Sanal alemin çapkınları gerçeklere tosladı!..

Parti dediğinde insanlar kaynaşır, öpüşür koklaşır, çiftleşir bile!.. Çöpçatan sitesi Yonja.com, üyelerine parti yerine iki konser verince kimse kaynaşamadı

Haberin Devamı

Sevgili Can (Sertoğlu) davet etmese gitmezdim. Hoş, davet olmasa zaten gidemezdim ya...

Malumunuz kapkaç sonrası çulsuzluğun dibini bulmuşum. İşte sırf da bu yüzden, hazır yeri de gelmişken teşekkür etmem gereken, "Allah iki kelimeyi biraraya getirebilen herkese nasip etsin" dediğim okurlarım var. Kredi kartımı göndereyim, yardım kampanyası başlatayım nezaketinde bulunan...

Sağolsunlar ama aldığım borçlar yetti de arttı bana. Geri ödemediklerim bile var hala. Gazetemizin eski tüfeklerinden Orhan Abi (Vural) mesela... Her sıkıştığımda elime tutuşturduklarını yine esirgemedi. Gurbette kızbaşıma olduğumun benden daha çok farkında o. Hakkı ödenmezlerden...

Uzun uzun yazıp yoksulluğumla baymayayım sizi de... Beni bayan bir partiye götüreyim, gelir iseniz...

YONCA.COM'u duymuşsunuzdur. 160 bin üyeli çöpçatan sitesi hani... Gerçekte bulamadıklarını sanalda bulacağını sananlar sayesinde 'yakışıklı sahibi'nin köşe olduğu...

İşte onların partisi vardı cuma akşamı. Şu yokluğumda para verseler gitmeyeceğim Maslak Venue'deydi parti. (Uzaklığı ve hangarlığı sebebiyle.)

İnanılmaz sıkı bir güvenlik ordusunun gözetimi altındaydı çöpleri çatılmışlar. Basın masın dinlemedi abiler. Benim boyumdan büyük çantamdan çıkan kutunun el kremi olduğuna inandıramadım birini. Bomba mı zannetti, ya da konserve kutusunu andıran bir kremi niye çantamda taşıdığıma akıl sır mı erdiremedi bilemedim.

Haksız da sayılmaz aslında... Ama ben de haklıyım. Yaz-kış tutana, bulaşıktan az önce çıkmış hissi veren tombiş ellerim, yarım kiloluk aloe vera balsamla ancak kandırıyor 'o'nun ellerini.

Güç bela girdik içeri... Metrekareye iki güvenlik düşüyor, güzel. Ahlak elden gitmeyecek demek ki!..

Hemen girişe bir yemek tezgahı kurulmuş. Gece obezlerinin imdadına yetişecek Şütte sandviçleri emrimize amade maşallah. ...Ve ilk hayal kırıklığı: Birada tek seçenek var. Sizin içtiğiniz değilse bulduğunuza mahkumsunuz.

(Şu sponsorluğun en çileli yanı bu işte. İnsanı alışkın olduğu damak tadından mahrum ediyorlar.)

Benim biram yok ama şeker var!..

Bar önündeki tezgahlar lolipoplarla dolu. (Niyeyse?..) Mini etekli kızlar gece boyu sepetle dağıttılar şekerleri. 700 kişi ağzında lolipoplarla annesini kaybetmiş çocuklar misali dolandık durduk.

Herkes "Acaba tanınıyor muyum?.." derdindeydi. Böyle kasım kasım dolandı abiler. "Kızım, ayaklarını yerden kesen mesaj var ya.

İşte onu ben yazdım" diye volta attılar... (Belki biliyorsunuzdur. Yonja'cıların çoğu gerçek fotoğrafları ve isimleriyle üye bu siteye. Tanışmada da fotoğrafların payı büyük ya...)

Ve ama... Nasıl bir tezatsa kime sorduysam Yonja'cıyım diyemedi. Devlet sırrı mübarek. Büyük bir utanç hakim kalabalığa. Herkes "Mor ve Ötesi için geldim" diyor. Parti kimsenin umrunda değil yani. Tanınırsa yan cebine. Yoksa, konserleri izleyip gidecekler.

Sanal alemde atıp tutanlar, kelimelerin sahibi bedenlerle karşılaşınca sudan çıkmış balığa (mı) döndü. Oysa ne hayaller kurmuştum kaynaşmalar üzerine. Ne yazık ki parti yerine iki konser olunca programda, Yonja'cılar, haklı olarak tanıdıkları gruba, yani Mor ve Ötesi'ne odaklandı.

Efsane diye lanse edilen ABD'li gruptan sonra çıktıklarına bakılırsa gerçekten de gecenin assolistiydi Mor ve Ötesi. Açıklanan programa göre 22.00'de World Inferno Friendship Society 23.30'da da Mor ve Ötesi çıkacaktı. Ama alıştık artık. Gardımızı alıp öyle gittik. Bir organizasyon saatinde başlasa ya... Yok, mümkün olduğunca geciktirelim ki, içkiler içilsin; birilerinin cepleri dolsun; olan, saatinde yetişebilmek için üç beş kuruşunu taksiye denkleştiren müzikseverlere olsun.

Allah sizi inandırsın, Mor ve Ötesi çıktığında saatler 01.00'e geliyordu.

'Olmayan parti'ye veda etmek için iki şarkı yetti bana... Kim, hangi kelimesine vurulduğunun gülcemalini görmeye gitti bilmem; New York'lu grubu dinlemeye gittim ben. Efsane neymiş görmeye. Dedim ya Can çağırdı. Grubun menajeri o. Davete hıyanet olmaz elbet de... Drew bu, gördüklerini yazmadan duramaz. Ve tabii ki herkes eğlendirebilir ama efsane olamaz!..

Anlatılmayan Duygu'yu anladım
Mail yoluyla geldi kötü haber... "Duygu Asena'dan dostlarına..." diyordu.

Genelde hastalara moral verilir, "İyisin, yok bir şeyin" denir ya, ilk kez birisi, üstelik beyin tümörü teşhisi konmuş birisi, "İyiyim, merak etmeyin" diyordu.

Şaşırdım... Üzüldüm... Ne diyeceğimi, ne cevap yazacağımı bilemedim, sustum... ve sevindim de!..

"Dostları"ndan gördüğü için beni de. Hiç görüşmedik biz, tanışmadık da... Aynı çatı altında olsak da...

Bir gün baktım, benim dizim Mars Kapıdan Baktırır'ın kaldırılmasıyla ilgili yazılarıma destek çıkmış köşesinde. Adımı da üç-dört kez geçire geçire.

Gocunmamış dedim dünkü çömezi övmeye...

Çocuğunuz gibi kitaplarıyla büyüdüm ben de... Daha doğrusu tek bir kitabıyla!..

Hiç unutmam, daha dün gibi. Annemlerin gizli gizli konuşmalarına kapı arkasında nasıl da kulak kesildiğimi...

Öğrendim sonunda. Sakladıkları yerden, dolabın en ücra köşesinden bulup çıkardım kitabını. Soluksuz okudum. Yorgan altında, gizli gizli... "Eee, ne var bunda ayıplanacak?.." diye söylene söylene...

Sonra... Galiba bıraktım okumayı... Onun yazdıklarına değil de 'onun için yazılanlara' kandım... Feminist dediler, öyle bildim, erkek düşmanı dediler, öyle sandım. Ben de...

Ne zaman, bir operadan "Seni özledim" diyen bir erkeğe kavuşabilmek için koştuğunu okudum Hıncal Uluç'un köşesinde, o zaman anladım yanıldığımı...

Geç de olsa sandıklarımı bir kenara bırakıp 'anlatılmayan Duygu'yu anladım.

Bilsin diye...

DİĞER YENİ YAZILAR