Livaneli'nin tartışma yaratan anıları
Livaneli’nin ’Sevdalım Hayat’ kitabında iz bırakan anılarından biri de Zeki Müren’le henüz ilkokul çocuğuyken konserde tanışması
‘Titrek Hamsi Hücresi’ örgütünü bile uydurdular Ropörtajın devamı için tıklayın
"Beni ihbar eden meğer Erdoğan'mış"
O güne kadar kulaklarında Hafız Burhan, Münir Nurettin gibi gazelhanların seslerine alışık olan halk, radyodan duyduğu bu yeni sese bir türlü ısınamıyordu. Babaannem, “Yavan sesli adam!” diyordu Zeki Müren için. Ama gençler onu tutuyordu. Bütün mücadelelerde olduğu gibi bu tartışmayı da gençler kazandı ve bir süre sonra Zeki Müren on yıllarca sürecek saltanat tahtına kuruldu. Ankara’da ilkokul öğrencisiyken babaannem beni Zeki Müren’in Büyük Sinema’daki bir konserine götürdü. Zeki Müren, o dönemde Türk seyircisinin alışık olmadığı bir yenilik getirerek kılık değiştirmişti. Onun cinsel tercihleri hakkındaki söylentiler alıp yürümüş olmalıydı ki arka sıralardan birisi, iki şarkı arasında, “Zekiye Abla!” diye bağırdı. Zeki Müren o özenli diksiyonuyla, “Sahneden yüzünüzü görmem mümkün değil ama seslenişinizden çok kibar bir beyefendi olduğunuz sonucunu çıkarıyorum efendim!” dedi. O gün koltukta oturup Zeki Müren’i dinleyen küçük çocuğa biri gelip, “Bak evladım, sen büyüyüp besteci olacaksın. Günün birinde Belalım, Leylim Ley diye şarkılar besteleyeceksin. Sahnedeki Zeki Müren bu şarkıları okuyacak, plak yapacak. Sonra da seninle tanışmak isteyecek,” deseydi, bu sözleri duyunca herhalde korkar ve bu sapık benden ne istiyor diye babaanneme iyice sokulur, onun koruması altına girerdim ama sonunda söyleyen de haklı çıkardı.
Şuh bir kahkaha patlattı!
Zeki Müren şarkılarımı albümüne kaydettikten sonra Hilton’da bir davette tanıştık. Bana bin bir iltifatta bulundu. Artık iyi şarkı bulamadıklarını anlattı. Beni eski bestekârlarla karşılaştırarak onurlandırdı. Sonra birdenbire bana, o günlerde ortalığı kaplamış olan ve adının başına “Küçük” sıfatı eklenmiş olan çocuk şarkıcılarla ilgili fikrimi sordu ve ben söylemeye fırsat bulamadan, “Beyefendiciğim,” dedi, “neymiş o Küçük şu, Küçük bu (isimleri saklı tutuyorum) ’Oysa ben her şeyin ama her şeyin büyüğünü severim.” Sonra şuh bir kahkaha patlattı.
‘Tanımadığım kıza uzun bir mektup yazdım’
Okulda sadece hikâye ve şiir yazmıyordum. Bir gün, ön sıralarda oturan 2580 numaralı, tanımadığım kıza uzun bir mektup yazdım. Daha sonra tanıştık. Bir albay kızıydı, iki kız kardeşi daha vardı, adı Ülker’di, arkadaşlık etmeye başladık. O zaman birileri söylese şaşırırdık ama ileride hayatlarımız birleşecekti.
‘Ölümden kurtardık hedef olduk’
1996 yılında ölüm oruçlarında tutuklular ile hükümet arasında arabulucuk yapmak için koğuşları ölüm kokan Bayrampaşa Cezaevi’ndeydim. Oruçları sonlandırdık. İstanbul Savcısı Ferzan Çitici ve Mukadder Başeğmez’e ödül verildi. Bana ise, bazı örgütlerin hedefinde olduğum belirtilerek koruma altına alınmak kaldı.
CHP Nazi yöntemine başvurdu
2002 yılında Türkiye’nin kaderini değiştiren bazı olay ve kararlara tanık oldum. Ankara’da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le uzun bir görüşme yapmıştım. Sezer, Tayyip Erdoğan’ı başbakan yapacak anayasa değişikliğine karşı çıkıyordu. Oradan çıkıp doğruca Mehmet Sevigen’in evindeki akşam yemeğine gittim. Cumhurbaşkanı Sezer’in düşüncelerini aktardım. Deniz Baykal, “O işimize niye karışıyor?” diyerek Sezer’e büyük tepki gösterdi. Daha sonra, Deniz Baykal’ın, Tayyip Erdoğan’la bir otel odasında gizlice buluştuğunu öğrendik. Bu sırada CHP resmi internet sitesi bir Nazi yöntemine başvurup, resmimin üstüne çarpı koydu.
20 bin baskı bir günde bitti
Zülfü Livaneli’nin “Sevdalım Hayat” adıyla anılarını yayımlayan Remzi Kitabevi, 20 bin baskının bir günde tükenmesi üzerine, kitabın piyasaya verilişinin ertesi günü 10 bin baskı daha yaptı. Yayınevi kitabın kısa sürede, Livaneli’nin diğer kitapları gibi 100 binin üstüne çıkacağı tahminini yapıyor.
YARIN
“Yaşar Kemal Nobel almalıydı”