Üçü bir yerde!

Haberin Devamı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’dan dün yapılan açıklama için ne diyebiliriz?

Olsa olsa Türkiye’nin hâlâ “hukuk devleti” olduğuna kendimizi inandırmaya dönük bir beyaz yalan, umutsuz bir çığlık!

Bu uyarının, siyasi partilerin eylemlerini denetleyen ve uygunsuzluk durumunda Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açma yetkisine sahip makam tarafından yapılmış olması elbette önemlidir.

Ama ne kadar önemli, onun derecesini kestiremiyoruz şu anda.

Çünkü yargı sistemi “Hababam Sınıfı” komedisinin acıklı versiyonuna ilham verecek bir karmaşa yansıtıyor.

Kapatma davası açma yetkisini hatırlatan Yargıtay C. Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi’nin türbanı yasaklayan kararlarını adeta yok sayan iktidar partisine “Hizaya gel” diye sesleniyor ama geçmiş olsun.

Artık herkes biliyor ki Anayasa Mahkemesi değişmiştir ve yenisinden AKP’yi üzecek bir karar bundan böyle çıkmayacaktır.

Şimdi merak edilen, yüksek mahkemenin dün ak dediği bir kararı yarın kara diye değiştirirken nasıl bir bahane bulacağıdır.

Yargıtay C. Başsavcılığı’nın aşağıda özetlediğim şu tespiti yerindedir:

Yararlı kılavuzluk

“Dinsel inanç veya dinsel kurallarla ilişki kurularak yapılan düzenlemeler hem devrim yasalarını hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Üniversitede türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, laiklik ilkesine aykırılık oluşturur.”

Belki bininci kere hatırlatılıyor:

Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak isteğe bağlı değil; başta yasama ve yürütme tüm kurumlar ve bireyler için mecburiyettir!

İktidar partisi Başsavcılığın uyarı zamanlamasına kötü niyet atfetti.

Tam partiler arasında türban yasağını çözmek için görüşmelerin yapıldığı güne denk gelen uyarının “parlamanter rejime açık bir müdahale” olduğu iddia edildi.

Oysa Başsavcılığın uyarısını “iyi niyetli bir hamle” olarak değerlendirmek de mümkündür ve belki daha gerçekçi olur.

Çünkü teknik bir yardım söz konusudur.

Yargıtay C. Başsavcılığı türbana çözüm için işbirliği yapan partilere doğru yolu gösteriyor: Onlara “Yasağa dinsel inanç noktasından değil, bireyin öğrenim hakkından yola çıkarak çözüm oluşturmaya çalışın” demek istiyor.

İlke mi, fırsat mı?

Bunu AKP de böyle anlayabilir, hatta muhalefet partileriyle temaslarında yararlanabilirdi.

Ama tepki gösterdi, niye?

Çünkü türban yasağını kaldıracak olan düzenlemenin “inanç” merkezli olmasını hedefliyorlar. Bu da onların, ilkelere uyan değil fırsatı ganimet sayan bir yönetim anlayışı benimsediğini gösteriyor.

Nitekim AKP heyeti, türban serbestisinin üniversite dışında bir alana yayılmayacağı konusunda CHP’nin talep ettiği güvenceyi dün vermemiştir.

Oysa AKP yöneticileri iki yıl önce aynı zeminlerde uzlaşma ararken hedeflerinin üniversite ile sınırlı olduğuna “yeminli billâh”lı garantiler veriyorlardı.

Artık vermiyorlar. Çünkü artık değil yasaları, Anayasa Mahkemesi kararlarını bile çiğnemenin müeyyidesi kaldı mı; şüphelidir.

YÖK Başkanı hukuk devletinin üstünden geçen buldozerlere benziyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı artık sırtında cübbesi ile siyasi polemiklere yalın kılıç dalmaktan sakınmıyor.

Üç kuvvetin birleştiği rejimlerde yaşanan cehennemi, başkalarının tecrübelerine bakarak defetmek dururken kendi hayatımızda denemek, yönetenlerimiz için ne büyük vebal, bizler için ne büyük bahtsızlık!

DİĞER YENİ YAZILAR