Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

hasmetb@gazetevatan.com

Yeni yıl dileği

Haberin Devamı

İnsan matrak bir varlık!.. Uyduruyor, uydurduğunu unutuyor, uydurduğuna inanıyor. Bunu bazen sırf heyecan olsun diye yapıyor ama sonra her şey fena halde ciddiye biniyor. Yılbaşı şamatası da böyle bir şey.

İster Tanrısal deyin, ister evrensel; o büyük düzenin umurunda değil,

31 Aralık’mış, 1 Ocak’mış!..

Bizim zaman algımızla doğanın zamanı arasında uçurum var.

Hepsini biliyoruz fakat yine de

bu gece yarısı bir yılın gideceğine, yerine yenisinin geleceğine inanmaya bayılıyoruz.

Matrak dediğim bu!

Hatta dün baktım, kimi köşe yazarları işi espriden çıkartmış;

Hrant Dink’in öldürülmesiyle başlayan 2007 yılını sıradan bir takvim yılı değil de, hakiki bir uğursuzluk kaynağı olarak değerlendirmeye başlamışlardı.

***

Aslında zamanı bir türlü “tutamayış”ımıza, parmaklarımızın arasından su gibi akıp gitmesine
fena bozuluyoruz.

Üstelik iş güç için zamanı takvime bölmüşüz. Giden her yılın ömrümüzden bir parça kopardığını biliyoruz.

Gelecek denilen şey ise başlı başına bir tedirginlik kaynağı!

İşte bu sıkıntıyla çırılçıplak biçimde yüzleşmek yerine patırtı gürültüyle, eğlenceyle, umutlara fal açarak “yeni yıl”a girmek fena bir insanlık icadı sayılmaz!

Hem hangimiz gelen yılın bizim için özel bir “armağan” değeri taşımasını istemez!

Üstelik kendimden bilirim; böyle geceleri yapayalnız veya yılbaşı kutlamasına kayıtsız kalarak geçirdiğini düşünenlerin bile içinde sihirli ve gizli fakat kıpır kıpır bir coşku hali vardır.

***

Ama şu da açık ki, yeni yıl kutlamaları, o eğlenceler, hoplama zıplama halleri falan aslında hayatımızın bambaşka ve hayli kişisel takvimleri olduğu gerçeğinin üzerini örtemez.

Mesela dünyayla aram iyiyken mevsim benim için hep yazdır; melankoli gelip ruhumu ele geçirdiğinde ise kış olur.

Yeni yıl ya eylül-ekimde başlar benim için ya da martın son haftasında...

Bazen de olaylara göre düzenlenir kişisel takvimimiz...

Âşık oluruz mesela veya çok istediğimiz bir işe başlarız; dışarda hâlâ aynı takvim yılı sürse bile biliriz ki bizim için artık bir “yıl” bitmiş, yenisi başlamıştır!

***

Yine de...

Evet! Anlattığım onca şeye rağmen bu matrak illüzyondan benim de uzak duracağımı, 2008 için dilek tutmayacağımı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz!

Dilemek, dua etmek güzeldir.

İnsanın kendi zayıflık

ve çaresizliğini kavrama biçimleri içinde belki de en zarif

ve derin olanıdır!

Ben barış istiyorum.

Gelecekte 2008 yılıyla barış

yan yana anılsın istiyorum.

Biliyorum ki, bu gece kalbimin

bir yanı sürekli dünyada ve ülkemizde barış için yakaracak!

*****

Akşam Meksika Sınırı’ndayım

Hani Haber7’de cuma akşamları ekrana gelen bir sohbet programından söz etmiştim sizlere...

Hani İsmail Kılıçarslan, Tarık Tufan ve Selahattin Yusuf’un içlerinden geldiği gibi koyu bir muhabbete dalıverdikleri Meksika Sınırı adlı program...

İşte o program bu akşam 21.00’den başlayarak özel bir yayın gerçekleştirecek. Ben de programın bir bölümüne konuk olacağım. Duyduğum kadarıyla akşamki özel Meksika Sınırı’nın konukları arasında Hakan Albayrak, Nihal Bengisu Karaca da var.

“Meksika Sınırı” adı nereden çıktı diyen okurlar oluyor. Söyleyeyim...

Bir şiirden, Mehmet

Efe’nin bir şiirinden geliyor programın adı...

“Hep bir meksika sınırım olsun isterdim

Alamancı komşumuzun siyahbeyaz tevesinde

Kovboylar hep meksika sınırına giderdi

Kimse dokunamazdı sınırı geçtiler mi.”

DİĞER YENİ YAZILAR