Gazete Vatan Logo

“Ağırbaşlı doktor imajını yıkmak hoşuma gidiyor”

Prof. Dr. Semih Halezeroğlu (45), kafanızdaki doktor imajından çok uzak bir kişi.

Bir kere inanılmaz eğlenceli hatta biraz çılgın. Kendisini “Aman ağır olayım” diye hiç kasmıyor. İşine her gün motorla gidip geliyor. Üstelik hız yapmaya da bayılıyor ama
tabii ki tüm güvenlik şartlarını yerine getirerek... Türkiye’nin ilk göğüs cerrahlarından biri. Şu anda ise Acıbadem Maslak Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü Başkanı. Halezeroğlu, eşinin de kendisi gibi doktor olduğunu ve sıkıldıkça motorlarına atlayıp Tuzla’daki evlerinden Ortaköy’e kahve içmeye geldiklerini söylüyor.

* Doktor olmaya nasıl karar verdiniz?

1987 Cerrahpaşa mezunuyum. 2001 yılında doçent, 2008’de profesör oldum. Annem hemşire, babam laborant. Anlayacağınız doğduğumdan bugüne kadar hep hastanedeydim. Annem devamlı hastanede nöbetçi olduğundan hastanelerde o kadar çok vaktim geçerdi ki, o yüzden doktor olmayı hiç istemedim. Fakat annem çok istiyordu. Ben de sırf o kırılmasın diye ilk tercihime tıp yazdım. Oysa hayalim gemi inşaat mühendisi olmaktı. Nasıl olsa matematik sorularını çözerim ve mühendis olurum diyordum ama o kadar çok soru çözmüşüm ki, ilk tercihim olan tıbbı kazandım.

* Niye göğüs cerrahisini seçtiniz peki?

Doktor olduktan sonra cerrah olmak istiyordum çünkü. Türkiye’deki ilk göğüs cerrahlarından biriyim. Ancak ilk kazandığımda branşım bana da çok zor gelmişti ama bu durum işi daha da çekici hale getirdi.

* Ömrünüz okumakla geçti değil mi?

Hâlâ öyle. Evde çocuklar “Babamın dersi hiç bitmiyor” diyor.

* Doktorluğu tavsiye ediyor musunuz?

Herkese tavsiye etmem; dünyanın en zor işi. Sadece çok isteyenlere tavsiye edebilirim. Hele ki cerrah olacaksanız bu daha da zor. Ameliyat, hasta, yaşam, ölüm kavramları hep hayatınızda.

* Hasta ölünce ne hissediyorsunuz?

Günlerce uyuyamam. Cerrah olarak hastanı kaybetmek inanılmaz üzücü bir şey ama bu cerrahinin doğasında var maalesef.

* Ölüme alışmak diye bir şey var mı?

Yok, her defasında daha da kötü oluyorum. Günler geçtikçe sorumluğun artıyor ve direkt sorumlu olmak daha fena. Önceden bir ekip olarak çalışırken tepenizde o durumdan sorumlu başkaları da oluyor oysa... Bizim hocalarımız şöyle derdi: “Doktorlukta zor dönem ilk 50 yıldır.”

Cleveland’daki doktorların yapamadığını yaptım

* Eminim doktorsunuz diye etrafınızdaki herkes her şeyi size soruyordur. En çok neyi soruyorlar?

En çok tansiyon sorarlar bana, “Tansiyonum yüksek ne yapayım?” sorusuyla sıkça karşılaşıyorum.

* Çok üst düzey hastalarınız da var bildiğim kadarıyla. Buraya geldiklerinde de o “güçlü imaj” devam ediyor mu?

Evet, üst düzey çok hastam var. Ama hastayla doktor arasında duvar olmaz, o duvarın kalkması şarttır. Sadece onlar da pekçok hasta gibi sizden başka bir sürü elden bilgi alırlar ama karşıma geldiklerinde sadece bir hastadırlar.

* Güvenlik nasıl sağlanıyor?

Onların zaten bir koruma grubu oluyor ve buraya da öyle geliyorlar. Korumalar önceden gelip muayehaneyi tetkik ediyorlar. Biz de her türlü önlemi alıyoruz zaten.

* Şimdiye dek kurtarmaktan en gurur duyduğunuz hastanız kim oldu?

Bir üniversitede emekli doktor olan bir hoca vardı. Artık ağzından ve burnundan kan geldiği için “Türkiye’de yapacak bir şey yok ” deniyor ve o da Cleveland’a gidiyor. Orada onu gören göğüs cerrahi doktoru da yine aynı şeyi yani “Yapacak bir şey yok” cümlesini söylüyor. Sonunda o hoca üç yıl önce bana geldi. Ameliyat ederim ama risk çok yüksek dedim. Kabul etti ve çok şükür ki ameliyatın ardından iyileşti. Şimdi şarabını da içiyor, tatile de gidiyor. Bu başarım bayağı olay oldu hatta New York Times’a haber bile olacaktı.

Motor kullandığımı gören personel benimle daha rahat konuşuyor

* Gelelim motor merakınıza, nereden çıktı motor kullanmak?

2000 yılında Avrupa Göğüs Cerrahları Derneği’nin yönetimindeyken sürekli yurt dışına gidip geliyordum. Bir gün İtalyan bir meslektaşımla sohbet ederken bana işe motorla gidip geldiğini söyledi. Motor kullanırken ne hissettiğini sorduğumda yanıtı: “Hayatı hissediyorum” idi. Bu cümle beni büyüledi. Türkiye’ye döner dönmez gidip motor ehliyeti aldım ve yaşam sigortası yaptırdım. Sonra araştırmalar, motor seçimi derken sonunda 2003 yılında Yamaha Dragstar 650 cc bir chopper aldım. Yedi yıldır sürekli biniyorum. Evim Tuzla’da olmasına rağmen her gün evden işe motorla gidip dönüyorum. Gidiş dönüş, 120 km.

* Aynı yolu motorla ya da arabayla gelmek ne kadar fark ediyor?

İşe motorla sadece 40 dakikada gelirken, arabayla bir buçuk saatte geliyorum.

* Hiç kaza atlattınız mı?

Evet, hem de üç defa. Parmağım ve kaburgalarım çatladı. Bir defasında da polis arabasına çarptım ve motorum haşat oldu. Şimdiki üçüncü motorum; ikincisi Suzuki V-Strom 650 CC idi, şimdi BMW 120 CC’ye biniyorum.

* Hız sever misiniz?

Severim, ama sadece TEM’de hız yaparım. İbre 200’ün altına pek düşmez.

* Motor kullanmak neye yarıyor?

Bir defa tehlikeli olduğu için tüm aklınız sadece motorda ve yolda oluyor. Arabadayken aklınıza gelebilecek “Şunu mu yapsam, şu faturayı ödemiş miydim” sorularından sıyrılıyorsunuz. Yani, beyin rahatlıyor. Rüzgar da çok keyif verici bir şey. Bir de herkes arabada trafiğin açılmasını beklerken aralarından sıyrılmak çok güzel. Park sorunu da yok.

* Çalışanlarla iletişiminizi nasıl etkiledi?

Olumlu etkiledi. Önceden çalıştığım Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde
Başhekimken makam arabam ve şöförüm vardı. İşe öyle gidip geliyordum. “Başhekim geldi” diye çok çekinirlerdi benden. Sonra motorla gitmeye başladığımda bayağı şaşırdılar. Yanıma gelmeye, “Motorunuz ne kadar güzelmiş” vb. cümleler kullanarak benimle konuşmaya başladılar.

Doktorların maalesef çok geniş bir sosyal hayatları olamıyor. Gün içindeki bu motor keyfi daha iyi hissetmemi sağlıyor. Kısıtlayıcı ve aynı olan şeylerden kurtuluyorum.
Bir de “O ağırbaşlı doktor” imajını yıkmak çok hoşuma gidiyor. Daha çok gülümsüyorum, üzerimdeki o ağır kabuğu atıyorum bu sayede.

Aşırı terlemeye bir saatte son veriyoruz

Aşırı terleme Dünya Sağlık Teşkilatı’nın da hastalık olarak tanımladığı bir durum. Dört bölgede ortaya çıkıyor; koltuk altı, el, yüz ve ayaklar. Hayatınızı o kadar etkileyen bir hastalık ki; kariyeri, cinsel hayatı, eğitimi etkiliyor. Türkiye’de de dünyada da her 100 kişiden üçünde görülüyor. 15-30 yaş arası daha yaygın. Biz şimdi toplam bir saatlik bir ameliyatla bu problemi çözüyoruz. Terlemenin nedeni sempatik sinirdir. Eğer sempatik sinir aşırı uyarı gönderirse biz de aşırı terleriz. Dolayısıyla bunu önlemek için koltuk altından girip, sempatik sinirin uyarı göndermesini engelleyecek klipsler koyuyoruz. Sadece yarım santimlik bir kesi yapıyoruz. Oysa önceden üç ayrı kesi yapardık.

Kanserle ilgili “Şunu yeme, bunu ye” lafları palavra

Akciğer kanserinden korunmak için tek yapılabilecek şey, sigara içmemek yoksa “Şunu yemeyin ama bunu yiyin” lafları palavra. Arabesk toplumlarda bir şey satmak için yapılan ticari çalışmalar, hiçbirinin bilimsel dayanağı yok. Bakın, ABD Parlamentosunda bir rapor hazırlandı, yazının sonu şöyle bitiyor; öngörülebilir gelecekte akciğer kanseri önlenemez. Önemli olan erken teşhis. Eğer bir yıl içinde yani ilk evrede müdahele edilirse kurtulma oranı yüzde 80.

Haberin Devamı