Gaffar Okkan’ı kim öldürdü?

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçen yılın son günlerinde, Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninin ardından verilen resepsiyonda gazetecilerin Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki arama ve bu kapsamdaki soruşturma süreciyle ilgili sorularını cevaplarken şöyle konuşmuştu: “Hukuk uygulanıyor. Hukukumuza herkes riayet edecek. Beni rahatsız eden, konuşurken, yazarken üslup kaçırılıyor. Özellikle TSK ile ilgili tasvip etmediğim yazılar çıkıyor. Sanki ‘Diyarbakır Emniyet Müdürünü biz vurdurmuşuz’ gibi...”

Gül’ün sözünü ettiği olay bundan 9 sene önce cereyan etmişti. Diyarbakır’ın kısa zamanda efsaneleşmiş olan Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ile 5 polis memuru, 24 Ocak 2001 günü şehirde, araçlarıyla hareket halindeyken pusuya düşürülüp şehit edilmişlerdi. Olayın, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun bir yıl önce 17 Ocak 2000 günü İstanbul Beykoz’da emniyet güçleri tarafından öldürülmesine misilleme olduğu düşünüldü ve polis değişik zaman ve yerlerde çok sayıda Hizbullah militanını bu saldırıya bizzat katılmak veya azmettirmek iddiasıyla tutukladı ve bunların bir bölümü mahkum oldu. Bu arada bazı zanlıların güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmada öldüklerini de hatırlatmak lazım.

Fakat Okkan’ın öldürüldüğü andan itibaren bunun Hizbullah işi olmadığı yolunda sayısız iddia ve senaryo ortaya atıldı. Kimileri bu iddialarını Hizbullah’ın geçmişte PKK’ya karşı “derin devlet” ile temasta olduğu yolundaki değerlendirmelere dayandırıyordu. Bazılarıysa bu derece profesyonel bir eylemin Hizbullah tarafından gerçekleştirilemeyeceği önermesinden hareket ediyorlardı.

Neden Hizbullah?

Okkan suikastının Hizbullah tarafından düzenlendiğini düşünenlerdenim. Üstelik bunun “derin” bazı odakların siparişiyle kotarılmış olduğuna da inanmıyorum. Neden böyle düşündüğümün ayrıntılarını merak edenler, 2001 yılında çıkan “Derin Hizbullah” adlı kitabıma bakabilirler. Bu yazıda kısaca özetlemeye çalışacak olursam:

1) Yediği bütün darbelere rağmen örgütün hâlâ etkili bir şekilde varlığını sürdürüyor olması, Hizbullah’ı Güneydoğu’daki basit bir “derin devlet organizasyonu” olarak görmenin ne kadar yanlış olduğunu bizlere gösteriyor.

2) Öldürülmesinden kısa bir süre önce tanışma şansı yakaladığım Gaffar Okkan’la ve onun yakın mesai arkadaşlarıyla birkaç saat boyunca Hizbullah üzerine konuşup tartışmıştık. Bir şekilde “hemşeri” de çıktığım Gaffar Bey, ısrarla Beykoz operasyonunun, kendisinin Diyarbakır’da daha önce yapmış olduğu Hizbullah operasyonlarının sonucu olduğunun altını çiziyordu. Bu iddiasında belli ölçülerde haklıydı ancak daha kesin olan husus ise, bu türden iddialarının onu örgütün hedef listesinde üst sıralara yerleştirmiş olduğuydu. Gaffar Okkan, Hizbullah’ın varlığını sürdürüp sürdürmeyeceği konusunda çok kesin konuşuyordu. Benim “örgüt Beykoz’un misillemesini yapmak isteyebilir” tezime karşı nasıl koltuğundan kalktığı ve vücut dilini de devreye sokarak “ben onların herşeyini çok iyi biliyorum, hiçbir şey yapamazlar” diye konuşması hâlâ gözlerimin önündedir.

Gerçekler ortaya çıksın

Cenazesinde karşılaştığım ve o tartışmaya tanık olan bazı arkadaşları “siz haklı çıktınız” demişlerdi. Eğer son günlerde sayısı hızla artan ve medyada geniş yer bulan “derin senaryolar” doğruysa benim haksız, rahmetli Gaffar Bey’in haklı olduğu ortaya çıkacaktır. Ben haksız çıkmaya razıyım, yeter ki Cumhurbaşkanı’nı bile rahatsız eden bu iddiaların birer senaryo olmadığı tartışmasız bir şekilde kanıtlanabilsin.

Bu vesileyle sevgili Gaffar Okkan ve kendisiyle birlikte hayatlarını kaybeden çalışma arkadaşlarına bir kez daha rahmet ve şehitlerin ailelerine sabırlar diliyorum.

Yine bir 24 Ocak günü, 17 yıl önce katledilmiş olan büyük gazeteci Uğur Mumcu’yu ve 24 Ocak 2007’de kaybettiğimiz değerli siyasetçi ve aydınımız İsmail Cem’i sevgi ve saygıyla anıyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR