Başarılı olduğum her şey hobi olarak başladı!

.
Instagram’da paylaştığı birbirinden güzel fotoğraflarıyla dünyanın konuştuğu tasarımcı ve blogger Bianca Somer Türkmen, Şamdan Plus için Provence bölgesindeki lavanta bahçelerinde objektif karşısına geçti ve hakkında merak edilen sorulara cevap verdi.
Sizi hem tasarımcı hem de bir sosyal medya fenomeni olarak tanıyoruz. Bianca Somer Türkmen’i bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Ben Rum-Ermeni karışık bir Türk’üm. Saint Michel Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra Bilgi Üniversitesi’nde işletme ve ekonomi okudum. Okul bitince farklı sektörlerde çalışıp deneyim kazandım sonrasında da aile şirketimizde çalışmaya başladım. Bugüne kadar ağırlıklı olarak kurumsal şirketlerde marka yönetimi alanında çalıştığım için kendi markalarımda da sadece tasarımcı kimliğiyle yer almıyorum; markalarımın kurumsal kimliğinden, pazarlama stratejilerine kadar her alanda fiilen görev yapıyorum. Takı tasarımı, kıyafet tasarımı, sizin deyiminizle sosyal medya fenomenliği... Hepsi öncelikle kendim için, hobi olarak yaptığım şeylerdi. Kendi sevdiğim, kullandığım takıları ürettim, giymekten zevk alacağım modellerden oluşan bir koleksiyon hazırladım. Her ikisi de çok beğenildi ve takdir edildi... Her iki markamla da gurur duyuyorum. Instagram paylaşımlarım da tamamen eşimin hobisine eşlik etmemle ortaya çıktı. O’nun bu tutkusuna benim yaratıcılığımı da eklenince ortaya, dünya çapında büyük moda hesaplarında yayınlanan enfes kareler çıktı. Böylelikle de insanların takip etmekten zevk aldığı bir instagram hesabim oldu. Aile işimizden dolayı, tekstil kemiklerime kadar işlemiş durumda, kısaca ‘DNA’mda var da diyebiliriz. Sadece inandığım, arkasında durabileceğim, aşkla yapacağım işlere imza attım bugüne kadar, bu yüzden de başarılı olmam kaçınılmazdı (Gülüyor).

Kendi markanızı nasıl yarattınız?
Eğitimim aslında işletme, ekonomi ve pazarlama üzerine ama gerek ailemin işi olsun, gerek eşimin işi olsun, tekstil bizim olmazsa olmazımız. Benim gerçekten çok iyi bir gözüm var; bu işin eğitimle olmayacak olan kısmı... Bazı şeyleri de alaylı olduğunuzda yapabiliyorsunuz (Gülüyor). Üretimi, kalite kontrolü; ben bunları işin mutfağında öğrendim. Tasarım kısmı ise tamamen kendiliğinden gelişti. Gözüm, algım, zevkim zamanla oturmaya başladı. Aile şirketimizde kendim için tasarladığım koleksiyonlar çok beğenilince markalara koleksiyonlarımı satmaya başladık. Bu beni açıkçası çok heyecanlandırdı ve mutlu etti. Doğru zaman geldiğinde kendi adıma da bir şeyler yapabileceğime inanmaya başladım. Doğru zamanda, doğru insanlarla, doğru bir işe imza attığımı düşünüyorum.
Zamanlama, çalıştığınız kişiler kadar şans da önemli bir faktör. Siz keyif aldığınız bir şeyi işe çevirebilmişsiniz...
Evet, başarılı olduğum her şey aslında bir şekilde hobi olarak başladı hayatımda. Takı ve kıyafet markam da, Instagram maceram da... Hepsi önce kendimi mutlu etmek için, kendimi eğlendirmek için yaptığım şeylerdi. İnsanın hobi olarak yaptığı bir şeyin işine dönüşmesi de heralde bir insanın başına gelebilecek en güzel şey.

SEYAHATLERİM ESNASINDA ÇOK İYİ GÖZLEM YAPIYORUM
MyNita’dan bahsedelim, ilk olarak takı/aksesuar tasarımını tercih etme nedeniniz neydi?
MyNita’nın ilk çıkışı boncuk bilekliklerle oldu. İstediğimiz tarzda ve kalitede boncuk bileklik bulamadığımız için ilk etapta yurtdışından aldığımız tespihleri söküp bileklik haline getirmeye başladık; o kadar çok çeşitte boncuk bilekliğimiz oldu ki birden bire, üzerine kendimiz için hazırladığımız deri bileklik modellerimiz de eklenince ortaya harika bir takı koleksiyonu çıkmış oldu. Bu koleksiyon birçok ünlü isim tarafından da kullanılınca büyük bir patlama yaşadık; hobimiz işimiz oluverdi. İlk günden beri hem kadınların hem de erkeklerin bir sürü bilekliği bir arada kullandığı ‘arm party’ konseptini benimsedik. Bu akımın ülkemizdeki öncüsü olduk. Şu anda Avrupa’da birkaç satış noktasıyla görüşmekle beraber markamın Amerika’da da çok yakında satışa başlayacağını mutlulukla duyurmak isterim.
MyNita tasarımlarının özellikleri neler? Koleksiyonlarınızı hazırlarken nelerden ilham alıyorsunuz?
Benim bütün markalarımın ortak özelliği; öncelikle kendi kullanacağım ürünlerin olduğu koleksiyonlardan oluşmaları. Ben Mynita ve Dahlia Bianca’yı yaratırken, lüks bir markaya yaratmayı amaçlamıştım. Bu benim için kaliteli malzemeler, titiz bir işçilik ve uygun fiyatlar anlamına geliyor. Hepsinin üretim aşamasında mutlaka bulunuyorum. İlham olarak seyahatlerim esnasında çok iyi gözlem yapıyorum. Günümüzün trendleriyle edinimlerimi harmanladığım zaman ortaya aklınıza daha önce gelmeyen renkler, malzemeler,detaylar geliyor. Kısaca ben seyahatlerimden çok besleniyorum diyebilirim.
Dahlia Bianca’dan bahsedelim biraz da... Takıdan giyime geçiş nasıl oldu?
Ben sanırım doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla olmayı her zaman başarabiliyorum. Dahlia Bianca serüveni de biraz tesadüflerle başladı aslında. Ortaklarım Derya ve Hülya ile tanışmamız da, arkadaş olmamız da, ortak hayallerimiz olduğunu fark etmemiz ve bu hayallerimizi beraber hayata geçirmemiz gerektiğine karar vermemiz de hepsi çok doğru zamanda deneyimlediğimiz tesadüflerin sonucuydu diyebilirim.