Sözler ağızdan çıkana kadar siz onlara hakimsinizdir... demişti bir dostum,
“Ağızdan çıktıktan sonra artık onlar size hakim olur...”
Ne doğru ve ne bilgece bir söz...
Fatih Terim, “ben ders almam, ders veririm” sözünü çok düşünerek mi etti bilinmez, ama o sözün yarattığı etkiye artık Fatih Terim hakim değil...
Söz bir kez ağızdan çıktıktan sonra Fatih Terim’i de Türkiye’yi de etkisi altına aldı...
O sözün sonrasında Fatih Terim Macaristan galibiyeti alarak rahatladığını düşünse de Moldova ve Yunanistan maçlarındaki kayıplar, sözü yeniden bunaltıcı etkisiyle gündeme oturttu...
Yunanistan maçının daha 5. dakikasında çevremde konuştuğum insanlar, “Türkiye’nin değil, Yunanistan’ın maçı kazanmasını istiyorlardı...”
Çünkü Fatih Terim’in “ben ders almam, ders veririm” şeklindeki sözleri sinir uçlarına dokunmuştu...
Sanki Türkiye’nin yenilmesini ve Fatih Terim’in de gitmesini istiyorlardı...
Bir Yunanistan maçında, bir Türk seyircisinin, “İçten içe maçı kaybetmemizi ve Fatih Terim’in gitmesini” istemesindeki “ruhsuzluk” stada da, sahaya da yansıdı...
Esasen “ruhsuzluk” sadece futbolcularda değil, Türk Milli Takımı konusunda tüm toplumda var...
Toplum Milli Takım konusunda ruhsuz olmasa, Milli Takım da ruhsuz olmayacak...
Kimse inanmıyor, kimse heyecanlanmıyor, kimse gerçekten kazanıp da finallere gitmek istemiyor...
Çünkü gıcık kaptıkları isimler var, Milli Takım’da ya da onun başında...
Bazıları Hakan Şükür’ü sevmiyor ve istemiyor...
Onu Fetullahçı ve şeriatçı buluyor...
İçten içe takımda “Şeriat propagandası yaptığını” düşünüyor...
Hakan Şükür’ün oynadığı takımın galip gelmesini esasen içinden istemiyor...
Fatih Terim’i sevmeyenler ya da ona gıcık kapanlar da var ve sayıları az değil bu toplumda...
Onlar da esasen Fatih Terim’e ifrit olma yüzünden Milli Takım’ın galip gelmesini istemiyor içten içe...
Hatta mağlup olup teknik kadro zor durumda kalınca, içten içe mutlu oluyor...
Hıncını çıkartıyor kendince gıcık olduklarından...
Bir kısım Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un gitmesini istiyor ve Ulusoy’a duyduğu gıcıktan, Milli Takım’ın başarısına tilt oluyor...
Türkiye son aylarda, birbirini düşman olarak gören insanların hızla karşı kamptakilere karşı cepheleştiği, bir ülke olmaya doğru gidiyor...
Ben bu kamplaşmayı Türkiye’de 1978 yılında yaşamıştım...
Milliyetçi Cephe ve solcular şeklinde beliren bu cepheleşmenin yarattığı kan gölü bir yana, aynı milletin insanları iki ayrı kampta birbirlerini açık düşman ilan ettiler...
Türkiye siyasi olarak şimdi de hızla “laik İslamcı” cepheleşmesine gidiyor...
Ağır cepheleşme psikolojisini “demokratik tartışma ve polemik” zanneden “dantel demokrat arkadaşlara” hatırlatmak isterim ki durum gerçekten vahimdir...
Milli Takım’ın kendisindeki ve arkasındaki ruhun kaybolmasındaki vehamet, onların sanal olarak yaşadıkları cennetin çok uzaklarındadır...
Tek yürek olmaktan vazgeçtik, Türkiye birbirini düşman olarak görmeye başlayan insanlardan oluşmaktadır artık...
Bu “ruhsuz enerji” , kazanmaya dönük bir sinerjiye dönüşmeyecekti elbet...
Yunanistan’ın kazanmasından içten içe zevk alan insanlarla doludur artık Türkiye...
Bu yolla gıcık kaptıkları insanların cezalandırılacağını düşünüyorlar...
Sadece takım değil, Türkiye’de desteleyecek ruh kalmıyor o Milli Takım’ı...
“Ders almanın ve ders vermenin çok ötesine” geçti olaylar...
Benim 18-19 yaşlarında yaşadığım o cepheleşme yıllarında, insanlar için için başka diyarlara gitmek, başka ülkelerde yaşamak isterlerdi...
O ruh bir kere kaybolmaya görsün, geri getirmek çok zordur...
Milli Takım’daki bölünmeler, gıcıklaşmalar, omuz atmalar, tilt olmalar, futbolla sınırlı değil artık...
Bu toplum “ruhunu” kaybediyor, farkında değil insanlık!..

