15 Kasım 2003 Cumartesi sabahı saat 9.30 sıralarında, 22 yaşındaki Gökhan Elaltuntaş, kullandığı patlayıcı yüklü kamyonetle İstanbul Beyoğlu’ndaki Neve Şalom Sinagogu’na saldırdı. İlk anda kendisi dahil 13 kişi öldü, 107 kişi yaralandı.
Hemen hemen aynı dakikalarda, 23 yaşındaki Mesut Çabuk da patlayıcı yüklü başka bir kamyonetle İstanbul Şişli’deki Bet İsrail Sinagogu’na girdi. Eylem sonucu Çabuk ve bir güvenlik görevlisi dahil olmak üzere 14 kişi hayatını kaybetti ve 213 kişi de yaralandı.
Aynı gün saat 17.28’de, “Ekşi Sözlük” adındaki web sitesinde “spacetimereality” adını kullanan kişi saldırıları şöyle özetledi: “Ülkemizde adet olduğu üzere iki güne kadar unutulacak olay.”
Haklı çıktı.
Tam “sıramızı savdık” diye kendimizi teselli ederken, beş gün sonra, 20 Kasım 2003 Perşembe sabah 10.55 sıralarında 47 yaşındaki İlyas Kuncak, kullandığı patlayıcı yüklü kamyoneti İstanbul Levent’teki HSBC Bankası Genel Merkezi’nde havaya uçurdu. Kendisiyle birlikte 14 kişinin ölümüne yol açtı. 192 kişi de yaralandı.
Bu olaydan yaklaşık beş dakika sonra, 27 yaşındaki Feridun Uğurlu da kamyonetiyle Beyoğlu’ndaki İngiltere Başkonsolosluğu’na saldırdı. Burada Uğurlu, Başkonsolos Roger Short, iki güvenlik görevlisi dahil olmak üzere toplam 19 kişi öldü ve 258 kişi yaralandı.
Yıldönümünde sessizlik
Dün sinagog saldırılarının üçüncü yıldönümüydü. İnternetten Vatan, Hürriyet, Sabah, Milliyet, Yeni Şafak, Zaman, Radikal, Akşam gazetelerini taradım. Suriye asıllı Luai Sakka’nın “star” olduğu mahkemeyle ilgili kısa haberleri saymazsak hiçbir şey göremedim. Tıpkı geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, konuyu ele alan tek bir köşe yazarına raslamadım.
Unutmak için elimizden geleni yaptık, yapıyoruz. Diyelim ki unutmayı başardık, yeni saldırılar olmayacağının bir garantisi var mı? ABD’deki ara seçimlerle birlikte başta Irak olmak üzere Ortadoğu’da çok şeyler değişeceğe benziyor. El Kaide ve benzeri şebekeler, sürece müdahale edebilmek için terörü dışarıya, özellikle de Irak’ın komşularına taşımak isteyebilir, Türkiye’yi yine “kolay lokma” olarak görebilirler.
Herhalde en kolayı adam bulmak olacaktır. Örneğin Çeçenistan’da Türk gönüllüler yakalanmaya, ölmeye devam ediyor. Afganistan’da Taliban militanları öldürülüyor, aralarında Türkler çıkıyor; Irak’ta Türk gençleri canlı bomba olabilmek için birbirleriyle yarışıyor...
İçlerinden bazıları, El Kaide ve benzeri şebekeler adına ülkemizde yeni terör eylemleri kotaramazlar mı? İyice profesyonelleşen bu gençlerden sağ kalanlar Türkiye’ye döndüklerinde ne yapacaklar? 9 Mart 2004’de İstanbul Kartal’daki Mason Locası’nı basan Engin Vural ve Nihat Doğruel gibi yeni “amatör” lerin çıkmasını kim, nasıl engelleyecek?
Yine Ekşi Sözlük’te, 15-20 Kasım saldırılarından iki ay sonra “atrin” adını kullanan kişi şöyle yazmıştı:
“Türk halkının bir olayı ne kadar çabuk unuttuğunu, yapılan ya da yapılacak şeyleri ne kadar umursamadığını gösteren, üzerinden geçen birkaç ay içerisinde tamamen unutulmuş, yitip gitmiş ve zihinlerde bir anı ve mazilerde bir hatıra olarak bile tutunamamış olay. İşin acı olan tarafı, hemen örtbas değil, halkımızın bu olay karşısında duyduğu kini, nefreti ve acıyı bu kadar çabuk bastırabilmiş olmasıdır.”
Amerikalılar 11 Eylül 2001’den sonra “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dediler ve çok şeyi değiştirdiler.
Üç yıl önce biz kendi 11 Eylül’ümüzü yaşadık. Hiçbir şey demedik.
Zaten hiçbir şey eskisinden farklı olmadı.
Üç yılda hiçbir şey eskisinden farklı olmadı
15 Kasım 2003 Cumartesi sabahı saat 9.30 sıralarında, 22 yaşındaki Gökhan Elaltuntaş, kullandığı patlayıcı yüklü kamyonetle İstanbul Beyoğlu’ndaki Neve Şalom Sinagogu’na saldırdı. İlk anda kendisi dahil 13 kişi öldü, 107 kişi yaralandı
Haberin Devamı