Gazete Vatan Logo

"Yine başlayacak" deyip ilgilenmiyorlar

Uyuşturucudan ölen Begüm Veral ile AMATEM'de aynı dönemde tedavi gören Ahmet G. anlattı

Ahmet. G 26 yaşında, on yıldır uyuşturucu bağımlısı. Dört yıldır iğne yapacak damarı kalmadığından burundan çekiyor. “Şu an son aşamadayım, bu şekilde bir yıl daha yaşayamam, ölürüm” diyor.

Kurtulmayı çok denemiş, hep yenilmiş. Ama o bir kez daha denemeye, gerekirse bir kez daha yenilmeye hazır. Çünkü “Bu kez ya kurtulacağım ya da öleceğim” diyor. Bu yüzden Ahmet’le sadece uyuşturucuya nasıl alıştığını, yaşadıklarını konuşmadık. Bir bağımlının, hastanın gözünden hastaneleri ve tedavilerini ele aldık.

Onun eleştirileri bazı kişilerce yanlış bulunabilir ama dinlemekte fayda var. Çünkü hastalar bir hastaneyi çalışanlarından yani koridorlarını rahat rahat yürüyerek geçen “sağlıklı” insanlardan çok farklı bir gözle görür. Çünkü hastalar, hastanelerin varlık sebebidir. Ahmet’in ve annesi Ayşe Hanım’ın anlattıklarında analiz edilecek çok şey var.

Aile kurumunun dağılması karşısında sosyal güvenlik sistemimizin yetersiz kalması, baba figürünün önemi, uyuşturucunun insanı çok kolay çemberine alıyor olması ya da satıcıların apartmanlarımıza kadar sızmış olması gibi...

Ama benim içimi en çok acıtan, bağımlıları bir kısır döngünün içinde görüp onları oraya hapsediyor oluşumuz... “Nasılsa yine başlayacak” deyip göz ardı ediyor oluşumuz... Toplum olarak onlara “yeni bir hayat” sunmayı bile unutmuş olmamız...

İlk kriz geldiğinde grip oldum sandım, yorganın altına girdim

Nasıl başlamıştın uyuşturucuya, hatırlıyor musun?

Hatırlıyorum tabii. 1998 senesiydi, babam iflas etmiş, bizi terk etmişti. Annemle anneannemin evine taşınmıştık. Evimiz, yuvamız, her şeyimiz dağılmıştı. O ara okulu da bıraktım. Semtte ağabeylerimiz vardı, onların yanına gide gele maddeye başladım. Daha çocuktum. Ortaokul yeni bitmişti.

Neyle başlamıştın? Bir de ne aradın uyuşturucuda, teselli mi, heyecan mı?

Direkt eroinle başladım. Başladıktan bir hafta sonra iğne yaptım. Bir kere merak duygusu vardı, bir de hayatım dağılmıştı. Ne aradım bilmiyorum ama aramışım ki kullanmışım. İlk zamanlar mutluluk veriyor gibiydi. Bilmiyordum ki krizin ne olduğunu! İlk zamanlar her şeyden uzak oluyorsun, hiçbir şey düşünmüyor, arkana bakmıyorsun, geleceğe de... Sadece o an var. Kendini özgür hissediyorsun. Her şeye “Bana ne” diyebiliyorsun. Ama sonra bağımlılık dönemi başlıyor. İlk üç-beş aydan itibaren bir yıl içinde bu noktaya gelinilir. Ben de geldim. Birçok insan bana söylüyordu, “Hastalık yapar, kriz yaşarsın” diye. Ama “Bana bir şey olmaz, içmem kurtulurum” diyordum. Ama öyle değilmiş! Bir gün içmeyeyim dedim, denedim de... Eve geldiğimi hatırlıyorum, ilk krizimdi. Bir üşüme tuttu, gittim, yorganın altına girdim, grip olacağımı sandım. Ama baktım ki, farklı bir şey. Bana içirenleri aradım. “Kötü durumdayım, böyle böyle...” dedim. Beni çağırdılar, madde verdiler, hemen normale döndüm.

“Grip olduğumu sandım” dedin. Yani o kadar yabancısın yaşadığın şeye?

Tabii... O zamana kadar bilmiyordum! Bunun üzerine neyle karşı karşıya olduğumu anlamaya çalıştım. O zaman ailemin de haberi yoktu. Ama danışacağın kimse yok ki. Sonra annem öğrendi. Uyurken kolumdaki iğne izlerini görmüş. “Bu ne?” dedi. Her şeyi anlattım. Maddeyi alıp tuvalete döktü. Sesimi çıkarmadım. Yani bağımlıyım ama bugünkü kadar değil. Bunun üzerine hemen hastaneye başvurduk; AMATEM’e... Ama ne yazık ki oradaki tedavide yanlışlıklar var.

Ne gibi?

İmza yetkisi hastanın kendisinde. Yani istediğim an imzayı atıp çıkabiliyorum. Oysa ilk üç gün yaşanan kriz çok zordur, kolay kolay kimse atlatamaz. O an o kişiyi, biri frenlese belki başarır. Ama kimse durdurmuyor, bu yüzden çoğu kişi imzayı atıp çıkıyor. Hem de çantasını bile almadan...

İmza yetkisinin hastanın, bağımlının kendisinde olmasından kasıt “Bu ancak onun iradesi ile çözülebilir” demek olabilir mi?

Ama sadece irade yetmez. Ben orada altı-yedi kere yattım. Hepsinde kendi irademle yattım ama hepsinde de kendi imzamla çıktım.

Bu uygulama her yerde aynı mı?

Farklı. Balıklı Rum Hastanesi’nde imza yetkisi aileye ait. Camları kırsan da seni bırakmaz, yatağa bağlarlar. Kriz dönemini atlattırırlar. Oradaki tedavinin güzel yanı bu... Orada dört-beş kere yattım. Ama orada da rehabilitasyon, terapi süreci iyi değil. Bir de paralı bir hastane. 21 gün, bir buçuk ay gibi dönemleri var. Ne yazık ki hiç tam tedavi göremedim. Hep bütçeye göre yatırıldım. Tam iyileşmeden çıktım.

Torbacılar kriz geçirsem mal vermez, arınınca bedava dağıtır

Yani sen bıraksan da o seni bırakmadı?

Evet, ama zaten bu iş böyledir. Mesela şu an parasız olayım, kriz geçireyim bana madde vermezler. Ama içmeyeyim, temiz olayım “Çıkart bana on günlük mal” desem, verirler. Düşeyim diye! Ama bu olaydan sonra ben yine temizlenmiştim. Yeğenimle yargılandığımız hırsızlık olayından ötürü bir sene hapis yattım. O zaman çok iyiydim, arınmış, kilo almıştım. Çıktım 45 gün içmedim... İşte kırılma noktam o zaman oldu. Bu maddeyi hayatınızdan çıkardığınızda yerine hiçbir şey koymamanız gerek.

İçki, sigara gibi mi?

Evet. Ama ben bunun bilincinde değildim. Bir komşumuz misafirlikte içki ikram etti. Ben de içtim. Onlar doğal olarak saat 1’de uyudu. Ama farklı olduğum için hemen dürtülerim başladı. Ne yapayım, ne yapayım, diye düşünmeye başladım. Taksim’e çıktım. Kulüpleri dolaştım, birini buldum ve tekrar başladım. O zaman bizim “Bayramlık” dediğimiz bir olay var, o oldu. “Bir kere içeyim, o kafayı bir kere yaşayım bir şey olmaz, nasılsa daha önce bıraktım” denir. Bu çok yanlış bir şey, bu maddeyi bir kez kullandığınız zaman her şey başa döner. Ben de o gece tekrar başa döndüm. Bir de cezaevinden yeni çıkmışım, iş yok, güç yok. Oysa evliydim, hani bir işim olsa, ailem sahip çıksa düşmeyebilirdim.

Üst kat komşumuz torbacıydı, ben parayı camın önüne bırakırdım o da maddeyi... Bu böyle bir sene sürdü, ta ki annem öğrenene kadar.

Kurtulmak için ne gerekli?

Bir kere içinde olacak. Ama benim durumumdakiler için bu yetmez. Hastane sonrası da önemli; insanların yanında olması, destek görmen... Uyuşturucu hayatından çıkınca geriye çok büyük bir boşluk kalır. Onu doldurmak gerek. Hayatının büyük bölümüdür uyuşturucu. Vaktinin çoğunu onu almak için gerekli parayı bulmaya ayırırsın. “Nasıl bulur, kiminle takılırım?” diye düşünür durursun. Her şey uyuşturucunun etrafında döner. Bir doktor “Siz maddeye aşık oluyorsunuz demişti.” Çok doğru... Çünkü bunu hayatından çıkardığında o kadar büyük bir boşluk kalıyor ki yerine onun kadar büyük bir şey koymak gerekiyor. Ama işte bu yok. Ben kaç kere bıraktım, bir gelecek görebilseydim belki düşmezdim. Bu yüzden benim gibi bir bağımlının bırakması yeni başlayan birine göre daha zor.

Uyuşturucuya alışmanda bir komşunuzun, torbacının etkisi büyük olmuş. Nasıl oldu?

Teyzemin oğlu bir suç işlemiş, onunla birlikte ben de hapis yatmıştım. Suçsuzdum bir ay sonra da serbest kaldım. İyi yanı hapiste arınmıştım. O zaman tam bağımlı değildim. Ailemin bilmediği dönemdi. Bir akşam, komşumuz geldi. Adama bakıyorum... Benim aldığım maddeyi alan biri gibiydi. Ama oralı bile olmamıştım çünkü kurtulmuşum, psikolojim yerinde, ailemin durumu geçici de olsa düzelmiş... O gece askerlik meselem açıldı. Adam, “Seni yarın götürür, yardımcı olurum” dedi. Ertesi gün geldi, beni aldı, yolda giderken açtı paketi, başladı çekmeye... “Hayal mi görüyorum, bu ne?” dedim, “Ben bağımlıyım, ister misin?” dedi. Ben de içtim. Bir dönem benden para almadı, hastalık oluştuktan sonra işi paraya döktü. Üst komşumuzdu, biz giriş katta oturuyorduk. Ben cama çıkıyordum, parayı camın önüne koyuyordum, o apartmana girerken maddeyi koyuyordu. O şekilde bir sene sürdü. Sonra annem öğrendi ve beni önce hastaneye yatırdı ardından da iki ay öncesinden askere gönderdi.

Askerlik döneminde ne yaptınız?

Kaçıp durdum. Sürekli firar... Sonunda ceza aldım ve beni cezaevine gönderdiler, sekiz buçuk ay hücre cezası yattım. O dönem kendimi iyice toparladım. Hapisten çıktım, askerden izne geldim, içmedim. Sonra bu adamla yine karşılaştım, yine içtim. Yine firar ettim. Sonra bana çürük verdiler. Geldim, bir dönem yine içmedim yine bu adamla karşılaştım ve tekrar başladım. Sonra onunla koptuk, ben başka torbacılar buldum, iyice işi genişlettim.

Tedavimde en iyi sonucu Kıbrıs’ta aldım

Kıbrıs’taki LEPİM’de yatmışsın ve buradaki tedaviyi çok iyi bulmuşsun, neden?

Orada da tedavi dönemleri var. İyileşebilmek için süreci tamamlamak gerek. Paramız on beş günlüğüne yetti. Oysa tam toparlıyordum hatta doktor anneme “Bulabiliyorsanız para bulun, bu sefer kurtulacak” demişti. Ama bulunamadı. Geri döndüğümde tekrar başladım. Oysa Kıbrıs çok iyiydi, en iyi tedavi orada. İmkanım olsa tedavim için ya Kıbrıs’ta ya da Fransız Lape’de yatmak isterim. Sonuç alacağıma eminim.

Neden?

Dünyada beş ülkede uygulanan bir tedavi var Kıbrıs’ta. Bir hap kullanılıyor ve bu sayede o kriz dönemi yaşanmıyor. Yani sıfır kriz çekiliyor. Bu çok iyi bir şey çünkü arınmanın en zor kısmı kriz dönemleri.

Neler yaşıyorsunuz bu dönemde?

Çok ağır bir zatürre geçirdiğinizi düşünün. Kusuyorsunuz, ishalsiniz, vücudunuzun her yerinden sular fışkırıyor, gözleriniz, burnunuz akıyor. Anlatılamayacak ağrılar yaşıyor, eklemleriniz, kolunuz, ayağınız tutmuyor. Titreme, üşüme geçiriyor, kabuslar görüyorsunuz. İşte krizler böyledir ve yaklaşık dört gün sürer. Bu dönem o kadar ağır geçer ki, AMATEM’deki tedavi falan yanında çok küçük kalır. Başarabilmek için çok metanetli olmanız gerekir. Kıbrıs’taki hastane ise işte size bunu yaşatmıyor.

Doktorlar “Çıkınca yine başlayacak” deyip ilgilenmiyor

Hapishanede ya da hastanelerde bu dönemleri nasıl geçirdiniz?


Hapishanede kimse sizinle ilgilenmiyor zaten, aspirin bile vermiyorlar. Uyuşturucu bağımlılarına işe yaramayan insan olarak bakıyorlar. Bir başınasınız. AMATEM’deki yaklaşım da bu yönde. On hasta yatıyorsa dokuzu memnun değil. Kriz geçiriyorsunuz, ilaç saati gelmiştir, sizden kalkıp o ilacın olduğu yere gitmeniz ve almanız beklenir. Oysa siz o sırada geberiyorsunuzdur. Kusarsın adam gelip “Niye kusuyorsun” diye bağırır, oysa kriz geçirirken kusulur!

Doktorların, hemşirelerin yaklaşımı nasıl?

Onlar da bu işin üstünde durmuyor. Hemen herkesin yaklaşımı şu: Nasılsa yine başlayacak! Bir kısır döngünün içinde... Burada on gün yatacak, çıkınca yine içecek. O yüzden üzerinizde durmazlar ve “Neden kusuyorsun” diye bağırırlar.

Elden tutan, yardım eden kimse yok mu?

Ancak hastalar birbirine yardım eder, o kadar!

Begüm ağır dönemi atlatmıştı, onun şansızlığı tedavisi sırasında bir satıcıyla tanışmasıydı

Hastanede yatarken arkadaş da ediniyor olmalısınız. Bu iyi bir şey mi, kötü mü?

Madde bağımlılarının bir arada tedavi görmesi bence yanlış. Birbirlerine kanal oluyorlar. Diyelim ki ben torbacımı kaybettim, hastaneye yattım, sizinle tanıştım, başladık konuşmaya, konuşurken bana torbacısınızın adını söylediniz... İşte ben onu, o an aklıma yazarım, çıkınca da gider, alırım.

Begüm’ün olayını nasıl yorumluyorsun? O bir satıcı ile yan yana tedavi görmüş...

Begüm benden önce yatmıştı. Ağır dönemi geçirmiş, o kadınla alt kata geçmişti. Onu bir-iki gün gördüm. Tedavisi bitip çıktı. Konuşmamız falan olmadı. Onun şanssızlığı satıcı ile aynı odada yatmasıydı. Bayanların odası bir tane. O da dört yataklı. Erkeklerin oda sayısı daha fazla. O yüzden aynı odaya düşmüş olmalılar.

Akşam odaya geçince de başlamışlardır konuşmaya... İçeride zaten hep madde konuşulur, başka bir şey konuşulmaz. “Kimden alıyorsun, parayı nasıl buluyorsun, kaç yıldır içiyorsun, kaça alıyorsun?” gibi... Bu hep böyledir. Onlar da büyük ihtimalle bunları konuşmuştur.

Benimle aynı zamanda maddeye başlayanların yüzde 90’ı öldü, kaderim onlar gibi olmasın

Şu an ne hissediyor, ne istiyorsun?


Her gece yattığımda kendime lanet okuyorum. Bu maddeden kurtulmak istiyorum ama hep istekte kalıyor. Kendime söz veriyorum ama kendi sözümü kendim tutamıyorum. İçimde çok farklı şeyler yaşıyorum. Biliyorum ki, artık ya kurtulacağım ya da öleceğim. Zamanım giderek azalıyor, bu şekilde bir sene daha yaşayamam. Ne psikolojik olarak ne fiziksel olarak... Ölürüm.

Allah korusun...

Korumuyor ama. Bu böyle! Benimle aynı zamanlarda maddeye başlayan arkadaşlarımın yüzde 90’ı öldü bile. 20’ye yakın arkadaşımı kaybettim. Acı ama böyle! Ya bir gün iyice çekeceğim bir tuvalette ya da evde öleceğim. Veya yine cezaevine girip atabilirsem atlatacağım ama artık bu da zor çünkü bünyem çok zayıfladı, eskisi gibi krizleri aşamayabilirim. Bağışıklık sistemim çok zayıfladı. Sonra ne şevkim, ne de neşem kaldı. Bugün bir tek annemden destek var bana, başka kimsem yok. Zaten o da olmasa kötü biri olur çoktan başka yollara sapardım!

Son soru: Uyuşturucuyu bulmak zor mu?

Çok kolay. Her semtte içen de var, satan da...

GÖZÜMÜN ÖNÜNDE ERİYOR ELİMDEN BİR ŞEY GELMiYOR

Bir bağımlı annesi olmak nasıl bir şey?

Çok zor. Mesela intiharı düşündüğüm çok oldu. Teşebbüs de ettim, tam o sırada oğlum geldi vazgeçtim. Çünkü benim oğlumu kurtarmadan ölmeye bile hakkım yok. Herkes bana “Yeter artık bu kadar çekilir mi?” diyor. Bu ne demek ya? Bu o çocuğun elinde mi? Toplum onları neden dışlıyor? Aksine onlara sahip çıkmamız gerekmez mi? Onlar hepimizden daha yalnız, bu yüzden hepimizden daha çok desteğe ihtiyaçları var.

Ama babası bile sahip çıkmıyor. Bir keresinde Ahmet’i Balıklı Rum’dan babasıyla birlikte aldık, arabayla. Yolda gidiyoruz, babası dönüp “Ahmet seni nerede bırakayım” dedi. Ahmet de “İstediğin yerde” dedi. Bir baba oğlunu, cebinde beş kuruş olmadan, hastaneden yeni çıkmış bir halde sokağa bırakır mı? Bıraktı. Oysa o kadar iyi huylu ki... Gerçekten. Bu yüzden diğer bağımlı annelerine göre çok şanslıyım. Çünkü kriz anlarında bile oğlum ne üzerime yürümüş ne de tek kötü söz etmiştir.

Yani kriz anlarına tanık oldunuz...

Evet. Birkaç kez “Anne bırakmak istiyorum, hastane de yok, bana evde sen bak” dedi. Bunun üzerine evde meyve suları vs. alıp ortamı hazırlayarak beklemeye başlardık. Kriz anları gerçekten çok ağır olurdu. Gözümün önünde can çekişip dururdu evladım. Ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Bu yüzden sabah olup da “Anne artık dayanamıyorum bana para ver” deyince verirdim. Çünkü benim oğlum iki yıldır bir robot. Gözümün önünde eriyip gidiyor. Artık param yoksa hattımı çıkarıp telefonumu veriyorum, gidip madde alması için. Onun için eşten, dosttan borç istediğim bile olmuştur.

OĞLUM ÖLMESİN DİYE HER GÜN 50 LİRA BULMAM GEREKİYOR

Pek çok kişi bunu anlamayacak. Diyecek ki, “Bir anne nasıl olur da, oğluna uyuşturucu parası verir?” Neden verir?

Biz Ahmet’in uyuşturucuyu bırakması için çok mücadele ettik. Mesela ben kendi oğlumu polise bile ihbar ettim. Askerden sürekli firar ettiği dönemde, “Seni çok özledim” diye bir kafede randevu verip polise yakalattım. İzmir’deki cezaevine böyle gitti... Sırf kurtulsun diye. Bir anne için bunun ne kadar zor bir şey olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ama Ahmet şu anda son noktada, artık hayatını idame ettirebilmesi için bunu alması gerek. Yani uyanabilmesi, çay içebilmesi, tuvalete gidebilmesi için... Yatarken madde elinde yatar biliyor musunuz? Uyanır uyanmaz hemen alır, beş-on dakika sonra kahvaltısını yapar, yatağını toplar ve giyinir. Şu an üç-dört saatte bir çekiyor. Bu yüzden her gün ona 50 TL bulmalıyım. Krize girdiğinde o parayı bulmam gerek.

Yoksa?

Yoksa zarar verebilir. Çünkü o an gözleri hiçbir şey görmüyor. Bir keresinde evimizdeki televizyonu verip gönderdim oğlumu. Sırf gasp etmesin, kimseye zarar vermesin, bu tür olaylara sebep olmasın diye. Size hissettiklerimi nasıl anlatsam? Oğlum ölüyor ve ben onu kurtarmak istiyorum. Onu ayık görmek istiyorum. Uyandığında hiçbir şey yapmayıp sadece etrafa gülümsediğini ve sonra herkes gibi gidip yüzünü yıkadığını görmek istiyorum.

Haberin Devamı