İnsanların gönüllerini temizliyoruz

15 Haziran 2018

Bu bayram Timur Selçuk ve balerin kızı Mercan Selçuk’u ziyaret ettim. Sanatçı baba kızla müzisyen ailede büyümek, sanatsal ve manevi değerleri üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Üretimini aşka dönüştüren şanslı bir ailesiniz. Aşkla başlayalım mı?Timur Selçuk: Aşk benim için üretmek, paylaşmak ve zulme sessiz kalmamak. Kendi yeteneğin doğrultusunda, zaman ötesinin sana armağan ettiği özellikleri değerlendirirsen üretmeye başlarsın. Mercan Selçuk: Benim için üretmek zaten şükretmek, zaten bu büyük bir aşk. Allah’ın bana verdiği yetenek dans. Tek bir kişi ya da bir iş olarak görmedim hiç aşkı. Yeteneğimizi gönlümüze yayabiliyorsak bu muazzam bir aşk bana göre. Babanız Münir Nurettin Selçuk’la nasıl bir baba-oğul ilişkiniz vardı?Çocukluktan itibaren özel bir babanın çocuğu olduğunuzu bir yere gittiğinizde babanıza gösterilen ilgiden ötürü anlıyorsunuz. Babamın müziğinin derinliklerini zamanla anlamaya başladım. Yurt dışında Paris’te çok sesli Batı müziği okudum. Babam bana “Bir zaman gelecek bana Türk Musikisi’ni öğret diyeceksin” demişti. Babam da Paris operasından teklif aldı ama kabul etmedi. İkimiz de bu topraklarda üretmek istedik. Onun müziğini öğrenmem çok farklı bir boyut kattı baba oğul ilişkisine. Müziğinizle babanızdan kendinizi ayrıştırma çabanız oldu mu?Hiç olmadı. Dürüst insanlar emeğe sahip çıkar. Türk Musikisi dinleyenlerin gönül telini titreten bir müzik. Gönül teli titrediğinde düşünmeye başlıyor insan. Hayırdan yana şerden yana ne ders çıkarabilirim diye düşünüyor.Babamla hiç rekabete girmedimÇok büyük bir sanatçının çocuğu olmak bir hediye ama zorlukları yok muydu hiç?Sadece Türk müziği yapsaydım daha fazla zorlanır mıydım bilemiyorum. Ama beni en baştan çok sesli müziğe yönlendirdiler. Hiçbir zaman onunla rekabete girmedim. Bu da benim yürek temizliğim, yaradanın gönlüme koyduğu küçük güzellikler.Mercan: Çok genç yaşta babam, opera, bale müziği, oda orkestrası, teatral müzik, her türlü müziği çalıştı. Ama babam sadece müzik değil, konuşmaları da çok sevilen bir insan. Ben çok şanslı hissediyorum böyle bir aileden geldiğim için. Münir Nurettin Selçuk’u babamdan tanıyorum. Her şey babamda toplanıyor. O kadar muhteşem bir örnek ki hayata 1-0 önde başlamama sebep oldu ailem. Aileler çocuklarını derse getirdiklerinde ailemi öğrendiklerinde ‘tamam, diyorlar, doğru yere getirdik çocuğumuzu.’ Bu benim için çok değerli. Babanız Münir Selçuk size olan sevgisini gösterir miydi?Ne yalan söyleyeyim bizim gibi değil. Ama bir bakışından, dokunuşundan ben yakalardım. Beni atlı karıncaya götürmesine gerek yoktu. Ben anlardım onun sevgisini. Bir konserde ‘Şu parçaya Timur eşlik et’ dediğinde bin tane bayrama bedeldi benim için. Çünkü ölse inanmadığı insanı sahneye çıkarmazdı babam. Sizin kızınızla aranızda büyük bir aşk var ama...Mercan: Bizde atlı karınca da var, sahne de var (gülüyor)Timur Selçuk: Tabii devir değişti. Ben seven biriyim. Dokunmayı severim. Gözümle dokunurum. Ses tonum okşar insanları. Öfkem sarsar. Nasılsam öyleyim. Ölçülülük içinde. Ama sohbetimi, gülümsememi bir insandan neden esirgeyeyim. Mercan: Bizim çok şahane bir baba kız ilişkimiz var. Babama hayranım. Hatta ona ‘Senden sonra kimseyi beğenemiyorum’ diyorum. Birlikte sahnede olmak güzelAynı sahneyi paylaşmak da ayrı bir mutluluk olmalı..Mercan: En son geçen sene Robert Kolej konserinde sahneyi paylaştık. Hazal da katıldı. Benim için unutulmaz anılar. Beyaz Güvercin parçasında bembeyaz giyinip piyanonun başında yaşadığımız paylaşım hiç bir şeyle kıyaslanamayacak bir mutluluk.İnsanlara da büyük bir ilham veriyorsunuz.Timur Selçuk: İnsanların gönüllerini temizliyoruz. Baba kız sahnede. Hayırdan yana bir şey yapıyorlar. ‘Dostların arasındayız, güneşin sofrasındayız’ı söylüyoruz.Hatıra albümü yapacağımMüzikal anlamda yeni çalışmalarınız var mı?Timur Selçuk: Zamanında bestelediğim Orhan Veliler, Nazım Hikmetler’i sesim çıkarken, hatıra olarak bir albümde toparlayayım diyorum. İnternete de koyabilirim. Onun dışında Devlet Tiyatrosu ile Yahya Kemal üstüne bir çalışmamız olacak.Mercan: Ben geçen yaz bir dans topluluğu kurdum. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğrencilerinden. 4- 5 kişi olalım dedik, sonra büyüdü. İki temsil yaptık.

Devamını Oku

Sinema şöleni başlıyor

16 Mart 2018

İstanbul Film Festivali, 6-17 Nisan tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. İstanbul Film Festivali şehrimizin kültürel baharına düşen ilk cemre gibidir. Bu yıl da festivalin dünyanın dört bir yanından getirdiği filmler ve hikayeleri ruhumuzda açan bahar dalları gibi bizi tazeleyecek, ötekilerin hislerini paylaşmamızı sağlayıp, aramızdaki duvarları aşındıracak. 37 yıldır Türkiye kültür sanat ortamının katalizörü olan festival bu yıl da son derece heyecan verici bir programla sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Naçizane ve şahsi tercihlerime bir göz atalım..Köpek: İnsan sahip olduğu herşeyi kaybedince, lanetlendiğine inanıp, artık insan olmaya layık olmadığına inanabilir mi? Rahatsız edici olsa da, insanın köpek olmaya karar vermesini anlatan, umutsuzluğu karamsar bir isyana dönüştüren grotesk bir film.Katil Marlina: Prömiyerini Cannes film festivalinde yapan film, Endonezya’lı bir Kill Bill hikayesi. Nefis sinematografisi, atıyla yolların tozlarını attıran Marlina’nın westernvari halleri ve gerçekçi oyunculuğuyla feminist bir katharsisi garantiliyor.Ev: Asghar Farhadi’nin sinematik dilini çağrıştıran gerçekçi, takip planlarıyla, temposu yüksek, oyunculuğun ön planda olduğu sürükleyici bir kadın hikayesi.Dokunma Bana: Berlin film festivalinden Altın Ayı’yla dönen film beden ve cinselliğe bakışımızı sorgulayan, terapi seansları belgeseli çağrıştıran cesur bir yapım.Türk filmleri görücüdeHer zaman ilk merak ettiğimiz bölüm olan Türkiye Sineması bölümünde ise görücüye çıkacak taptaze yapımlar var.Murat Düzgünoğlu’nun Halef’i, Türkiye sinemasında az işlenen bir konuyu; ezoterizmle materyalizmin çarpışmasını işlerken, Sundance festivalinden büyük ödülle dönen Tolga Karaçelik’in Kelebekler’i ise anlatımı ve kendine özgü mizahıyla izleyicilerin merakla beklediği filmler. Tayfun Pirselimoğlu’nun karamizahının yine parlayacağını hissettiren Yol Kenarı, Vuslat Saraçoğlu’nun Borç’u, ve prömiyerini Berlin film festivalinde yapan Banu Sıvacı’nın Güvercin’i ise kadın yönetmenlerin farkını hissettirecek.Hala izlemediyseniz Semih Kaplanoğlu’nun Buğday’ı ve Ümit Ünal’ın Sofra Sırları da bu seçkide.

Devamını Oku

Kadın filmleri her yerde!

2 Mart 2018

16. Filmmor Kadın Filmleri Festivali kadın yönetmenlerin bakışından beyazperdeye taşınan 48 filmi izleyiciyle ücretsiz buluşturuyor.Dünya algımızı şekillendiren kültür üretiminin başında gelen sinemada kadın yönetmenlerin oranı dünyanın genelinde yüzde on bile değil. Ülkemizde ise bu rakamlara bile ulaşamıyoruz. Geçen yıl vizyona giren yüzün üstünde filmden sadece 7’si kadın yönetmenler tarafından yapılmış. Film yapmanın zorluğu bir yana, kadın yönetmen olarak sektörde var olmayı başarabilmek dikenli bir yolda yürümeyi göze almayı gerektiriyor. İşte o dikenli yollardan geçip, bu erkek egemen dünyada kendi bakış açılarından anlattıkları hikayeleri beyaz perdeye taşıyan kadın yönetmenlerin filmleri bu ay 16. Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde gösterilecek. 10 Mart’ta başlayan Filmmor, 16 yıldır kadınların medya ve sinemaya katılımını teşvik eden, kadın filmlerini sadece İstanbul değil, Anadolu’da da pek çok kente taşıyıp, izleyicinin ücretsiz olarak izlemesine izin veren bir festival.Birbirinden farklı coğrafyaların, duyarlılıkların beyazperdeye taşındığı 48 yapım arasından dikkatimi çeken bazı filmlere bakalım.Mekanlar ve Yüzler: Fransız yeni dalga sinemasının öncülerinden Agnes Varda ve sokak sanatçısı ve fotoğrafçı JR hayalgücünün sınırsızlığını birlikte çıktıkları tuhaf ve eğlenceli yol hikayesinde bir kez daha hatırlatıyorlar. Filmin çekimleri sırasında 88 yaşında olan Varda ve 33 yaşındaki JR, Fransız kırsalında seyahat ederken gördüklerini çocuksu bir merakla fotoğraflara taşıyan absürt bir ikili. Kasaba kasaba gezip karşılaştıkları insanların dev fotoğraflarını karavanlarındaki sistemden anında basıp, insanların evlerinin ve sokaklarının duvarlarına asıyorlar. Mekanlar ve Yüzler çarpıcı görsel diliyle fotoğrafa bakışımızı değiştirecek yeni bir ütopya yaratıyor.Beauty and the Dogs: Tecavüz mağduru bir kadının tecavüze sessiz kalmakla, baskıcı bir toplumda aşağılanma pahasına ortaya çıkmak arasında yaşadığı bocalamayı anlatıyor. Kaouther Ben Hania bu duygusal iniş çıkışları yüksek filmde ataerkil bir toplumda kadınların kendilerine yaratmaya çalıştıkları özgürlük alanlarını cesurca araştırıyor. Ascent: Enstelasyonla deneysel belgesel karışımı bir film. Fiona Tan’ın Japonyanın Fuji dağıyla ilgili görsel tefekkürlerinden oluşuyor. Bu görkemli ve gizemli dağla ilgili binlerce çarpıcı fotoğrafı bir araya getiren yönetmen, klasik Japon hikayelerinden King Kong’a kadar referanslarla Fuji’yi modern bir efsaneye çevirmiş. Hipnotize edici bir tecrübe olan Ascent, bize volkanik dağın her an yeniden harekete geçebileceği hissini geçiriyor.The Day My Father Became a Bush: 10 yaşındaki Toda babasıyla beraber kasabanın en iyi pastanesinde yaşamaktadır. Toda pastalarla çevrili dünyasında mutlu, trompet çalabilen, zeki ve yetenekli bir çocuktur. Bir gün babası ülkeyi savunmak için askere çağrıldığında herşey değişir. Toda annesinin yaşadığı komşu ülkeye gitmek için macera dolu bir yolculuğa çıkmak zorunda kalır. Yol boyunca karşısına birbirinden tuhaf insanlar çıkar ve başına türlü maceralar gelir. Zeki ve güçlü bir çocuk olanToda annesine kavuşabilecek midir?Bunlar dışında Zama, 16 Hafta, Arin, Salla Kalçaları Lulu, Dil Oyunları, Yedi Perde, Annelik, Denizaltı, Silvana, Geek Girl gibi filmler festivalin dikkat çeken filmleri arasında yer alıyor.

Devamını Oku

!f'in en iyileri

9 Şubat 2018

17. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, 15 Şubat’ta başlıyor. Toplamda 111 filmin gösterileceği bu seneki festivalin yoğun programında yolunuzu kaybetmemeniz için 10 filmlik bir rehber hazırladık.Phantom ThreadSon performansı olduğunu söyleyen Daniel Day Lewis 1950’lı yılların moda tasarımcısı Reynolds Woodcock’u canlandırıyor. Diğer Anderson filmleri gibi tuhaf ve hipnotize edici bir aşk hikayesi izlemeye başlıyoruz. Bol Hitchcock referanslı film görkemli dünyası ve oyunculuklarıyla Oscar’ın favorilerinden. Brad’ın Durumu: KarmaşıkHepimizin en hassas noktası olan yetersizlik duygusuna dokunan bir karakomedi. Oğlunu iyi bir müzik okuluna sokmaya çalışan bir babayı oynayan ve eziklik duygularımızı yansıtmada üstüne tanımadığım Ben Stiller için yazılmış bir rol adeta.Lady BirdEleştirmenler büyüme hikayelerine dair son yıllarda yapılmış en iyi film olduğunu söylüyor. Greta Gerwig’in anayurdu olan Sacramento’da geçen film arızalı aile portresi ile küçük kasaba sıkıntısı hisseden herkesin özdeşleşebileceği bir portre çiziyor. Oscar’ın iddialılarından. Nisan’ın KızlarıMeksikalı yönetmen Michel Franco’dan ana-kız ilişkisine dair acıtıcı ve samimi bir karakomedi. Şaşırtıcı dönüşümleriyle manipulatif annelerin kızlarının da er ya da geç manipülatifliğe itildiğini gösteriyor. JaneDoğal hayat aktivisti Jane Goodall’ın gerçek hayatının arşiv görüntülerinden oluşan Brett Morgen’ın filmi tüm hayvan ve doğaseverleri sinemaya koşturacak kadar duygusal bir tecrübe. En Güzel AdaNew York cangılında hayata tutunmaya çalışan İspanyol göçmen Luciana tekinsiz bir daveti sırf biraz para kazanmak için kabul edince kendini Polanskivari bir psikolojik gerilimin içinde bulur. The Florida ProjectÇocukluğun masumiyetine adanmış büyülü ve hüzünlü bir film. Eleştirmenlere göre yılın en iyilerinden. Disneylandvari bir lunaparkın yanındaki motelde yaşayan bir grup çocuğun gözünden dünyayı yeniden keşfediyoruz. Karanlık NehirAtmosferik bir anlatımı olan, sinematografinin ön planda olduğu doğaya dönüş filmlerini sevenler kaçırmasın. Babasının ölümüyle aile çiftliğinin başına geçen Alice dolapta unutulmuş iskeletlerle de yüzleşir...Avaİran sinemasında kadınlık hallerinin daha doğrudan konuşulmaya başlanması yeni bir özgürlük rüzgarının habercisi. Bekaret kontrolü üstünden kadın bedeninin denetlenmesi temasının ön planda olmasıyla İran’ın Mustang’ı çağrışımı yapan büyüme hikayesi. Halepli BerberAyşe Toprak’ın yönettiği Halepli Berber gittiği pek çok festivalden ödülle döndü. İstanbul’da yaşayan iki Suriyeli mültecinin, Mahmut ve Hüseyin’in tüm yıkım ve acıya rağmen, hayat neşelerini korumalarının hikayesi.

Devamını Oku

Derviş Zaim: İnsanın ütopyalarını kaybetmesi en kötü şey

30 Eylül 2016

Rüya filmi nasıl ortaya çıktı?Emre Arolat mimarlık ofisinden iki sene önce aradılar. Sancaklar Camii bitmek üzere, onun Londra’da bir sergi için filme aktarılması konusunda yardımcı olabilir misiniz dediler. Mekan beni iştahlandırdı. İki ay içinde sete girmeye karar verdim. Mimar Sinan geleneğinin devamı anlamında tipik bir örnek olmadığı aşikardı. Ayrıksı bir şeydi. Yahya Kemal’in çok beğendiğim bir kavramı vardır: İmtidat. Değişerek devam etmektir ya da devam ederek değişmektir. Bireysel olarak, hatta toplumsal olarak bizim toplumumuzun dramı değişerek devam etmek ya da devam ederek değişmek konusundan kaynaklanıyor. Kendimizi devam ettireceğiz ama değişeceğiz, nasıl olacak bu. Ben gelenekle ilgili konuşurken bu ayrıksılığı da taşımak istedim. Daha ne isterdim.Geleneği sinemaya tercümeye eden nadir yönetmenlerdensin. Bu merağın kaynağı nedir?Sinemaya ilişkin işler yaptığımızda önümüze çıkan düşünme biçimleri çoğunlukla dışardan geliyor. ‘Mümkün olduğu kadar malzemeyi bu topraklardan nasıl kurabilirim’ sorusu benim için önemli.Türk sinemasının yeterince özgün bir dil yaratabildiğine inanıyor musun?Moskova Film Festivali’nde Türk filmleri toplu gösteriminde bir Rus şunu söylemişti. ‘Sizin filmlerinizde gördüğüm Türkiye ile benim gördüğüm Türkiye’nin hiçbir ilgisi yok. Türk filmlerini sanki Ruslar çekiyor’ gibi bir şey ima etti.Senin gittiğin yol da zor bir yol!Ultra zor çünkü bu ülkenin sinemada tutturduğu yapılar Batılı festivallerin kendi kendini oryantalizm bağlamında 3. dünya sinemacılarını mahkum ettiği bir kulvar oluyor çoğunlukla.Bu mahkumiyeti neye bağlıyorsun?Sana derlerse, ‘Kardeşim senin yapıyla oynamaya hakkın yok, bunu ancak Fransız yapar, Alman yapar, sen Türksün ve sen kabul edilmek için minimalist işler yapacaksın.’ Bu sana düşünme biçiminin dayatılması anlamına gelir.Sanatımızda ‘ilk günah’ hikayesi yokBatı sineması için Hıristiyanlık temel kaynak. Bizde sakil mi duruyor bunlar?Senin sanatın Hıristiyanlığın geldiği damarla neşet etmiş bir sanat değildir. Oradaki ilk günah hikayesi sende yok.Bunu yapmaya çalıştığın anda ofsayta düşüyorsun. Bu senin sinemacının kafasını da nihilizme getirir, orada bırakır. Dostoyevski nihilizmle başlar ama nihilizmin üstüne değer araştırmasına girişir, değer araştırmasını yaparken de yanındaki en büyük kılavuz Hıristiyanlıktır.Rüya, mimari ile ilgili ilk Türk filmiMimari geleneği sinemaya çevirmek ne demek?Osmanlı mimarisini sinemaya tercüme edilme bağlamında baktığım zaman soyutlama olarak kullanmak istediğim temel kavramlar anlatımda tekrar ve varyasyon oldu.Rüya filmi tekrardan ötürü yorucu olsa da merak da uyandırıyordu.Bu filmi yapan insan Mulholland Drive’ın ne anlama geldiği bilinciyle de bu filmi yapıyor. Aksi takdirde bu çağda çok sekter olursun.Niçin ‘Yedi Uyuyanlar Efsanesi’ni seçtin?Ütopyalarını kaybetmek bir insanın başına gelebilecek belki de en kötü şey. Ama ütopyalarını korursan günün birinde onu yeniden gerçekleştirebilme potansiyeli taşırsın. Bunu nasıl yapacaksın. Yedi Uyuyanlar gibi uyuyarak. Hiçbir zaman kabustan ibaret değil hayat. Senin ütopyalarını koruyacak bir köpek her zaman orada olacaktır.Film aynı zamanda İstanbul’daki rant savaşına da değiniyorBu şehir de değişerek devam ediyor ama doğru mu değişiyor? Hem koşulların değişmesi lazım, hem de insanın ruhunun da değişmesi. Biz değiştireceğiz bu hayatı. Hangi binalarda, nasıl koşullar içinde oturmak isteyeceğimizi biz değiştireceğiz.İslam mimari geleneğinde değişime ihtiyaç var mı?Sadece geleneğin kendini devam ettirdiği bir kulvar olmamalı, bunun yanı sıra hem ruhi hem akıl melekelerimiz için başka kulvarları da geliştirebilme şansını da kendimize tanımalıyız. Sinema da bu platform olabilirse ne mutlu bize. Mimari ile ilgili bir film yapılmamıştı Türk sinemasında. İlk filmi yapmış olmaktan dolayı çok mutluyum.Dere yatakları üstüne kurulan konutlar ve çirkin mimariyi ütopyalarla mı değiştireceğiz?Sağlıklı, huzurlu ve çoğul bir çerçeve içinde yaşayabileceğimiz bir ortam yaratabiliriz. Malzeme sana ait olduktan sonra o ütopya gerçek olur olur. Kemiğinin üzerine yapıştırdığın deri gibi hissedersin onu. Ütopya seni besler. Sen ütopyayı beslersin.

Devamını Oku

Dünyanın geleceğini Türkiye belirleyecek!

8 Nisan 2015

Dünyanın en ünlü şamanlarından Şaman Durek Verrett bu ay İstanbul'da Bilgi Paylaşım Merkezi'nde bireysel seanslar ve Şamanlık öğretmeye geldi. Durek'le buluştum, şamanlığın gizli dünyasının kapılarını araladım.Nasıl Şaman oldunuz? Büyükannem Afrika Asıllı Haitili bir şifacıydı. New Orleans'ta şifa için herkes ona giderdi. Büyükannem şifacılık mirasını bana hediye etti. Çocukluğumdan itibaren ruhu beni ziyaret etti. Beş yaşından beri benim hayatımın bu olduğunu ve hiç kolay olmayacağını anladım. Atalarım çocukluğumdan itibaren beni eğitmeye başladı.Nasıl eğitildiniz?Bana testler yapıyorlardı. Bir yerde mahsur kalıp işaretlerden kendime çıkış yolu buluyordum. Ağaçlarla iletişim kurmayı öğrendim mesela. Kaybolduğum bir ormanda ağaçlarla konuşarak yolumu buldum. Bu benim için kırılma noktası oldu. Ağaçların birbiriyle iletişimini gördüm.Şaman kimdir tam olarak ve ne yapar?Şaman doğanın elçisidir, ataların sesidir. Atalarımızın hatalarından öğrenmemizi sağlar. Biz ruhları temsil etmek için ve doğaya yaptığımızın yanlış olduğunu göstermek için buradayız. Şaman kelimesi Sibirya'dan geliyor. Şaman demek 'bilen' demek. Şaman hayatının tamamen ruhsal dünya tarafından kuşatılmasına izin veren demek. Şaman hep bir acı taşır ve acıyı şifalandırır ruhlarla.Peki Şaman olmayanlar? Onlarda bu güç var mı?Kesinlikle. Herkeste bu yetenek var. Ama onu o kadar sıkıştırıyor ve eziyorlar ki! Bunun nedeni de dünyanın dayattığı sisteme uyum sağlama gereksinimi.Ruhsal ameliyat yapıyorsunuz. Bu nasıl oluyor?Kök şaman var, toprak, su şamanı var. Ateşle çalışan, ilaçla çalışan şamanlar var. Ben ruh şamanıyım. Ruhları çağırıp, vücuda ne yapmaları gerektiğini söylerim. Onlardan hastanın bedeninden korkuyu silmelerini isterim. Insanlar korkunun ne olduğunu anlayamıyor. Korku bir enerjidir aslında.Korkmazsak ne olur?Gökyüzü sınırımız olur. Kimse önümüze çıkamaz.Türkiye'de insanlara dair gözleminiz nedir?Türkiyede insanlar ezilmeye izin veriyor. Ezilmişliğe izin verirsen özgürleşemezsin. Kafandaki ses yeterince iyi değilsin derse sorgulayacaksın. Niye yeterince iyi olmayayım? Ben Tanrı'nın yüksek iradesine hizmet etmiyor muyum? Türk kültüründe Türkler Osmanlı'dan beri hep korkuyu kullandılar. İnsanları istedikleri gibi yönlendirmek için. Eğer bunu yapmazsam bana korkunç şeyler olacak gibi. Kafanda negatif bir ses duyduğunda bunun Tanrı'dan gelmediğini anlayacaksın. Yaratıcı, ilham verici, oyunbaz bir ses mi? Evet işte o Tanrı. Ya başaramazsam? sesi Tanrı'nın sesi değil. O korkunun sesi. Türkler uyanmalı. Senin için iyi olmayan şeylere uyanmalısın.Erkeklere ne oluyor Türkiye'de?Neden bu kadar şiddet var? Kadınların kendine nasıl davrandığı önemli, eğer ben erkekler kadar iyi değilim diyip durursan öyle olur. Kızkardeşlik çok önemli. Kadınlar birbirine yardım etmeli. Daha yaşlı olanlar daha genç olanlara yardım etmeli. Kadınlar birbirlerine güç vermeli. Birbirlerine bakıp 'ne kötü giyinmiş' dememeli. Kadınlar birbirlerine saygı duymuyorsa erkekler nasıl duysun? Rüya hep içerden gelir. Bu tecrübe senin rüyandan gelir. İçeri gir, rüyanı değiştir, ve değiş. Türkiye'de kadınlar artık adım atmalı ve kim olduklarını değiştirmeliler. Aşk için 'çok açım, aşk istiyorum' düşüncesinden vazgeçmeliler.Ama erkeklerin geneli kadınlara iyi davranmıyor!Sen kendi kurban psikolojini kendin yaratıyorsun. Bu hafta kendine çiçek aldın mı? Kendine aşk kartı aldın mı? Kendi kendine ne kadar harika olduğunu söylüyor musun?Demek ki birisi seni sevmezse gücünü kaybedeceksin.Kendi kendine aşık olmak o kadar kolay mı? Gerçek bir insana ihtiyacın varKimse bu dünyada seni mutlu etmek sorumluluğuna sahip değil. Kimseye bu sorumluluğu verme.Nasıl geribildirimler alıyorsun danışanlarından?Bugün bir kız geldi bana, hayatının nasıl değiştiğini anlattı. Çok fazla güç kazandığını anlattı. Hayatında ilk kez bir yön duygusuna kavuştuğunu söyledi. Başka bir adam işlerinin açıldığını söyledi. Hayatının bereketinin arttığını, daha çok saygı gördüğünü. Bir kadın yürümekte zorluk çekiyordu. Seansın sonunda yürümeye başladı koltuk değnekleri olmadan. Iktidarsız bir adamın cinsel yaşamı düzeldi.Türkiye'ye çok sık geliyorsunuz. Neden?16 yıl önce Türkiye'ye geldim çünkü Tanrı'dan bir çağrı geldi. İsrail'deydim. Rüyalarımda kadınların çığlıklarını duyuyordum. Yolda araba çarpıyordu, adamın beni çekti, düştüm ve bir baktım 'Türkiye'ye git' diye bir tabela gördüm. O akşam Allah'a sordum Türkiye'ye mi gitmeliyim diye ve o zaman çığlıkları yine duydum. Ertesi gün Türkiye'ye gitme kararı aldım ama nasıl gideceğimi bilmiyordum fakat bir telefon geldi ve Türkiye'de bir kareograf aradıklarını söylediler, ben de kareograftım. O gün anladım çağrının gerçek olduğunu.Kadınlar mı Türkiye'de değişimin katalizörü?Nereye gidersem gideyim konu kadınlar çünkü bizi yeni dünyaya kadınlar götürüyor. Kadınların çok daha fazla duygusal zekası var. Kadınlara güçlerinin farkında olmak için elimden geleni yapıyorum. Çünkü kadınlar gücü ele getirmedikçe evrilemeyeceğiz. Erkeklerin niye kadınlarla derdi var? Çünkü aşağılık kompleksleri var. Kadınlar bizim geçtiğimiz ilk kanal. Dişi bir kanaldan geçiyoruz. Yaşam için kadının sevgisine ihtiyacımız var, kadını seveceksin ki hayatı doğuracak.Türkiye dünya için belirleyici bir coğrafya diyorsunuz, neden?Çünkü eski dünya ile yeni dünya arasında ve bugün dünyanın en büyük derdi İslam. Nostradamus altın çağdan önceki son savaştan bahsediyor. Türkiye bu kadim yer ve şamanlardan gelmiş bu yoğunluk, bu enerji var. Türkiye dünyanın en ruhsal yeri, tüm dinler tek bir yerde. Buradaki çekirdek enerjiyi açığa çıkarmak lazım. Gözlerinizden perdeyi kaldırmalısınız! Ya gücüne sahip olacaksın, ya da birisi gelip senin gücünü elde edecek. Sizin gücünüz dünyayı etkileyecek! Eski dünyaya mı gideceğiz, yeni dünyaya mı ? Türkiye belirleyecek bunu.

Devamını Oku

Sado-mazoşizmin elli tonu

13 Şubat 2015

Tüm dünyada çok satan ve bir fenomen haline gelen ünlü kitabın merakla beklenen film uyarlaması olan "Grinin Elli Tonu" vizyona girdi. Anastasia ve Christian’ın şehvet ve gerilim dolu ilişkileri çok konuşulacak.Nerede o eski Sevgililer Günleri? Artık Sevgililer Günü’nün filmi kalp çikolatalar ve çiçeklerle değil, absürd biçimde kelepçeler ve kırbaçlarla dolu.Grinin Elli Tonu bâkire bir genç kızın multimilyarder prensini bulup, hayatının aşkına yelken açtığı peri masalı gibi başlasa da, adamın sado-mazoşist çıkmasıyla romantizme absürd bir ironi katan bir hikaye. Film yayınlanmadan haftalar önce yarattığı tartışmalarla, yok satan aynı isimdeki cinsel oyuncaklar ve kelepçe satışlarında yarattığı artışlarla muazzam bir PR başarısına şimdiden imza attı.Son yılların en çok satan rakipsiz kitaplarından 'Grinin Elli Tonu'nun uyarlanması, feminist çevreler tarafından kadına şiddete yol açtığı gerekçesiyle topa tutuldu. Kitabın onu siyaseten doğrucu bulmayan, burun kıvıranlar tarafından bile su gibi okunması ise manidar bir durum.Fazlasını isteyen porno izlesin!Özetle Anastasia Steele mezun olmak üzere olan edebiyat öğrencisi bir afet. Ev arkadaşını kıramayarak onun yerine 'Dünyanın en gözde bekarı' Christiane Grey'le röportaj yapmaya gider. Jilet gibi bir gökdelen ve aynı renkte kıyafetler içinde tehditkâr bakışlar savuran Christiane'ın onu görür görmez bir sonraki seks kölesi yapmayı kafasına koyduğundan ise habersizdir. Anastasia'yı özel uçağıyla havalandırıp, hediyelere boğan bu küstah ve soğuk bey kısa süre içinde kıza karanlık tarafının birkaç tonunu göstermekte gecikmez. Onu tamamen domine edeceği ilişkilerinin koşullarını belirlemek içinse gizlilik anlaşması imzalatmak ister. Anastasia da cinsel pozisyonlara kadar detaylı bir şekilde yazılmış anlaşmanın içinde asla kabul edemeyeceği bölümlerin pazarlığını yapar. (Vajina kıskaçlarını reddeder mesela, hayret!)Filmin en büyük başarısı Anastasia'yı canlandıran Dakota Johnson'un onu yönetmek isteyen Christiane'la 'Karanlığın Elli Tonu'na doğru girdiği yolculukta, şeytanın karşısında bir melek kadar masum olmasına rağmen içsel gücünü koruma mücadelesinde.Film bir süre sonra hafif tekrara düştüğünden temposu düşüyor. Şahsen Anastasia, Christian'a biraz daha direnseydi, daha çarpıcı bir film olabilirdi. Christiane'in derdini tam anlayamasak da 'ben grinin elli tonu kadar hastayım' dediği an filmin doruk noktası. Neyin romantik olduğu izafi bir kavram olduğuna göre, iki yetişkin insanın kendi rızalarıyla yaptıkları şeyin onları bağlayıp bağlamayacağı ilginç bir tartışma konusu.Filmi çok seksi bulanlar da var, seks sahnelerini kanal tedavisine benzetenler de. Ama filmin içindeki 4-5 seks sahnesi bence iki kafası karışık karakterin hastalıklı yakınlaşma çabasının hakkını veriyor. Daha fazlasını isteyen porno izlesin!Feministler kızmakta haklıFilm eğer erkek yönetmenin elinden çıksaydı nasıl olurdu bilmiyorum, ama daha sert olabilir, kadınlara daha az hitap edebilirdi belki. Kadın yönetmen Sam Taylor-Johnson filme kadının aşkta teslimiyetinin çelişkilerini katmış. Bunu mecaz olarak okumak da mümkün. Kadın cinselliğin içinde kaybolmamak için teslimiyetle içsel güç arasında bocalıyor. Bu anlamda ben filmi başarılı buldum. Feministler 'Grinin Elli Tonu'na kızmakta tamamen haksız sayılmazlar. Christian Anastasia'yı takip edip, onun her hareketine karışan modern bir maço. Filme sadece bu açıdan bakmak da haksızlık olur. Film kadın bakış açısından cinselliğin ne kadar komplike bir şey olduğunu anlatması açısından da başarılı. Cinsellik bazen erkekler için daha basitken, kadın için tutku, aşk, arzu ve acıyla harmanlanan, çok daha gri 'tonlar' barındıran bir süreç.

Devamını Oku

Yeni kahramanlarla tanışacağız

26 Aralık 2014

2015’te Holywood’un bildik formüllere dayanan seri üretimi kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Pek çok kült macera, fantastik ve aksiyon filminin devamını izleyeceğiz. Sevdiğimiz filmlerin ve alıştığımız kahramanların hikayeleri için sinema salonlarını dolduracağız. Bunun olumlu tarafı filmler birbirine benzedikçe artan rekabette fark yaratmak zorunda olmaları. Örneğin bin kere anlatılan 2’nci Dünya savaşı filmlerine, tekrara düşmemek için farklı bir açıdan yaklaşmak zorunda olmaları. Olumsuz tarafı ise yine ağırlıklı erkek izleyicinin beğenisine sunulan erkek kahramanlı, bol şiddet içeren seri üretimin pazara aynı ‘malı’ sunmaktan vazgeçmemesi. 2015’in devam filmlerinden bir kısmı; Star Wars, Superman Versus Batman, Independence Day 2/Kurtuluş Günü 2, Fast and Furious/Hızlı ve Öfkeli, Karayip Korsanları 5, The Avengers 2/Yenilmezler 2, Terminator 5, James Bond 24. 2015’in heyecan yaratan yabancı filmlerine daha detaylı göz atalım...Açlık Oyunları / Alaycı Kuş (Hunger Games: Mocking Bird)Totaliter yönetim Capitol’a karşı devrim tam gaz alevleniyor bu bölümde. Tehlikenin de gerilimin de çıtası yükseliyor. Sanat filmleri cephesinde Leviathan’ı soluğumuzu kesmiş bekliyoruz. Oscar adaylarından İlyas Salman’lı Gürcistan yapımı Mısır Adası da yılın hemen başında merakımızı giderecek. Jupiter Yükseliyor (Jupiter Ascending) Matrix’in yaratıcısı Wachowski Kardeşler’in 175 milyon dolarlık bütçeli bilimkurgu uzay operası yazın vizyona girecekti ama 2015’e ertelendi. Filmde Mila Kunis, Channing Tatum, Eddie Redmayne ve Sean Pean gibi isimler boy gösteriyor.Yenilmezler, Ultron Çağı (The Avengers: Age of Ultron)Marvel Comics’in süper kahramanları, Robert Downey JR.’ın başını çektiği ekip dünyayı tehdit eden Ultron adlı yapay zeka ile savaşıyor. Ultron Çağı, Marvel’ın en karanlık filmlerinden biri olarak lanse ediliyor. Kuşadam (Birdman)Eleştirmenler cephesinde 2015’in en yüksek beklenti yaratan filmlerinden. Alejandro Irritu’nun filmi için Oscar favorisi diyenler de kabarık. Filmde Michael Keaton, Edward Norton, Naomi Watts var. Grinin Elli Tonu (Fifty Shades of Grey) E.L. James’in fenomen haline gelen erotik romanının uyarlanması. Edebiyat öğrencisi Anastasia Steele’in milyarder Christian Grey’le yaşadığı sıra dışı erotik maceralarını bekleyenler yabana atılır gibi değil.Hızlı ve Öfkeli (Fast and Furious) Serinin 7’nci bölümünde Hızlı ve Öfkeli ekibi hız kesmiyor. Bol testesteron, bol hızlı arabalar, bol aksiyon. Kesinlikle yılın en ‘erkek’ filmlerinden... Yıldız Savaşları: Güç uyanıyor (Star Wars: Episode VII) Harrison Ford, Mark Hamill, Carrie Fisher’in ‘geri dönüş’ yaptığı, şimdiden büyük beklenti yaratan devam filmi. Jedi’nin dönüşünden 30 yıl sonra neler olacak? Savaşlar hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacağa benziyor. Karınca adam (Marvel’s ant man)Edgar Wright’ın yönetiği film 2015’in iddialı yapımlarından. Dr. Pym karıncaların boyutlarını değiştirecek bir formül bulur. Sonuç; nurtopu gibi bir süperkahraman: Karınca Adam! Yerli filmler Mucize: Mahsun Kırmızıgül 60’lı yılların Türkiye’sinde Doğu’ya sürgün edilen Egeli bir öğretmenin hikayesini anlatıyor. Anadolu’nun yokluk yılları koşullarındaki Türk aydınının idealist çabasını Mahsunvari abartılı dram ögeleriyle izleyeceğiz yine.Aşk Sana BenzerFahriye Evcen, Burak Özçivit ikilisinin bir Ege kasabasındaki aşk hikayesini anlatan film Türk sinemasının pek sevdiği bir senaryo tekniğine dayanıyor. ‘Geçmişi peşini bırakmayan karakter’. Ege’nin ve oyuncuların albenisi gişe beklentisi yaratabilir.Çalsın SazlarBelçim Bilgin’in ortasında yer aldığı Caner Cindoruk ve Engin Hepileri ile tamamlanan bir aşk üçgeni, dramla komedi arasında gidip gelen, eski Yeşilçam filmlerini hatırlatan bir nostalji dalgası. Bu film tutabilir!DİĞER FİLMLER- Neden Tarkovski olamıyorum?- Bir varmış, bir yokmuş- Sarmaşık

Devamını Oku