa benden neler olur?” iç savaşları başlıyor peşi sıra… Amaaa… Bir istisna var bu denklemde. Biz de bir zamanlar çok sevdik birini…

ONU SEVMEK SAPIKLIK DEĞİLDİ

Kadını, erkeği, yaşlısı, genci çok şey bekledi Nurgül Yeşilçay’dan… ‘Kızım için en iyisini istiyorum’ hassasiyetindeki ebeveyn misali ‘en iyi dizilerde oynamasını’ istedi herkes. Parlak bir ‘lise dönemi’ geçirmişti ‘İkinci Bahar’da; ‘Asmalı Konak’la üniversiteden dereceyle mezun olmuştu, parmakla gösteriliyordu. Türk erkeği kadın oyuncu liginde Türkan Şoray’a aşık olmaktan öteye geçemeyen sıkıcılıkta sürünürken; pırıl pırıl doğmuştu popüler kültürümüze… En ucuz erkek dergileri onu kapağına taşıdığında GQ’nun İngiltere edisyonundan bile daha fiyakalı görünüyordu. Nurgül Yeşilçay’ın ne kadar güzel olduğundan bahsetmek ‘sapıklık’ değildi, çok ‘yasal’dı, gururdu.

KİMSEYE İSTEDİĞİNİ VERMEDİ

Herkesin çok şey beklediği o kız, kimseye istediğini vermedikçe daha da sevildi sanki. Özgürlüğünü, “Banane! Siz sevmezseniz sevmeyin; ben bu aptal dizide oynamak istiyorum” dozunda yaşadı. Kimilerine göre ‘en olmayacak adamla’, Cem Özer’le evlendi. Kafasına esti, bir de çocuk doğurdu. ‘Annelik beni çok değiştirdi’ diye de çığırmadı orada burada domestik domestik. Anne olduğu için ‘kutsal’ diye tanımlananlara inat çapkın bekar kız olmaktan da vazgeçmedi hiç. “Benden daha artist menajer istemiyorum” gibi unutulmaz bir laf çaktı magazin tarihimize; basın danışmanından menajerine; topunu mahkemede süründürdü. Sıkıcı olmamak için elinden geleni yaptı sanki; hem de hiçbir ‘skandal’a karışmadan… Altın Portakal’ı bir türlü vermezken ‘büyük jüri’ler “Yemişim portakalını” dediğindeki gibi “Yemişim sizin piyasanızın kurallarını” dedi, dik durdu. En berbat dizilerde, filmlerde oynadı arka arkaya… “Oynadığım hiçbir rol birbirine benzemesin” diye çabalarken, iyi bir karakter oyuncusu olmadığını unuttu çoğu zaman; 10 beden büyük gelen Doğu aksanıyla “Ne yapıyor yahu bu kadın?” da dedirtti, arkasından güldürdüğü de oldu şimdi Allah için. Ama işte; sanki hiç umurunda değildi…

KREDİSİ TÜKENMEYEN KADIN

Ama ne olursa olsun, kimse vazgeçmedi ondan. “İşte bu da bizim evin deli kızı!” kredisi tükenmedi, muhtemelen de tükenmeyecek. Ancak dün bir ‘Ohh!’ çektirdi sonunda. Eski sevenlerine, onu izlemeyi özleyenlere… Doğru ekiple, doğru projeyle, doğru karakterle karşımızdaydı. Danimarka’dan 'Forbrydelsen’ adlı diziden uyarlama ‘Cinayet’te sıfır makyajı, göz torbaları ve donuk halleriyle garip bir fetiş yarattı yıllar sonra. Kırmızı rujlu eli silah tutan fettan kadın komiser yoktu ekranda, baklava desenli kazağıyla, “Bakın ne kadar da doğalım” diye de bağırmayan bir ‘memur’ vardı. Tam da hatırladığımız gibi, Türkiye’nin en iyi oyuncusu filan değildi Nurgül Yeşilçay; belki ‘iyi’ bile değildi ama, onu izlemenin başka bir lezzeti vardı.

BU DİZİDEN NE ÇIKAR?

İşin güzel tarafı da onu izlemenin lezzeti ondan değil, projenin tamamından geliyordu bu defa. Şahane bir uyarlamaydı dizi. Ahmet Mümtaz Taylan ve Goncagül Sunar ikilisi ‘mükemmel performans’ın tanımını değiştiriyorlardı. Soğukluğu da inandırıcıydı, replikleri de Türk’tü senaryonun.
Bu sıra ‘televizyon otoriteleri’ arasında şöyle bir saptama var: “Yok, Türk Halkı sevmiyor karışık işleri. Aklının karışmasından hoşlanmıyor.” Bana kalırsa bundan daha mesnetsiz bir popüler kültür saptaması daha yapılmadı bu ülkede. Türk Halkı bal gibi de bayılır polisiyeye, cinayet çözmeye… Müge Anlı’yla tanıştınız mı mesela? Münevver Karabulut’u 2 yıl konuştuk; unuttunuz mu?
Türk Halkı, zenginin kaçırılan çocuğuna, öldürülen kızına ilgi duymuyor sadece. O yüzden tutmadı önceki yapımlar… Ama bu dizide öldürülen orta direk bir ailenin kızı… Endişeli Türk annesi modeline, “Kızım, bak şimdi bir dizi izliyorum. Üniversiteli bir kızı kaçırıp öldürmüşler” telefonunu açma gazını dibine kadar veriyor!
İşin özü, görünen o ki; Nurgül Yeşilçay, ‘Cinayet’le, ‘Cinayet’ de Nurgül Yeşilçay’a kredisini bol tutan seyirciyle büyüyecek, gelişecek. Belki soft bir ‘Behzat Ç.’ çıkacak bu işin içinden, belki de reyting rekorları; ama bu dizi güzel bir şey olacak, hep güzel hatırlanacak.

DİĞER YENİ YAZILAR