Geçtiğimiz sene tanıdım Evrim’i. Kanada’da yaşamış, araştırmalarını göçmen ve mülteci kadınlar üzerine yapmış çiçeği burnunda bir antropologdu. Gencecik yaşına rağmen ağır bir yükün altına girmeye hazırdı, üstelik ‘Hayata Dokun’un da kurucusuydu. Hayata Dokun, şiddet ve tacize uğrayan her yaştan kadına destek olmak ve onlara iş olanakları sunmak amacıyla kurulmuş. Daha önce de bu köşede bahsetmiştim kuruluşun amacından, yapılmakta olan ve yapılacak işlerden...
Hayata Dokun geçen hafta daha farklı bir projeye imza attı. Paris Başkonsolosluğu işbirliği ile 4 Aralık 2011 Pazar günü, başkonsolosluğun konferans salonunda, Fransa’daki Türk Kadın Dernekleri’nin kadın başkanlarına yönelik “şiddet, hukuksal haklar ve istihdam olanakları” konularını içeren bir toplantıydı bu. Toplantıya katılanlar arasında Paris Başkonsolosu Emre Kadıoğlu, Psikolojik Danışman Gülsen Sağun, Avukat Morgan Kılıç ve Evrim Gözener de vardı. Projeye başlarken Evrim’e ‘Türkiye’de işler bitti de sıra şimdi Fransa’ya mı geldi?’ diye soruyorlarmış. Evrim ise, ‘yurt dışında yaşayan bizim kadınımız değil mi’ düşüncesiyle yollara düşmüş.
Ben de dayanamadım sordum ‘Neden göçmen kadınlar?’ diye.
‘Göçmen kadınlar yabancı bir memlekette dil ve kültür gibi sosyal adaptasyon problemleri ve istihdam kısıtlamaları altında yaşıyor. Göç travmasının sonucu olarak kadınlarımız yoğun şiddete uğruyorlar ve kendilerini nasıl koruyacaklarını bilmiyorlar çünkü haklarının farkında değiller’ diye cevap verdi. Sonuna kadar haklı. Bugün göç ve göçün getirdiği sorunlar siyasetin gözardı edemeyeceği kadar büyük ve derin. Dahası hemen her yerde olduğu gibi göç olgusunun altında kalanlar, en fazla yükü çekenler yine kadınlar. Hayata Dokun’un başlattığı bu proje, gerektiği biçimde destek bulabilirse yurdışındaki göçmen kadınların istihdamı, uğradıkları şiddet ve haklarının ne olduğunu öğrenmeleri konularında önemli işlerin altına imza atabilir.
Van Depremi. Türkiye’nin yoğun gündemi Van’da yaşananları unutturmamalı. Özellikle ısıtıcılara, UFO’lara çok ihtiyaç olduğu yolunda haberler geliyor.
Cumartesi günü, yani 10 Aralık’ta, 9.30-19.00 arasında İstanbul Dedeman’da gerçekleşecek önemli bir buluşma var. Umut Vakfı’nın düzenlediği Hollanda Konsolosluğu İnsan Hakları Fonu’nun desteğiyle gerçekleşen bu uluslararası seminerde ‘Bireysel Silahsızlanmada Kadın Perspektifi’ masaya yatırılacak ve yeni silah kanun tasarısının kadına yönelik şiddeti arttırıcı yönleri ele alınacak.
Bir de kitap önereyim: Aslı Biçen’in Metis Yayınları’ndan çıkan yeni romanı Tehdit Mektupları. ‘Mektup-roman’ türünün bu çağdaş örneğini, yetkin bir dilden okumak ayrı bir keyif. Roman, askeri bir darbenin mektuplara sinen farklı yüzlerini anlatıyor:
‘Özgürlük sence nasıl bir şey? Özgürlük, elini kolunu rahatça kıpırdatabilmekmiş, başını kaşıyabilmek. Bir arabadan istediğin yerde inmek, girmek istemediğin bir binaya girmemekmiş. Seni alıkoyma yetkisi verilmiş biri tarafından engellenmeden bir kapıdan çıkıp gitmekmiş.’
Türkiye ekonomik olarak değişiyor ama özgürlük cümlelerinin tınısı hiç ama hiç değişmiyor. O halde değişmenin ve gelişmenin ne olduğunu yeniden düşünmek gerekiyor.