Haberin Devamı
Gazeteci Ahmet Şık bir kitap yazıyor...
Bu kitabı tek başına mı yoksa Soner Yalçın veya bir başkasının yardımıyla mı yazdığı bilinmiyor...
Soner Yalçın “Ergenekon örgütü üyesi olması iddiasıyla” tutuklanıyor...
O tutuklandıktan sonra, onun talimatlarıyla “bu kitabı yazdığı, kitapta onun direktifleri doğrultusunda değişiklikler ve eklemeler yaptığı” iddia edilerek Ahmet Şık da tutuklanıyor...
Dün de esasen bu yazılanların “bir kitap” olmadığı, suç örgütünü övmeye, olayları çarpıtmaya dönük, henüz
yayınlanmamış bir “örgütsel doküman” olduğu söyleniyor...
Ergenekon savcısının elindeki bütün kanıtları bilmiyorum...
Mahkemenin kararına neden olacak gelişmeleri de tam bilmiyorum...
Kamuoyu da bilmiyor...
Bu olayda “kafama oturmayan” noktalar var...
Kamuoyunda da benim gibi bir sürü kişinin kafasına oturmadığını biliyorum...
Şöyle ki;
Diyelim ki Ahmet Şık, kitabı Soner Yalçın’ın eleştirileri, önerileri, hatta istekleriyle yazıyordu...
Bir insanın, o sırada hakkında herhangi bir suçlama bulunmayan tamamen özgür bir kişinin telkinleriyle, istekleriyle, eleştirileriyle ve hatta yönlendirmeleriyle hareket etmesi “suç mudur?..”
Ahmet Şık nereden bilecek Soner Yalçın’ın bir örgütün üyesi olduğunu?..
Alnında mı yazıyor bu Soner’in?..
Daha da ileri gidelim...
Soner Yalçın’ın örgüt üyesi olduğuna dair kesin bir hüküm var mı?..
O da yok...
Örgüt üyesi olduğu iddia edilen Soner Yalçın, Ahmet Şık’ın yazdığı kitaba diyelim ki eklemeler yapıyor, yönlendirmelerde veya telkinlerde bulunuyor...
Ergenekon örgütünün varlığı mahkeme kararıyla sabitleşmemiş...
Soner Yalçın’ın Ergenekon üyeliği suçu sabitleşmemiş...
İki sabitleşmeyen iddianın sonundaki adamın telkinleriyle, “yayınevine verilen kitap, kitap değil örgütsel doküman” olarak adlandırılıyor ve suç unsuru muamelesi görüyor...
Ergenekon olayı ciddi bir olay...
Suçlar sabitleşmemiş olsa da ciddi bir olay...
Ancak örgütsel bir suçu sabitleştirmenin yolu, “para ilişkisi”, “resmi talimat ilişkisi”, “hücre yapısı krokisi”, “gizli faaliyet belgesi” gibi dokümanlar gerekmez mi?..
Biran için dursak ve şöyle düşünsek?..
Bu insanların hiçbir örgütsel bağı ya yoksa...
Sırf bir kitabı yazarken, kendisi gibi muhalif düşünen bir meslektaşından yardım almışsa...
Bu olaylar kesinkes olmamıştır demiyorum...
Bu olayların olduğuna dair “kesin kanıtları” görmüyorum...
Kesin kanıtları görmediğim durumlarda, insanları hemen “gizli örgüt dokümanı yazmaktan” suçlamayı kafama oturtamıyorum...
“Suç örgütünü övmek...” lafı da kafama oturmuyor...
Bir kere bu örgütün “suç örgütü olduğu” mahkemece kesinleşmedi ki, övmek suç olsun...
Bana birisi şu soruma cevap verebilir mi?..
Ben mesleğimde her işbirliği yaptığım kişiden “hiçbir örgüte üye olmadığına dair kafa kağıdı mı istemeliyim?..”
Bana örgüt üyesi olsa bile, kafa kağıdını hangi aklı evvel verir?..
Ben kimin ne olduğunu nasıl anlayacağım?..
Kanun mahkemelerin yıllarca veremediği bir hükmü benden sıradan bir yaşam içinde nasıl vermemi bekliyor?..
Ben hakim miyim, savcı mıyım, her gördüğüm adamın örgüt seceresini çıkartayım?..
Bu sorulara net yanıtlar alamıyorum ve maalesef benim vicdanım bir türlü tam rahat etmiyor...
SEVGİLİ AHMET HAKAN,
Sevgili Ahmet Hakan,
Küfür etmen, hakaret etmen ne ayıp...
Sana sorduğum trafik kazası ve dalak aldırıp “çürük” çıkma sorusu önemli bir soru...
Öyle “Bende beyin var” gibi laflarla geçiştirilecek bir konu değil bu...
Çünkü tam o günlerde trafik kazası geçiriyorsun...
Sonra bu ilginç trafik kazasından sonra dalağını aldırıyorsun...
Sonunda askerden “çürük”e çıkıyorsun...
Olayın bağlantılı kişileri arasında Ergenekon davasından sanık ve kaçak olanlar var...
Bu öyle “bende beyin var” diye geçiştirilecek basitinden bir hadise değil...
Niye mi önemli?..
Şundan;
Senin yazılarında; kime ne zaman ve niye çakacağın, hangi adamlarla al takke ver külah ilişkiler kuracağın, kimin suyuna gideceğin, kimin etkisini üzerinde ağır şekilde hissedeceğin durumlara baktığımda, acaba diyorum bu “dalak aldırma ve çürük çıkma” işiyle yazılar arasında bir bağ var mı?..
Sevgili Ahmet Hakan,
Hakaret ederek konuyu sulandırmaya çalışma...
Eğer bir yazarın geçmişinde “müphem” noktalar varsa, geleceği bu “müphem” noktaların “gölgesi” altında yürür...
Yeterince zeki ve kurnaz bir beynin olduğu kuşkusuz...
Ancak soru o değil?..
Dalağın var mı dalağın?..
MEDİTASYON YAPIYOR MUSUNUZ?..
Metin (Çınaroğlu) kardeşim, “Abi meditasyon yapıyor musun” dedi...
“Hayır” dedim, “her gün onunla uğraşabilir miyim bilmiyorum...”
Geçenlerde size bahsettiğim konuyu çalışıyoruz aslında onunla...
NLP tekniklerini...
Arada “cin” gibi bu soruyu da takıverdi...
Hindistan’dan gelen hiçbir anlamı olmayan bir kelime veriyor size...
O kelime, sizin meditasyona girişinizin anahtar kelimesi oluyor...
Önce burnun sağ tarafından nefes alıp, sol tarafından vererek, sonra sol taraftan alıp, sağ taraftaki delikten vererek, beynin sağ ve sol tarafları arasında uyumu ve dengeyi sağlıyorsunuz...
Bunu beş dakika kadar yaptıktan sonra hafif bir trans haline giriyorsunuz zaten... (Burada trans doğru bir kelime değil, ancak siz rahat anlayın diye böyle yazdım...)
Arkasından o kelimeye odaklanarak, beyninizde 15-20 dakika boyunca hiçbir şey ama hiçbir şey düşünmeyen hale getiriyorsunuz kendinizi...
Bütün düşüncelerden uzaklaşıyorsunuz...
Pek kolay bir şey değil, ancak bütün düşünceleri attığınızda beyninizden, müthiş bir huzura kavuşuyorsunuz...
Beynin “Teta”yla, “Delta” arasındaki bir yerinde, aklınıza “çöp bir düşünce” geldi mi, “Mantra” ismi verilen sihirli sözcükle, yeniden düşüncesizliğe konsantre oluyorsunuz...
Yirmi dakika sonra oturduğunuz yerden kalkıyorsunuz...
Arada bir saate bakabilirsiniz, çünkü esasen tam uyku halinde değilsiniz...
Ancak beyniniz o kadar rahatlıyor ki, öyle kolay kolay kalkmak da istemiyorsunuz...
“Sabah akşam her gün iki kez biraz fazla değil mi?..” diyecek oldum...
Metin yanıtladı:
“Şart değil abi... Meditasyon dediğimiz çiçekleri sulamak gibi bir şey...”
Uyanığa bak “Oğlum” dedim, “çiçekler sulanmazsa ölür...”
Zeki zeki yüzüme bakıyor ve gülüyor...
Meditasyona başladım bile...
Senin için de sordum Ahmet Hakan...
Dalaksızlar ve dalaksızlıktan “çürük”e çıkanlar da girebiliyor meditasyona...
Senin “Mantra”nı (sihirli sözcük) bilmiyorum...
“Kayıp dalak” olabilir!..