Dün 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yeni bir siyasi oluşum için ikinci kez Mesut Yılmaz’la biraraya geldiğini duyduk. Ben her ne kadar merkez sağda Mesut Yılmaz’ın siyaset deneyimi ile bir parti içinde yararlı olabileceğine, eski hataları yapmayacağına, değiştiğine inanıyorsam da (Erbakan’la “adil düzen” kurma hevesiyle başlayan ve onunla tıpatıp aynı görüşü paylaşanların bile değişeceğine inanıyorsak buna çok daha fazla inanabiliriz) onun Demirel’i yeni bir oluşum için ikna etmesinden korkuyorum.
Bu nedenle ikinci buluşmayı -bu kez Hikmet Çetin’in de katılmasıyla- duyunca esaslı korktum. Neden korktum, çünkü Demirel’in başarılı cumhurbaşkanlığı dönemi, bugün hâlâ görüşlerinin, söylemlerinin büyük önem taşıması yanlış bir kararla tümüyle olumsuzluğa dönüşebilir.
Ayrıca bugün kararsız seçmenin ihtiyacı olan şey merkez sağın veya solun mevcuttaki bölünmüşlüğünü daha da arttırarak bir kez daha bölünmesi değil, toparlanması, güç birliği oluşturması ve halkın güveneceği bir büyük partinin ortaya çıkmasıdır.
Bu noktada, diğer partilerle birleşmeye baştan karşı çıkan DYP, ANAP ve solda CHP, Türkiye adına bence hata ve bencillik yapmaktadırlar. Ama aynı şekilde seçimde barajı geçecek sağ ve sol partilerin oyunu bölmek de -girişim iyi niyetle başlasa bile- sonucu tehlikeli bir bencillik olacaktır.
Bugün DYP rahatlıkla barajı geçecek kadar tekrar güçlenmiş görünüyor.
CHP, her ne kadar Baykal hedef alınarak uzun süredir yıpratılıyorsa ve o da kendisine puan kaybettiren inadını sürdürüyor, solu birleştirmek için özveride bulunmuyorsa da seçimde oy kaybı olsa bile barajı aşacak güçte...
Bu durumda diğer merkez sağ ve sol partilerin bu çatılar altında birleşmesi, Demirel ve deneyimli siyasilerin de katkıda bulunması, aracı/yardımcı olması, tekrar tekrar denemesi en makûl çözümdür. Türkiye’nin düştüğü çıkmazı görmelerine, geçen seçim tecrübesini yaşamalarına rağmen hâlâ “Küçük olsun, benim olsun. Yeter ki ben parti başkanı kalayım” anlayışıyla hayal kurmaya devam eden diğer partilerin yöneticileri büyük sorumluluk altındadır.
Şimdi bu tablo ortadayken ve düzeltilmesi gerekirken Sayın Demirel’in “yeni bir oluşum”a katılması engin siyaset deneyimiyle bağdaşmayan bir yanlış olacaktır.
Şu ana kadar partisini benimsemiş olan seçmen ve siyasetçinin yön değiştirmesi normal şartlarda olacak şey değildir. Denenmiş isimlere olan tepki açıkça görülmüşken kararsız seçmenin oyunu alacağını düşünmekte de en azından bir miktar hayal payı vardır.
Süleyman Demirel dün bu haber çıktıktan sonra “yeni bir oluşumda yer almayacağını, sadece görüş bildireceğini” açıklamış.
Bunu duyduğuma gerçekten sevindim. Keşke görüşlerini merkez sağı birleştirmek için bildirse!
Beyaz Saray kıyafetleri kimin buluşu?
Beyaz Saray ziyaretinde Emine Erdoğan, kızı Sümeyye ve Hayrünnisa Gül’ün fotoğraflarını gördünüz. Adeta en modern, en çağdaş Müslüman ülke olan ve bu nedenle diğerlerinin gıpta ettiği Türkiye değil de Yemen, Sudan veya Suudi Arabistan siyasetçilerinin eşleri gibi. Ya da Arap şeyhlerinin, prenslerinin aileleri gibi...
Yerlere kadar uzun etekler, boğazlı bluzlar, türbanlar... Haydi normal başörtüsü yerine sıkmabaş modasını çıkardınız, peki bu yerleri süpüren etekler nereden çıktı?
Hiç kimse ortaya dökülüp Seda Sayan misali “Ne var bunda, herkes yakışanı veya istediğini giysin” diye ahkâm kesmesin. Türkiye’yi, Türk kadınını temsil edenlerin dünyanın önüne -hele Bayan Bush, Robert de Niro gibi isimlerle olduğu için tüm dünya basınında yer alacak fotoğraflarda da- bu kadar zevksiz kıyafetlerle çıkmaya hakkı yoktur. Şimdi yalaka modacıları bekliyorum; çıkıp bunların “çok şık” olduğunu söylesinler.
Biz Arap Yarımadası’nda veya Afrika’da bir ülke değiliz. O nedenle de o ülkelerle karıştırılmamız büyük bir haksızlık olur.
“İnancımız gereği ‘saçımızı’ örtüyoruz” diyerek başörtüsü taksalar da kıyafetleri bal gibi diz altında normal etekler ve altından istiyorlarsa kalın çoraplar olabilir.
Aslına bakarsanız çok ciddi uluslararası ve ulusal sorunları görüşmek için yapılan bir diplomatik ziyarette eşlerin ne işi olduğunu sormak Türk milletinin hakkıdır.
Bu kadar sıkıntıyla boğuşan, 10 YTL’ye muhtaç üniversite öğrencilerinin yaşadığı bir toplum dururken ekstra masraflarla son derece gereksiz bir “eşler grubu” oluşturmanın hiçbir anlamı olamaz.
Yarın Sümeyye’nin orada ne işi olduğunu tartışalım.

