Bir ilk, bir yeni heyecan ve ‘aşk’ hep daim olan

Haberin Devamı

İlkler çok değişik duygularla beklenir, çok farklı hislerle yaşanır. Kimi; korkularak, kimi; heyecanlanarak, kimiyse tatlı ürküntü veren bir endişeyle karşılanır. Hangisi olursa olsun, o ilk’i karşılamaya hazırlanırken bu duygular öylesine yoğun yaşanır ki, yaşandıktan sonrası için bir şey düşünmeye fırsat olmaz. Ben şu aralar 9 Şubat akşamı ilk’ini yaşayacağım bir hoşluğun heyecanı içindeyim. Trump’da, sevgili Anjelika Akbar’ın piyanoda yorumları ve kendi besteleri eşliğinde, Hakan Aysev’in güçlü tenor sesiyle sunacakları ‘Aşk Şarkıları’nın hikâyecisi olacağım. Aşka çok inanan ve aşkla yaşayan bir sanatçı ve bir kadın olarak aşkı yazdığım, anlattığım çok oldu. Bazen bir okurumun, bazen bir dostumun sır sorularına cevap verdiğim baş başa konuşmalarım da oldu. Kalabalıklar önünde paylaştıklarım da. Ama ilk kez canlı müzikle buluşacak aşk sözcüklerim. Hem de iki büyük, önemli müzik insanının yorumlarıyla...

İçim içime sığmıyor. Konser için seçilen melodiler, aryalar, ilâhi ve türküler tarihin değişik dönemlerinden ve coğrafyalarından aşk’ı anlatıyor. Aslında işim kolay değil, biliyorum. Zaten notalarla anlatılmış bu muhteşem duyguyu bir de sözlü yorumlamak ve özünü bozmadan içine kendimi katmak, üstelik anlamını kaybetmeden bunu sınırlı bir zaman dilimine sığdırarak anlatabilmek, söylenecek sözcüklerin sayısıyla orantılanamayacak bir his yoğunluğu... Ama korkmuyorum, endişelenmiyorum. Tam aksine, ilk defa böylesine bir şölenle sunacağım ‘aşk’ anlatımını kendi kendimle yarış olarak görüyor ve yüreğimi titretecek kadar heyecanlanıyorum. Çok insan bunu daha evvel yapmıştır. Önemsenecek bir şey gibi görünmeyebilir. Ancak, ilk defa ben anlatacağım için bana önemli... Çünkü benim yüreğimden, benim duygularımla, sözcüklerimle anlatılacak.

Özel olmalı. Özel olması için tüm yüreğimi koyacağım ortaya.


Notalardan örülmüş bir kor ateş: Anjelika Akbar

Geçen sene kendisiyle gerçekleştirdiğim ve sizlerle paylaştığım röportajın başlığını böyle atmıştım. “O, parmaklarını suya değdirdiği zaman dahi melodi duyuyorsunuz. Dudaklarını kıpırdatmasa dahi yüreğinden geçenleri okuyorsunuz. Gözlerinin renkli menevişlerinde yaşamı, vâr oluşun ışıltılarını izliyorsunuz. O, konuşmadan konuşabilen, sessizliğin sesini duyabilen, hiç yazılmamış, hiç çalınmamış notaları cennetten indiren mucizelerden biri… O, Anjelika Akbar… “ demiştim.

Hangi mevsim olursa olsun, Anjelika konuşurken baharı müjdeler sesi. Piyanosunun tuşlarında, ılık baharlar eser parmaklarının ucunda. Gözlerinde bahar çiçekleri demetlenir hep. Hem müziğe, hem sözlere duyarlıdır. Onun için konserinin hikâyecisi olarak beni seçmesi kelimelerle yaşadığım köşe kapmacanın, duygularla yaşadığım saklambacın onun gözündeki önemini bana bir kez daha anlatması açısından çok önemli ve keyif verici.

İkimiz de notalarda renk görüp, renklerden müzik duyanlardanız. Yani, o çok olmayan şanslılardanız ve bu sebepten her ikimiz de yüce Yaradan’a şükran duyuyoruz.

Anjelika denizi ilk kez Aivazovsky’nin tablosunda görmüştür. Ben ise denizlerle büyümeme rağmen, dedemin hasret öldüğü ana vatanı, baba toprakları Kırım kıyılarını ilk yine Aivazovsky’nin şiirsel bir tablosunda keşfetmişimdir. Bu ressamı ikimizin de farklı sebeplerle bu kadar sevmesi de sadece bir tesadüf olabilir ama bizi müziğin ve sözlerin dışında bir başka şiirsellikte bir araya getirmesi açısından önemlidir. Onun ödülü; müziğini dinleyenlerinin, benimse; okurlarımın gözlerine getirdiği duygu yaşları ve gönlüne dokunduklarımızın bizi sarmalamasıdır.

9 Şubat akşamı, benim tasvirimle “Notalardan örülmüş bir kor ateş”; Anjelika Akbar, müzik otoritelerinin “Türkiye’nin Pavarotti’si” dediği Hakan Aysev ve okurlarının “Aşkın destanını yazdı, destansı aşklar yaşadı” diye yorumladığı ben, AŞK’ı yorumlayacağız bir kez daha ...

DİĞER YENİ YAZILAR