Gazete Vatan Logo
Magazin İçimizdeki şeytan

İçimizdeki şeytan

İçimizdeki şeytan

Walking Dead’in yaratıcısı Robert Kirkman’ın, şeytani güçleri anlattığı yeni dizisi Outcast’de bir papaz olan Reverend Anderson’ı canlandıran Philip Glenister ve Şef Giles’i canlandıran Reg E. Cathey ile sohbet ettik. Diziyi, diğer şaytani güçleri işleyen dizilerden ayıran en önemli özelliğin, her karakterin içinde barındırdığı ‘kişisel bir şeytan’ olduğunu öğrendik.

- Karakterlerinizden biraz bahsedebilir misiniz lütfen?

Philip Glenister: Anderson için küçük bir gölde büyük bir balık diyebilirim. Tanrıya inanan gerçek bir din adamı. Dizi ilerledikçe, tabiri caizse, sandığınız gibi biri olmadığını anlıyorsunuz. Kendi içinde inkar ettiği iblisler barındırıyor ve dizi ilerledikçe daha fazlası ortaya çıkıyor.

Reg E. Cathey: Şef Giles, Batı Virginia’daki Roma’yı çok seviyor ve korumak istiyor. Polis Şefi olduğunda bunu kanun ve düzenle değil, gerçekten sevdiği bir topluluğu güvende tutma hissiyle yapıyor. Can dostu Anderson meydana gelen bazı garip davranışlar konusunda ona yardımcı oluyor, insanlar bu olayları şeytani sahiplik olarak adlandırıyor. Şef olaya tam olarak inanmasa da arkadaşına inanıyor ve onun yanında olmaya devam ediyor.

Haberin Devamı

- Outcast için nasıl hazırlandığınızı anlatabilir misiniz biraz?

P.G: Benim araştırmam çeşitli İncil yazarlarını izleyerek geçti. Öğrendim ki bu insanların kendi halkları, cemaatleri, nasıl adlandırmak isterseniz, onların üzerinde çok geniş bir nüfuzu ve olağandışı bir ikna güçleri var. Bu durum karakterim için bir çeşit anahtardı. Bir nevi rock yıldızı gibiler yani. Özelikle 2. bölümde vaaz verdiğim bir sahne var, 3 sayfalık bir diyalog. Kürsünün arkasında takılıp kalmaktansa mihrabın olduğu sahneyi kullanma fikrini seviyorum. Bu Anderson’ın sahnesi. Sonra her iki tarafında da cemaatin olduğu koridoru kullanarak kilisenin merkezine doğru, tıpkı cemaatin içine doğru ilerleyip insanlara gerçekten yaklaşır gibi, onlara tanrı korkusunu vermek, diğer yandan da küçük bir gölde büyük balık olduğunu bilmek. Bu onun etki alanı, parlama ve mesajı yayma şansı.

Haberin Devamı

R.C: Kariyerim boyunca o kadar çok polis karakteri canlandırdım ki işin bu yönünü hiç düşünmedim. Karakterimi çoğunlukla senaryodan, canlandırdığım karakterin daha belirgin yönleriyle ilgili elde ettiklerimden ve senaristlerden alabildiğim Şef Giles ile ilgili genel unsurlardan oluşturdum.

- Dizide Şef Giles karakterinin daha dolu, daha fazla ortalıkta olan bir karakter olarak genişletildiğini öğrendik. Yani çizgi romandan çok fazla ilham alman mümkün değildi.

R.C: Hayır, değildi.

- Senin buradaki canlandırman onun çizgi romanda resmedilme şeklini de etkileyebilir mi sence?

R.C: Umarım etkiler ama olmazsa da sorun değil. Bir aktör olarak, karakteri genişlettikleri için mutluyum.

Dizi, Robert Kirkman’ın aynı adlı çizgi roman serisinden tv’ye uyarlandı. Kylie Barnes’i merkezine alan dizi, şeytani güçleri konu alıyor.

Alien’de yerimden zıplamıştım

- Peki siz doğaüstü güçlere inanıyor musunuz?

R.C: Evet.

P.G: Korkarım bu konuda kararsızım. Biliyorum bu sıkıcı bir yanıt, ancak kesinlikle hayır demek için yeteri kadar kibirli hissetmiyorum, aynı zamanda bundan daha fazla da kuşkucuyum.

Haberin Devamı

- Bu güne kadar izlediğiniz en korkunç film veya dizi nedir?

R.C: Eski klasik Exorcist film olarak.

P.G: Alien’i izlediğimde çok korkmuştum. O vücut olayında ağzından çıkan şeyin olduğu sahne. Ev arkadaşımla küçük bir dairede karanlıkta izlediğimizi hatırlıyorum ve yerimizden zıplamıştık. Genelde bunu pek yapmam ama aklım çıkmıştı.

- Korku filmlerini eğlence için mi izliyorsunuz?

P.G: Araştırma için. Özellikle izlediğim belirli bir tür yok.

R.C: Ben izlemiyorum ama benim de özellikle izlediğim bir tür yok. Film çevirme işi beni onları izleme konusunda isteksiz hale getirdi.

P.G: Eğer bir filmin yapım sürecinin tam ortasındaysam, başka bir eseri izlemeyi oldukça güç buluyorum. Bunu çalışarak geçirilen bir tatile benzetiyorum. Bu nedenle şalteri kapatma yöntemim olarak spor yapıyorum veya düşünmeye ihtiyaç duymadığım başka şeyler izliyorum.

Karga bizimle dalga geçti

- Korku türü denildiğinde, ya da özel olarak şeytani sahiplik ve şeytan çıkarma türünde, Outcast’i yayında olan veya yayınlanmış diğer dizilerden ayıran özelliği nedir sizce?

Haberin Devamı

R.C: Bence bizde çok daha fazlası var. Karşılaştırması zor. Biz sadece şeytani güçlerden bahsetmiyoruz. Eğer şeytanı diziden çıkarırsanız, bu suistimal, aile kaybı, ihanet ve şehvet hakkında bir dizi haline gelir.

P.G: Basitçe yedi ölümcül günah.

R.C: Her karakterin başa çıkmaya ve üstesinden gelmeye çalıştığı kişisel bir şeytanı var. Amerika adındaki küçük kasaba hakkında, bütün Amerika’yı ve burada yaşadığımız sorunları temsil edebilir. Çok iyi yazılmış karakterlerin sürüklediği bir hikaye olarak herkesin karşısındayız. Bir de bunların üstüne şeytanı eklediğinizde...

R.C: Size korku dışında bir örnek vereceğim. The Wire çeteler hakkında çok fazla şeyin olduğu bir zamanda çıktı. Çetelerle ilgili TV dizileri, rap müzik, bir kahraman olarak tüm çete üyesi suçlular gerçekten çok etkiliydi. Ama The Wire’ı bunların hepsinden ayıran şey her bir karakterin aşk, nefret, hayaller ve korkularla yoğrulmuş kişiler olmasıydı ve bu durum da The Wire’ı farklı hale getirdi. The Sopranos sadece bir mafya hikayesi değildi, farklıydı ve işte bu yüzden tek başına sadece korkunun ötesinde duran bir iş yaptığımız için gurur duyuyorum.

- Sette başınıza gelen ilginç veya komik anları paylaşabilir misiniz?

R.C: Dizide sahip olduğum köpek ile bütün vahşiliğiyle evden çıkmasını gerektiren bir sahne çekiyorduk. Köpek gündüz saatlerinde çalışmaya alışkındı. Bizim dizimizde her şey gece oluyor ve o an geceydi. Sahnede köpek dışarıya mutlu bir şekilde ve herkesi sevmeye hazır olarak çıktı. Mutlu küçük bir köpek ve bu mutluluğu hiç bitmeyecek gibiydi. Onu sinirlendirmek veya sinirli bir şekilde rol alması için bir şeyler yaptık ve bu harikaydı.

P.G: Bir de kargamız vardı ve bu karga, bize söylendiğine göre, Harry Potter filmlerindendi. Karga, ben bir sinema kargasıyım diyerek TV’de oynamak istemediğine karar verdi. Sonunda kargayı getirdiler, Patrick ve ben o akşam için işimizin bittiğini sanıyorduk. Arabamıza doğru yürken aniden, “Üzgünüz çocuklar ama bu sahne için size ihtiyacımız var” dediler. Sahnenin arka planındaymışız ve karganın yakın çekimi yapılacakmış. Karganın kafasını biraz çevirecek, sahneyi kaydettiğimizde de on dakikaya setten çıkabilecektik. Bir buçuk saat geçmesine rağmen, karga halen bizimle çok fena dalga geçiyordu.

R.C: Karga kafasını çevirmiyordu.

- Outcast’te en çok sevdiğiniz şey nedir? Yalnızca karakterleriniz ile ilgili değil, genel olarak.

R.C: Bu bir Rorschach testi olsaydı, atmosfer ve oyuncuların ilişkisi olurdu. Biz gerçekten ama gerçekten iyi bir yapı inşa ettik. İnsanlar şovu sevsin veya sevmesin, ancak bir daha inşa etmesi oldukça güç olacak bir yapıya sahibiz. Bu tip bir yapıyla her şeye göğüs gerilebilir.

P.G: Ailenizden, evinizden ve sahip olduğunuz konfordan dört beş ay boyunca uzak kaldığınızda, her şeyden fazla ihtiyacınız olan tek şeyin yapım ve oyuncu ekibi olduğunu bilirsiniz. Ekip ve etrafınızdaki herkes sizin aileniz haline gelir, adeta vekil bir aile gibi.