“Erkek hikmetle, kadın kudretle yaratıldı...”

Haberin Devamı

“Samimiyet edep sınırlarını aştığında laubalilik olur...

***


Düşündüğünün ve hissettiğinin zıddı davranışlarının adı ‘riyakarlık’tır...

***


Seni sevdiklerini söyleyenler; yolunda mı yürüyorlar, yollarında mı?..

***


İsa; kendini satacak olanı son lokmaya kadar yanından uzaklaştırmadı... Niye?..

Senaryoyu ‘OKU’muştu da ondan!..

***


Yaşamın başında değil; sonunda kimlerle berabersin?..

***


Bilincin hızını duydun mu hiç?..

***


Bilincin hızında sıçramalar yapamıyorsan, safralarını at!..

***


Dün var olan bugün yok!..

Bugünkü de belki yarın olmayacak!..

Daha ne kadar yarın seninle olmayacak şeyler peşinde koşarak ömrünü harcayacaksın?..

***


Bilmek asla arınmak için yeterli değildir...

***


Hitabı; kalemden değil, sahibinden almaya çalış...

***


Azaptan kurtulup, ebedi saadete gitmek istiyorsan, verileri değerlendir...

***


Yaşam ders almak içindir... Üzülmek için değil...

***


Kimi kavga etmede; kimi seyir etmede!..

***


Cehennemini;

Şartlanmalarınla, duygularınla ve ellerinle tutuşturmakta olduğunun farkında mısın?..

***


Akıllı isen; yarınlarda değer vermeyeceğin şeyin peşinde koşarak tükenme...

***


İki kere ikinin beş mi-yedi mi ettiğini tartışanlarla vaktini harcama...

***


Neye göre yaşıyorsun?.. Neye kavuşmayı umuyorsun?..

***


Varlığındaki duygular biyo-kimyanın programlanmış halidir!..

***


Kozmik ışınların, genetiğin ve biyo-kimyanın tahakkümündeyken, hangi özgür iradeden söz edebiliyorsun?..

***


Soru sormanın edebi, soruda objektif olmaktır...

***


Objektif bakmadıkça gerçeği göremezsin;

Şartlanmalardan arınmadıkça ise, objektif bakamazsın...

***


Dışarıda kaldırabileceğin bir perde mevcut değil...

Basiretini körleştiren değer yargılarından kurtul... İlimle bak...

***


Dün çalışmasını yapmadığın şey için, yarın umutlanma...

***


Evrenin aslı ve tamamı gerçekte tümüyle ‘TEK bir BİLİNÇ’ten başka bir şey değildir...

Ve senin de bu bilincin dışında asla bir varlığın mevcut değildir...

Öyle ise bu boyutta kendini tanımaya çalış...

***


Cehennemin manevi ateşi, bilincindeki sahiplik düşüncesidir...

Ki o ateşin yakılışı dünyada başlar...

***


İnsan için en büyük fitne;

Bir şeylere sahip olduğu zannıdır...

Yarın terk edeceğin şeylerin, nasıl sahibi olduğunu sanırsın ki?..

***


Suçlama; kendini ara...

Müspet ve menfiyi de davet eden sensin...

***


Ya ilmini bil!..

Ya haddini...

***


Güvenilirliğini yitirmemeye bak...

Zira bir daha asla ele geçiremezsin...

***


Seni bir kere kandıranın bir daha kandıramayacağını sanıyorsan, bil ki yanıldın!..

***


Cahilin efendisi olacağına...

Arifin kölesi ol; daha iyi...

***


Bir zamanlar sanırdım ki, karşımdaki bazıları beni sever...

Fark ettirdi ki sevilen kendisiymiş!..

***


Edep haddini bilmektir...

***


Edep hakkını vermektir...

***


Sır tutamayana sır verilmez...

***


Sessizliğin gücünün farkında mısın?..

***


Geri adım atmasını bilmeyenler, ilerleyemezler...

***


Nankörlük insanların en belirgin özelliğidir...

***


Kaybeden aldatandır; aldatılan değil...

***


Verilmiş nimeti değerlendirmek fazlasını getirir...

***


Erkek hikmetle, kadın kudretle yaratıldı...

(Ahmed Hulusi Dosttan Dosta)

*****


AZ ÇOKTUR!..

Özyeğin Üniversitesi söyleşisi öğrencilerin bir kısmı derste olduğu için elli kişiyle başladı...

Söyleşinin ortalarına doğru, bütün bir forum alanı, yüzlerce öğrenciyle tıklım tıklım dolu hale gelmişti.

Hocaların dediğine göre, “konuşmayı duyan geliyordu...”

Benim haber bültenlerinin ilk zamanlardaki haline benziyordu üniversite söyleşisi...

***


İlk haber bülteni yaptığım günlerde SHOW TV’nin o zamanki durumundan dolayı “programları ilk dakikalarda göreceli olarak az kişi izlerdi...”

Programın ilerleyen dakikalarında, her geçen saniye izleyici sayısı geometrik artışla, inanılmaz bir grafikle artardı...

On beş dakikalık dilimlerde 4 ratingle başlayan program, ikinci onbeş dakikada 7 ratinge, üçüncü onbeş dakikalık dilimde 10 ratinge ve dördüncü onbeş dakikada 14 ratinge fırlardı...

Alışkındım, az izleyiciyle başlayıp, giderek patlayan istatistiklerle programı bitirmeye...

***


Uzun zamandır yazılı basın ve televizyon röportajlarından kaçıyor, hiçbir yerde görünmemeye özen gösteriyordum...

Bunun sonucu üzerimdeki “kamuoyu merakı” gittikçe azalmış ben de ailem ve yakınlarımla daha huzurlu bir hayat sürmeye başlamıştım...

Ayrıca, köşe yazılarının, televizyon programlarına göre daha az görünen okuyucularıyla kurduğum yoğun ilişki, daha kaliteli bir iletişim sağlıyordu...

***


“Az çoktu”; bunu öğrenmiştim...

- “Televizyon haberlerine dönecek misiniz?..” diye sorduklarında öğrenciler şöyle cevap verdim:

- “Hayır... Ben azın çok olduğunun farkındayım... Bunu değiştirmek istemiyorum...”

Salonun söyleşinin devamında tıklım tıklım dolup, öğrencilerin ayakta izlemeye başlaması konusuna gelince...

Bir nostaljinin geçmişte kalmış enstantanelerinden oluşan bir dejavu gibiydi...

Hepsi hepsi bu...

Biliyordum ki aslında “az olan çok’tur...”

*****


GENCECİK ÇOCUKLARIN ‘CAN’LARI...

Üç seçimin arka arkaya geleceği bir döneme giriyor Türkiye...

Sıcak siyaset, böyle günlerde kemik seslerinin geldiği çok ağır hesaplaşmalardan geçiyor...

Ulusal ve uluslararası tüm güçler, bütün maharetlerini sergiliyorlar, sandığı etkilemek ve algıyı değiştirebilmek ve yönetebilmek için...

***


Elbette rüşvet, yolsuzluk ve skandallar ortaya dökülecek, siyaset birbirini alt etmek için ‘demokrasi içinde her vuruşu birbirine yapmayı deneyecek...’

Bir tek konu, üç seçim boyunca bu olayın dışında tutulmalı...

30 yıllık savaş, Türkiye’de 80 bin canın gitmesine neden oldu...

Bu savaş onbinlerce vatan evladını annelerinin babaların bağrından söküp aldı, kara toprağa mahkum etti...

***


Güneydoğu’daki savaşı durdurabilmek için, çok uğraştık...

Hiç olmazsa bir süredir yeni canlar yitip gitmiyor, gençler ölmüyor, hayata veda etmiyor...

Korkunç savaşın kanlı yüzü görünmüyor...

Son günlerde PKK’yı ve bölgeyi hareketlendirecek planlar arka arkaya yürürlüğe sokuluyor...

Bu planların sonunda, ‘kan’ yeniden hortlarsa, bunun vebali ağır çok ağır olur...

Siyaset “insanların hayatları, gencecik çocukların canları üzerinden yapılmaz...”

***


Özyeğin Üniversitesi’nde öğrenciler bana “barış sürecinin ne olacağını” da sordular...

Onlara şöyle dedim:

- “Hiçbir şey size, yeni yeni gençlerin ölümlerinin haklı gerekçesi olarak görünmesin... Giden canın telafisi yok...

Canın gitmesini mazur gören hiçbir politika olmaz... Tek bir devlet ve ülke içinde olmamız ve yaşayabilmemiz kaydıyla...

Bu söylediğim siyasi bir şey değil...

Evren ‘gençlerin, insanların binlercesinin öldüğü bir sistemi’ kabul etmez...

Hiçbir zaman ‘bu haksız savaşın’ yanında yer almayın...”

Alanlar için de şunu söyleyebilirim...

Bunun vebali sizi terk etmez...

DİĞER YENİ YAZILAR