Terörde “açılım”ın rolü ne?

Haberin Devamı

Yine teröre 11 şehit verdik, 16 da yaralı... Allah onlara rahmet, ailelerine ve hepimize sabır ihsan eylesin.

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in son karakol baskınındaki

9 şehit için “Genelkurmay’dan tatmin edici açıklama bekliyoruz” sözleri -bu durumda şaka yapılmaz ama- şaka gibi geliyor.

Ordunun her konuda “hükümetin kontrolünde” olduğunu anlatan veya “TSK Başbakanlığın sözünden çıkamaz, onun memurudur” anlamındaki sözlere ne oldu? Bu demektir ki terörü önleme, bitirme gibi konularda da asıl sorumluluk, kararlar Başbakanlığa aittir.

MGK’da; “Başkomutan Cumhurbaşkanı”nın da bulunduğu toplantıda alırlar radikal çözüm kararlarını, uygularlar ve AKP hükümeti iktidara geldiğinde nasıl “terör bitmiş durumda” idiyse, yine bitirirler. Her konuda olduğu gibi bunda da “tek kişilik projeler” yapıp terörle ilgili kararlara kimseleri karıştırmadıktan sonra sorumluyu başka yerde aramanın mantığı olabilir mi? Diğer bölgelerde jandarma karakollarına saldırı başlamışken her karakol baskınında “ihmal” mi aranacak?

MHP Genel Başkanı Bahçeli de bunu söylemiş zaten; “2002’de terörü bitme noktasında devralmışlardı. 8 yılda 800 şehit verildi. ‘Açılım’dan bu yana 125 şehit verdik. Terör cüret kazandı, etnik bölücülüğün önü açıldı” demiş.

Başbakan Erdoğan ise “açılım” ile “artan terör” arasında ilişki kurulmasına kızıyor ve “Ne alakası var, eskiden de terör sürüyordu, o zaman açılım mı vardı” diyor.

Ama “açılım”dan hemen sonra terör saldırılarının Güneydoğu’dan ve kırsal alandan çıkarılarak şehir merkezlerine ve tüm illere yayıldığını Başbakan’ın hatırlamaması ve gözardı etmesi mümkün değil.

BDP’lilerin ‘açılım’ ile verilen “taleplerinin gerçekleşmesi ümidi”ni kastederek “Artık savaş Güneydoğu’da kalmayacak, her yer cehenneme dönecek” benzeri sözleri, PKK lideri Öcalan’ın “31 Mayıs’a kadar size süre veriyorum” anlamındaki tehdidi de unutulamaz.

Kaldı ki BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız dünkü saldırıdan sonra açık açık “açılım”a vurgu yapmış:

“Başbakan ‘bedeli ne olursa olsun’ dedi ama gereğini yapmadı. Devlet açılımı mı, siyaset malzemesi mi? Projesi neyse topluma açıklamalı. Bu acılardan hepimiz sorumluyuz, kimse sorumluluktan kaçamaz” demiş.

Acılardan elbette “hepimiz” sorumlu değiliz, sadece “terör eşliğinde açılım olmayacağını” en baştan göremeyenler ve Türkiye’nin seçilmiş bir partisi olmasına rağmen demokrasi yerine terörü çözüm görerek devlete şantaj yapanlar sorumlu...

Bir milletvekili “istediklerimiz verilmezse ülke terörle cehenneme döner” diyebilir mi?

“Kürtlerin hakkını savunuyoruz” diye Türk-Kürt demeden asker analarını kan ağlatanların vicdanı hiç sızlamıyor mu acaba? Sızlamayanların bu ülke için iyi niyet beslediği düşünülebilir mi?

Hükümet Filistin’in, İran’ın hakkının peşine düşmeyi, Arap ülkelerinin çıkarlarını düşünmeyi, her gün dünyanın ayrı bir köşesine gezi yapmayı bırakıp verdiğimiz şehitlerde açılımın rolünün ne olduğunu ciddi şekilde ortaya koymak zorundadır.

Bir nokta daha var tabii; PKK’yla mücadele eden, hatta Apo’yu Türkiye’ye getiren tüm askerlerin cezaevine tıkıldığı bir dönemde “terörle mücadele hesabı”nı sadece Genelkurmay’a sormanın trajikomik yanı!

(Not: Böyle bir dönemde Arap ülkelerine vizesiz geçiş hakkı tanımak gibi parlak (!) bir fikrin rolünü de henüz bilmiyoruz.)



*****



Sıra Batum’a geldi


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bundan önce hiçbir yeni lidere yapılmayan yapılmış ve daha Kurultay konuşmasını yaparken bazı TV kanallarında o konuşmanın kıyasıya eleştirisi başlatılmıştı. Daha sonra da bu haksız ve benzeri görülmemiş tutum bir kesim tarafından sürdürüldü.

Önceden yıpratma mıdır, hızını kesmek midir, ona olan güveni, sevgiyi etkilemek midir niyet, orası bilinmez. Ama sıra Süheyl Batum’a gelmiş görünüyor.

Dün bir meslektaşımız gerilere dönmüş, onun Tayyip Erdoğan için “Seçime giremez, seçilse de milletvekili olamaz” dediğini hatırlatıyor ve yasalara karşı çıkıp o günlerde “Bu yasalar demokratik değildir” demeyişini eleştiriyordu.

Eleştirebilir tabii ama bunu şimdi siyasete de girmiş olan, ülkenin en iyi Anayasa hukukçularından birine sarkastik, küçültücü ifadelerle yapınca kasıt seziliyor doğal olarak... Ki işte bu, yazarın hedeflediği kadar küçümsenecek bir durumdur.

Evet, bugün artık bırakın yasaları “Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri”ni bile saymayan siyasetçi, hukukçu bolluğu var. Hatta “Anayasa Mahkemesi’ni yok saymayı” teklif edecek kadar hukuk dinlemez hukukçular var ama her hukukçu böyle davranmak zorunda mıdır? Mevcut Anayasa’da, Seçim Kanunu’nda, Siyasi Partiler Yasası’nda kesin hükümlerin bulunduğu bir konuda hukukçu o hükümleri hatırlatıyorsa bu kınanacak bir durum mudur?

Erdoğan; Anayasa’da ve diğer yasalardaki maddeler değiştirilerek, daha sonra YSK devreye sokulup Siirt seçimi iptal edilerek ve DTP’nin girmesi yasaklanarak, ona özel şartlar, özel gayretlerle oluşturularak milletvekili seçildi.

Onun için, bu durumda “mevcut yasalara göre olamaz” diyenleri suçlamak da hiç olamaz.

Batum şimdi de “Anayasa Mahkemesi üyelerini tek bir parti belirleyemez. Anayasa’yı tek bir parti değiştiremez” diyor. Çağdaş hukuka göre bunları söylerken, siyasi gücü elinde tutanlar hukuk falan dinlemeyip “Ben yaptım oldu” derlerse “Olmaz demiştin, bak oldu işte” diye suçlanacak mı?

Popülizmin ve çaktırmadan karalamanın sonu yok, vazgeçin bu ayaklardan!

DİĞER YENİ YAZILAR