Aynaya bakıyorum son günlerde,
“Allah Allah...” diyorum içimden;
- “Bu mangalda kül bırakmayan, demokrasi mağduru ızdırap yüklü adamlar, benim tanıdığım adamlar mıdır acaba?..”
Hani yıllardır “medyanın bütün, altın köşelerine onlar doluşmuşlardı...”
Söyledikleri her söz, yumurtladıkları her inci, bir gülle ağırlığı taşıyordu...
“Demokrat” olan onlardı...
“Liberal” olan onlar...
Faşizme karşı olan onlar...
İleri demokrat, global teknokrat, barış havarisi birer güvercindi her bir üstat...
Türkiye’yi onlar bize anlatıyor, karşılığında da demokrasi ve liberalizm çerçevesinde onlar “medyanın altın köşelerine yerleşiyordu...”
Gözüm varsa gözüm çıksın...
Tam on yıl böyle devam etti dile kolay!..
Gazetelerin birinden diğerine okkalı transferler yaptılar...
Onların hakkıydı ya her şey!..
Televizyonlarda star-yorumcu olarak büyük transferler yaptılar, entelektüel fikirlerinden mahrum bırakmadılar bizleri...
Televizyonda yorumculuğun böylesine para getirdiği bir düzeni elleriyle kurdular, elleriyle beslediler, kağıttan kuleler inşa ettiler...
Rejimin, düzenin, hayatın son on yıldaki bütün parsasını onlar topladılar...
Hem maddi hem manevi... Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarındaydı...
Oysa siyasi fikir satarak “büyük paralar kazanmak” hiçbir ekonomiye uymazdı...
Hiçbir fikir, “o kadar pahalı değildi televizyon ve medya dünyasında...”
Karşılığı yoktu...
Ratingi yoktu...
Reklamı yoktu...
Ratingi, reklamı, karşılığı olmadığı için ekonomik getirisi de sınırlıydı...
Fakat her ne hikmetse, ekonominin bu temel kuralları onlara işlemedi...
Ekonomik getirisi olmayan “süslü liberal fikirlerini! sattıkları programlar” büyük paralarla sübvanse edildiler...
On yıl bitti...
Dünyanın değişik merkezlerinde bir de baktık bir şeyler oldu...
Sanki işaret fişekleri atıldı bir yerlerden...
Arkadaşlar her ne hikmetse bir anda toptan değiştiler...
Neden değiştiler?..
Nasıl değiştiler?..
Kim onlara ‘değişin’ dedi?..
Kim ve hangi mihraklar her şey aynen devam ederken “haydi artık değişiyoruz” dedi?..
Kim onlara ‘hayatı bundan böyle tersten okuyacaksınız’ dedi?..
Nasıl bir dünyaydı bu?..
Nasıl bir algı yönetimiydi?..
Nasıl olup da aynı adamı, bir gün dünyanın en demokrat adamı, sonra da “diktatör” olarak tanımlayabiliyorlardı?..
Dünle bugün arasında ne fark vardı ki?..
Onlar hangi çıkarlara göre, bugüne kadar her şeyi “beyaz” gösteriyorlardı...
Bugün hangi çıkarlara göre her şeyi “kapkara” gösteriyorlar?..
Üstelik şimdi onlar mağdur oluverdiler...
On yıldır sessiz köşesinde oturanlar ise ayıplı...
Onlar “demokrasi kahramanı” şimdi...
Onlar “medya mağduru...”
Onlar “gazetecilik mesleği elinden alınan muzdaripler...”
Bir düzen bu kadar sahtekarca değiştirilip, el altından yalan ve yanlış dizayn edilebilir mi?..
Arkadaş bana söylesenize ne değişti de siz böyle değişiverdiniz aniden?..
Tayyip Erdoğan eskiden “Gezi Parkı’nda gençler sevişsin” mi diyordu da, şimdi “Olmaz sevişmeyin ben oraya AVM yapacağım” diyor..
Tayyip Erdoğan “Her yerde tıksırıncaya kadar içebilirsiniz... Bir kadeh de benim için kaldırın” mı diyordu da, şimdi “Olmaz içmeyin... Alkollü araba kullanmayın...” diyor...
Erdoğan “İskoç viskisini mi milli içki” kontenjanına almıştı da, “ayran milli içkimiz değince ayranınız kabardı?..”
Size ne oldu arkadaş bana bir meramınızı anlatsanıza...
Gerçek şu;
Ne Tayyip Erdoğan ne de AKP değişti...
İlk günlerde neyse, bugünlerde de o... Arasında bir fark yok...
Dün ne söylüyorduysa, ne icraat yapıyorduysa bugün de aynısını yapıyor...
2002 yılında ne kadar demokrattıysa, bugün de o kadar demokrat...
O gün ne kadar “otokrattıysa” bugün de o kadar otokrat...
Değişen Tayyip Erdoğan değil, AKP hiç değil...
Değişen 10 yıldır konuşan ve bir yerlerden işaret alanlar...
Onları konuşturan mihraklar!!! strateji değiştirdiler...
Dışardan beslendiklerinden, “koro” değişiverdi aniden...
Düne kadar “demokrat” dediklerinden şimdi “diktatör” yaratacaklar!..
Bu arada kendilerini de ustaca “mağdur ve demokrasi kahramanı” gösterecekler...
Dünle, bugün arasında Tayyip Erdoğan açısından tek bir fark var...
Güneydoğu’ya silah bıraktıran barış süreci...
Çocukların akan kanı ve siyasetin ötesindeki bir konu bu...
Onun dışında Tayyip Erdoğan da ilk günkü Tayyip Erdoğan... AKP de ilk günkü AKP...
Dün karşıysan bugün de karşı olursun...
Yok dün yanındaysan bugün de yanında olacaksın...
Değişen o değil...
Sensin çünkü...
Tavrını tertemiz kalbin, inancın ve doğru bildiğini düşünen beyninin rotası tayin ediyorsa eğer, böyle yaparsın...
Yok eğer “dış mihraklardan besleniyorsan...”
Başka işaretlerden, tavır ve düşünce değiştiriyorsan...
Parsayı toplayıp yeterince kübü doldurduysan...
Ve sırada yeni maceralara yelken açmayı hassas çıkarların açısından doğru bulmaktaysan...
Koroya katılıp dün “beyaz” dediğine, bugün kara bir istibdat diyebilirsin...
Hatta on yıllık sefahat ve refahtan sonra şimdi de “demokrasi mağduru bile” saydırabilirsin kendini...
Mesleği elinden alınmış bir “demokrasi mağduru...”
Durum müsait nasılsa... Algı rüzgarını estirenler, şimdi böyle estirecekler belli oldu...
Kararlarınızın ve tavırlarınızın Türkiye’deki demokrasiyle zerrece bir ilgisi yok biliyorum...
Bombalanıp havaya uçurulan kapılar ve Filistin ablukasıyla ilgisi var farkındayım bu hassas değişikliğin...
Merakıma mucip olan konu şu;
Bu hassas dönüşünüzde Güneydoğu’da silah bıraktıran barışın da bir etkisi var mıdır acaba?..
Kulağıma fısıldayın yeter...
Merak etmeyin söylemeyeceğim kimseciklere...
NAMUS...
AKP’ye on yıl içinde hiç oy vermedim...
AKP’ye önümüzdeki seçimde de oy vermeyeceğim...
Bu dönem zarfında, şu anda atıp tutan “demokrasi mağduru, medya sansürü muzdaribi” arkadaşlar gibi, televizyonlarda ısmarlama programlarda boy göstermedim...
Bu memlekette televizyonculuk mesleğini en iyi bilen iki üç kişiden biri olmama karşın, bu son on yılda hobilerim dışında neredeyse hiçbir yerde görünmedim...
Yedi yıldır Vatan gazetesinde yazıyorum... Bu gazeteye girmemin iktidarlarla, muhalefetlerle bir ilgisi yok...
O dönemdeki sahibi istedi benden yazmamı...
Laikliğe inanıyorum...
Cumhuriyet’e inanıyorum...
Atatürk’ü seviyorum...
Demokrasiye inanıyorum...
Demokrasiyle ilgili endişelerimi rezerv tutuyorum...
Fakat bir iktidarın demokratik olmayan yöntemlerle düşürülmesine karşı çıkıyorum...
Bugün mahkeme sürecinde olduğu için konuşmak istemiyorum...
Ancak sanılanın ya da “sandırılanın aksine” geçmişte de hiçbir hükümetin demokrasi dışı yollarla düşürülmesine sıcak bakmadım...
Laiklik gibi hassasiyetleri sonuna kadar dile getirmenin yanında oldum...
Ancak rahmetli Erbakan ile Çiller‘in kurduğu hükümet de dahil kimsenin sandıksız düşürülmesini içime sindiremedim...
Bugün de farklı opsiyonlarla “düşürülme işlerinden” haz etmemekteyim...
Ben ne bu iktidar kalsa, ne de başkası gelse, iktidarlara bağlı iş yapmam...
Bana kişisel ve mesleki olarak hiçbir yararı yok... Bu ülkede önce sandık, sonra da çoğulcu demokrasinin gerçekleşmesini ve büyütmekte olduğum yavrularımın gerçek ve çağdaş bir demokraside yaşamalarını arzu ediyorum...
Müslüman coğrafyalarını değiştirmeden... Böyle davranmaya “namuslu davranmak” diyorum...