Kimi vatandaşın kendini eksikli hissetmesine gönlüm razı olmadığından sosyolojik bir kavram üzerine söylenmeye başladım.. İşbu risale o söylenmenin mahsulüdür.. Sohbet tadındadır.. Zihinlerde kalıcı etki bırakma ihtimali yoktur..
Bizim ahali evvel emir bir meseleye dört dörtlük odaklanamaz, kendini veremez, bu yüzden de toplumsal meselelerde devamlılığı yoktur..
Bu durum ahalimizin sadece “balık hafızalı” olmasından kaynaklanmıyor.. Gündemi zırt pırt değiştiğinden kafaları karışıyor..
Muhterem “kamuoyu” doğal olarak çabuk dağılıp, konudan konuya zıplıyor..
Lafın burasında bana niza yapıp “Kamuoyu dağılır mı? Kamu dediğin somut bir şey mi?” diye diklenmeyin..
Bir bildiğimiz var ki yazıyoruz, dağılır..
Eskilerin “Amme” diye adlandırdığı kavramın şimdiki karşılığı “Kamu..” şöyle bir şeydir..
Dağdaki çobanın da üniversitedeki profesörün de bir mesele hakkında düşündükleri yan yana gelip “pişti” olur..
Pişti olan binlerce düşünce “kamuoyu” veya “ahalinin ortak fikri..” niyetine toplumsal hafızaya kaydedilir..
Bizdeki kamuoyunun çabuk dağılmasının, ikide bir sapıtmasının memleketimizin değerli çobanlarıyla bir alâkası yok..
Daha çok muhterem profesörleriyle alâkalı..
Kanaat önderleri genelde üniversitelerden çıktığından, medya da bunlara yardım ve yataklık yaptığından durumlarımız böyle..
Yoksa doğuştan gelgit akıllı değiliz..
Yeri gelmişken, kendi halinde vatandaşları, özellikle ev bayanlarını buradan uyarayım..
El âleme karşı “Kamuoyu..” derken verdiğimiz birlik ve beraberlik havasına bakıp, sağa sola “hayırlısıyla biz de kamuoyuna girdik..” diye hava atmayın..
DİL OYUNLARI..
“Kamuoyu..” öyle, hele bir gireyim de taksitleri ödeyemezsem çıkarım, denilecek bir yer değil..
Doğarken içine girersin, bir daha çıkamazsın.. Yarım akıllı olsan bile kamuoyunun parçası sayılırsın..
Madem aramızda konuşuyoruz, değerli kamuoyuna bir de mesleki tüyo vereyim..
Ahalinin biraz okumuş yazmışı “Kamuoyu..” dendiğinde yekpare bir şey anlar ama parçalı bir şeydir.. Onu birileri (iş dünyası, medya, akademisyenler ) ikiye ayırır..
Buna göre “Kamuoyu” denilen mübarek yapının içinde bir AB Grubu bir de CD Grubu vardır..
Birincileri siz “tuzu kuru olanlar..” ikincileri de geçineceğim diye “poposuyla ıslık çalanlar..” diye anlayın..
Seksen senedir vatandaşa temel eğitimi mecburi tutan büyüklerimiz sayesinde, ahali Alfabe’nin ilk sekiz dokuz harfini ezberden sayabiliyor..
O zaman da AB Grubu, CD Grubu tariflerindeki harf sıralamasına bakıp kendi yerlerini keşfedebiliyorlar.. İnciniyorlar..
İşte akademisyenlerimiz, ki Allah hepsinden ayrı ayrı razı olsun, ahalinin durumdan kıllanmasını önlemek için kurnazlık yapıyorlar..
Kendilerinin yazıp, kendilerinin okuduğu yazılarda, araştırmalarda “CD Grubu” lafını kullanmayıp, bunları “Doksa..” olarak tesmiye ediyorlar..
Misal “CD grubundakilerin eğitim seviyesi düşük olduğundan..” diyeceklerine “Eğitimden yeterince pay alamayan Doksa grubu..” deyip, lafı birbirlerinin ağzına veriyorlar..
CD grubunun haberi olmuyor..
CD grubuna girenlerin bir özelliği de çok kırılgan, çok hassas olmaları..
Bir şeye odaklanmaları yirmi dört, bilemedin kırk sekiz saati aşmadığından öfkeleri de gelip geçici oluyor..
Kamuoyu’nun “Doksa” tarifine giren bu yarısının odaklanma problemi olması siyaseten iyi bir şey..
Eğer böyle olmasaydı, bizim memlekette haftada bir halk ayaklanması çıkardı..
Durduk yerde biber gazı, cop yerlerdi.. Batıdan bakıldığında demokratik manzaramız pek şey olmazdı..
CD Grubu’nun bu akılca “gelgit hâli..” iyi bir şey mi?
Onu bilemem ama bundan sebeplenip ekmek yiyeni var.. Televizyoncular ile popçular gibi..
ADAMINI BUL..
Tezimizi misalle şenlendirelim..
Bir şeyi aklımızda kolay kolay tutamıyoruz ya! Popçular bunu bildiğinden, mani kıvamında bir dörtlük yakalayıp şarkı sözü yaparlar..
İki satır da nakarat.. Dört artı iki satırlık parçayı yarım saat söylerler..
Nakarat kısmının dakikalarca sürmesi bizim ahaliyi hiç sıkmaz, tam tersine şarkıya daha da bağlanır..
Böylece müzik sektörü laftan tasarruf yapar.. Albüm üretimi hızlanır..
Medyanın televizyon ciheti ise bu özelliği ürettiği dizilerde kullanır..
“Nasıl olsa eski bölümleri unutuyorlar..” fikrinden gidip hikâyeyi lastikleyip lastikleyip uzatırlar..
“Muhteşem Yüzyıl” dizisinin başına gelen budur.. Senaryonun epik bölümlerinde algısı bozulan “Kamuoyu” iş harem muhabbetine gelince pürdikkat kesilir..
O zaman Hürrem de bir mektubu dört haftada okur.. Burada bir paradoks, yani “tersine çelişki” var gibi..
Kamuoyu kendisini ilgilendiren hayati meselelere asla odaklanamıyor..
Öte yandan diziler söz konusu olduğunda pürdikkat kesiliyor.. Bu da aklı erenlere tuhaf geliyor..
Geri zekâlılıktan beslenen ortak kültürümüz de durumu dengeliyor..
Şahsen ayrımcı bir şahıs değilim..
AB Grubu tarifinde yüksek gelir, üniversite eğitimi, yazlık, kışlık evler, lüks araba, interneti yoğun kullanma gibi ölçüler mevcut olabilir..
Yine de hepsinin içinde bir “CD Grubu insanı” vardır..
İçimizdeki “CD Grubu insanı..” genellikle düğün gibi, seyran gibi, maç gibi toplu eğlencelerde ortaya çıkar..
Güneydoğulu türkücü, çiğ köfte tepsisinin başında türkü söylemeye başladığında bütün eller havaya kalkar, sosyal farklar yok olur..
Çırağan Oteli’nin balo salonu veya mahalledeki düğün salonu.. Mekân da fark etmez..
Düğünlerde “Gari de gari..” müziği ile coşan her tabakadan insanı bir klasik müzik dinletisinde sıkıntı basıyorsa bu “Birbirimizden farkımız yok..” mânâsına gelir..
CD Grubu insanıysanız umudunuzu asla kaybetmeyin.. Bilin ki “köşeyi döndüğünüz an..” AB Grubu içinde yeriniz hazırdır..
Sonuç: Bir zamanlar her yer dutluktu, hepimiz AB Grubu üyesiydik..