Gazete Vatan Logo

Anne-babalar okula yeni başlayan çocuğa nasıl davranmalı?

Camdan kaçanı, altına kaçıranı, ağlayıp sızlayanıyla okulun ilk günü küçük krizler günüdür. İşte bu yüzden okulların açılmasının arifesinde bir psikoloğa danışalım, okul açıldığı gün çocuklara nasıl davranılmalı, nasıl destek olunmalı öğrenelim istedik

Çoğumuzun belleğinden silinip gitmiştir, o gerçek hayata adım attığımız ilk gün. Eğer ki anaokuluna gitmemişseniz, ilkokulun ilk günü, ailenin koruyucu kanatlarından ayrılış demektir. Arkadaşlıklara zaman vardır, öğretmenlerin sevgisini hissetmek için de erkendir.

Velhasıl zor bir gündür; heyecan, çekingenlik, hatta korkunun eşlik ettiği...

İlk gün kimi çocuk için kolaydır, kimisi için ise travmatik olabilir. Bazen çok sudan sebepler, okul hayatı boyunca soruna dönüşebilir. En büyük kabus, anne-babadan ayrılmak. Yemek yemek, tuvalete gitmek de ilk günlerin en zorlu işleri... Hemen hepimizin böyle anıları vardır. Benim değil de erkek kardeşimin başına geldi. Şimdi evli barklı, eşine de mahçup olacak belki ama anlatmadan edemeyeceğim. İlkokulun ilk günü... Daha 5.5 yaşında... Tuvalete gidiyor. Beyimiz rahatlığı ve temizliği pek sever. Pantolonu fora ediyor, kapının üstüne atıyor. İşi bitirip rahatlıyor, ama boyu pantolonu almaya yetmiyor. Bir zıplıyor, iki zıplıyor... Yok, mümkün değil. Başlıyor ağlamaya... Tam bir ders boyunca tuvalette hapis kalıyor. Neyse ki imdadına hıçkırıklarını duyan hademe yetişiyor. Bu sefer bizimki utançtan tuvaletten çıkamıyor. Tuvalet krizinin sonucu, eve telefon ve annemin apar topar okula koşuşu...

Bu yazıyı yazdığım sırada bir arkadaşım, “Sorma ben de ilk gün altıma yapmıştım” itirafında bulundu. ‘Niye’si komik, sadece tuvaletin yerini sormaya utandığından... Buna benzer bir anı daha var, en yakın arkadaşımdan. İlk gün kara önlüğünün altına bahçıvan pantolon giydirmiş annesi. Düşünememiş kızının tuvaletinin gelebileceğini herhalde! Sonuç; pantolonun askılarını önlüğün altından çıkartmayı bir türlü beceremediğinden altına yapıvermiş.

Koca koca adamlar bile, çocukluklarını hatırlayınca, ne kadar ‘cool’ görünürse görünsün bir komik öykü hatırlayıveriyor. “Kustum” diyor birisi... “Niye ki?” diye soruyorum. “O güne kadar o kadar çok tek tip kıyafetli insanı bir arada görmemiştim. Kötü oldum” gibi gerçekten afallatan bir sebep çıkıyor ortaya... Sonra camdan kaçmaya başlamış. İdrak sorunu had safhadaymış; öğretmenlere “Teyze, amca, hala, dayı” demiş bir yıl boyunca. Söylemeye gerek var mı bilmem, ama o teyze ve amcaların bu çocuğa okumayı söktürene kadar göbekleri çatlamış. Hâlâ idrak sorunu yaşadığı konusunda ciddi şüphelerim var!

Şaka bir yana, tuvalette kalanı, altına kaçıranı, ağlayıp, sızlayanıyla okulun ilk günü küçük krizler günüdür. İşte bu yüzden okulların açılmasının arifesinde bir psikoloğa danışalım, okul açıldığı gün çocuklara nasıl davranılmalı, nasıl destek olunmalı öğrenelim istedik. Basit, ama küçüklerin ruh durumunu kurtaran küçük öneriler vermek için... Anadolu Sağlık Merkezi’nin Uzman Psikoloğu Aslıhan Kurt, “O gününüzü hatırlayın, ne yapacağınızı zaten anlarsınız” diye başladı söze...

VELİLER SAKİN OLUN!
* Yarın okula başlayacak çocuklarının korkularını atlatmaları için anne-babalara neler söyleyebilirsiniz?
İlkokul, çocukların sosyalleşmeye başladıkları ilk yerlerden biri. Dolayısıyla aileden sonra girdikleri bu alanda kaygılanmaları, korkmaları çok normal.

* Peki çocuk nelerden korkar?
Bir kere anne-babadan ayrı kalacak. 6-7 yaş çocuğundan bahsediyoruz. Oyun çocuğu... Artık oyun dönemi bitmiştir. Farklı bir sosyal çevre vardır. Orada anneanne yok, dede, hala, dayı yok.. Hiç tanımadığı yüzler var. Kimler var? Öğretmenler, hayatında görmediği çocuklar... İşte bu onları kaygılandırıyor. Bu da çok normal.

* Öyleyse çocuğu bu ilk güne nasıl hazırlayabilir anne-babalar?
Anne-babalar, önce çocuğa kaygı ve endişelerini sormalı. Onu dinledikten sonra korkularının çok normal olduğunu, sadece onun değil her çocuğun bu tür kaygılar yaşayabileceğini anlatıp, çocuğu okula gitmesi için cesaretlendirmeliler. Zaten bu adaptasyan döneminde kaygıları yüzünden ağlayan çocukların ailelerine bu sürede yanlarında olmaları için izin veriliyor. Yanlarına girsinler... Çocukları onları görsün. Güven gelsin. ‘Okuldayım, korkunç bir yerde değilim. Ailem de beni yalnız bırakmıyor’ diye hissetsin çocuklar.

‘Bak Ali ağlıyor mu?’ diye kıyaslamayın
* Çocuk çok korkuyor, çok ağlıyorsa ne yapmak lazım?
Çocuğu en iyi tanıyan anne-baba. Onun kaygısını geçirecek, korkularını, heyecanını, paniğini bastıracak olan da onlar... Tabii bunun için önce onların çok sakin olması gerekiyor. 6-7 yaşındaki bir çocuğun model aldığı kişi, anne ya da babasıdır. Onları panik halinde gören çocuk daha da panikler. Eğer anne-baba gayet soğukkanlı ve rahat bir şekilde okula hazırlıyorsa çocuğunu, sorun da olmayacaktır. Mesela bazı anne babalar vardır, ‘Aman evladım hırkanı, eteğini düzelt’ gibi davranışlar sergiler. Anne-babaların tepkilerini kontrol etmeleri lazım. Çünkü çocuk onlara bakıyor ve diyor ki, ‘Demek ki benim de böyle tepki vermem lazım.’ Ve o da panikliyor, kaygılanıyor ve ağlıyor. Bir de karşılaştırmalı bir tutum içinde olmamalı ebeveynler. Çocuklarını başkalarının çocuklarıyla kıyaslamamalı... ‘Bak Ahmet ağlıyor mu?’ ya da ‘Bak Ayşe ne kadar uslu duruyor, sen de uslu dur’ demek çocuklarda değersizlik, aşağılanmışlık, kendisini yetersiz hissetme gibi duyguların yer etmesine neden olur. ‘Ben değersizim, ailem onu daha çok beğeniyor’ gibi bir his baskın çıkabilir çocukta. Bu yüzden kesinlikle aşağılayıcı ve küçük düşürücü tarzda konuşulmamalıdır çocuklarla...

‘Artık büyüdün’ deyip cesaretlendirin
* Peki bu ilk günde çocuğa söylenecek doğru cümleler neler olabilir?
Her zaman için çocuğu birincil olarak desteklemesi gerekenler aileleridir. Çocuğa güven vermeliler. ‘Bak biz senin arkandayız, sana destek oluyoruz’ demeliler. Bu yüzden aileler sakin olsunlar. Çocukla birlikte okula gitsinler, birlikte olsunlar ve şunu söylesinler: ‘Bak ben kapıda seni bekliyorum. Yalnız değilsin!’ Olumlu örneklerle kendi okula başladıkları günden de bahsedebilirler. O günlerin güzel günler olduğunu, okulun güzel bir yer olduğunu, öğretmenlerin ona çok güzel şeyler öğreteceğini anlatabilirler. Sonra, ‘Bak artık yavaş yavaş büyüyorsun, artık senin de önünde kendi hayatın olacak. Bu ilk adım’ gibi cümleler kurabilirler. Aslında her anne-baba çocuğuyla farklı tarzlarda konuşur. Önemli olan yapılacak bu konuşmaların samimi, güven verici ve cesaretlendirici olmasıdır. ‘Bak büyüyorsun artık ama biz hep senin yanındayız. Bizden ayrı, yalnız olacaksın. Ama bu senin hayatın için önemli. Biz senin yanındayız. Seni seviyoruz. Yalnız kalmayacaksın’ demeliler ve bunu hissetirmeliler.

Bir de ‘şunu ye, bunu ye’ baskısı yapmayın
* Çocuk üzerinde çok koruyucu olmak da problem olabilir değil mi?
Tabii ki... Çocuğun kendine olan güveninin oluşabilmesi için kendine bir alan yaratması gerekir. Anne-baba her dakika onun yerine düşünür, onun yerine yapar ve onun hayatına karışırsa, o çocuk hayatta çok başarılı olamaz. Bu tür bir koruyuculuk başarı için yeterli olmadığı gibi, kişisel gelişim ve bir sonraki adımı nasıl atacağını bilememe, kararsızlık ve kişilikle ilgili çok anlamlı zararlar da verebilir çocuğa.

* Peki o gün ne yemeli çocuk?
‘Zihinleri açılsın diye ne yedirelim’ diye anne babalar da bu soruyu çok soruyor. Benim fikrim şu: Çocuklar rutinleri dışında farklı bir şey yemesinler. Çünkü, çocuğa her gün yediği gıda dışında başka birşey verirseniz bunun birtakım psikolojik etkileri olabilir. Karın ağrısı, kaşıntı yapabilir. Çocuğumun bugün ilk günü, bunu da yesin şunu da yesin demeyin. Çocuk kahvaltıs4nı yapsın, beslenme çantasında hergün ne olacaksa o gün de o olsun. Bu dönemde zaten hassaslar, bir de ‘Şunu ye, bunu ye’ diye baskı yapıp sinirlerini bozmayalım.

Sağlıklı ve uzun yaşamın 7 yolu
Türkiye’de Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre kadınlar ortalama 78, erkekler ise 69 yıl yaşıyor. Her 100 kişiden sadece 3’ü, 80 ve daha üstünü görebiliyor. Ancak meşhur Okinawa Adası’nın sakinleri hem uzun yaşam rekorları kırıyor, hem de çok sağlıklı bir hayat sürüyor. Erkekler ortalama 78, kadınlar ise 87 yıl yaşıyor. Ada sakinlerinin uzun yaşam sırları Patrick Denaud ve Dr. Dominique Pierrat’ın “Okinawa Programı” adlı kitabında da ele alındı. İşte Okinawalılar’ın 7 sırrı:

1-Küçük boşluk sanatı (Harahaşi): Sofradan çok fazla tokluk hissiyle kalkmayın, midenizi tıka basa doldurmadan küçük bir boşluk bırakın. Okinawa sakinleri günde ortalama 1800 kalori alıyor. Bu miktar Avrupa’da ortalama 2 bin 300, ABD’de ise 2 bin 500.

2-Tabağınızı renklendirin: Okinawalılar, 206 çeşit yiyecek tüketiyor. Bunların çoğu taze sebze ve meyve. Tabaklarını her gün beyaz, mavi, sarı, turuncu, kırmızı ve yeşil yiyeceklerle süslüyorlar.

3-Yağdan kaçının: Yağlı yiyecekler öğünlerinin yüzde 25’ini oluşturuyor. Avrupa’da ise bu oran, ortalama yüzde 35 ile yüzde 40 arasında. Bunu başarmak için iki öğünden birinde hiç et yenmemesi tavsiye ediliyor.

4-Tatlıyı azaltın: Her yemeğin sonunda yenilen tatlıyı es geçin. Fakat yine de arada küçük porsiyonlarla tatlı yemekten kaçınmıyorlar. Tuz ise Okinawa’da neredeyse hiç kullanılmıyor.

5-Toprağa yakın olun: Uzun yaşam adasında herkes sürekli hareket halinde. Yürünmediği zaman dans ediliyor veya karate yapılıyor. En gözde aktivite ise bahçeyle uğraşmak.

6-Stresten kaçın: Adada stres ve yalnızlık hissi kesinlikle yok. İnsanlar bir arada yaşıyor. Stresli veya sinirli durumlarda ise avazları çıktığı kadar okyanusa doğru bağırıyorlar. Böylece negatif enerjiyi boşaltıyorlar.

7-Çay için: Siyah, yeşil veya beyaz çay, kanserden koruyucu antioksidanları artırıyor. Ancak günde 4-5 fincanı geçmemek şartıyla...

Alerji 10 yılda tarihe karışacak
İngiltere’nin Norwich kentinde yapılan bilim festivaline katılan bilim adamları, gelecek 10 yıl içinde geliştirilecek aşılar sayesinde gıda alerjilerinin tümüyle ortadan kaldırılabileceğini açıkladı. Aşıların alerjileri tetikleyen molekülleri etkisiz hale getireceğine inanan Amsterdam Üniversitesi’nden Dr. Ronald van Ree, genetik mühendisliği teknikleriyle besinlerin içindeki alerjiye yol açan proteinlerin etkisinin azaltılmasına çalışıldığını söyledi. Ree, bilimin yeni imkanlarıyla geliştirilecek yeni teknikler sayesinde, alerjileri ortaya çıkmadan önlemenin ve tedavi etmenin mümkün olabileceği müjdesini verdi. Kaynak: AA

Çam fıstığı iştah kesiyor
Endonezya’da bir konferansta bir araya gelen anti-aging ve obezite uzmanları, çağın hastalığı olarak gösterilen aşırı şişmanlığa karşı yeni bir silahı müjdeledi. Çam fıstığından elde edilen bir madde, ilk denemelerde iştahı keserek obezite tedavisinde başarılı sonuç verdi. Amerikalı bilimadamları, Güney Kore’de yapılan araştırmayla, çam fıstığındaki bir asidin iştahı kestiğini ortaya çıkardı. Asitten yapılan ilacın ne zaman piyasaya sürüleceği ise açıklanmadı. Kaynak: Reuters

YARIN Okur sorularını yanıtlamaya başlıyoruz...

Haberin Devamı