Kral çıplak, hem de çırılçıplak

Geçen hafta kanallar arasında gezerken TRT 2'de bir belgesele rastladım. Güzel bir dekorda, Yeşilçam prodüksiyonlarının senaristi Bülent Oral konuşuyordu...

Haberin Devamı

Geçen hafta kanallar arasında gezerken TRT 2'de bir belgesele rastladım. Güzel bir dekorda, Yeşilçam prodüksiyonlarının senaristi Bülent Oral konuşuyordu. Program sonuna yaklaşmıştı ama dinlemek istedim. Şöyle diyordu Bülent Bey: "Evet, senaryolarını yazdığım ve çektiğimiz filmlerde hatalar yapük. Bile bile yaptık (!) Örneğin Cüneyt Arkın kör oluyor, Türkan Şoray da ona hemşire... Özellikle görme özürlü insanlar seslere çok duyarlıdırlar. Telefonda bile tanıdık bir ses duyup, derhal kim olduğunu anlarlar. Böyle bir durum olunca hemen bir cümle eklerdim."

Bu sırada sahne geliyor ekrana. Cüneyt Arkın yatakta. Gözlerinde, kalın idrofıl pamuktan pabuç gibi iki tampon. Çektiğiniz zaman deriyi de soyan flasterlerle tutturulmuş. Yatağın yanında da yere utangaç utangaç bakaduran örgülü saçlı bir Türkan Şoray... "Ama sesiniz, sesiniz bana birisini hatırlattı" diye feci bir dublajla ağzını oynatan Cüneyt Arkın, karyoladan sağa fırlayıp, telaşla ayağa kalkıyor. Türkan Şoray endişeli ve telaşla, "Ses sese benzet" diyor. Bu sorun da böylelikle halloluyor. Çekilen 500 filmin 498'inde bir pavyon sahnesi muhakkak olurmuş. Prodüktör senaryoyu okurken itirazda bulunurmuş, "Ama Bülent, gene pavyon sahnesi koymuşsun..."

Bülent Bey dermiş ki: "Tabii abi, o sahneleri seyirci seviyor." "Bülent biliyorsun ki, pavyon sahneleri çok figüran gerektiriyor. Döküp saçacak paramız yok. Çıkart bu sahneyi." Bülent Bey diyormuş ki: "Seyirci seviyor çıkartamam. Başka bir çare buluruz." Bu esnada ekrana gelen sahnede 4-5 kişilik bir saz heyeti çalıp duruyor. Perdenin arkasından Filiz Akın, hanım solist olarak çıkıyor. Aaaa! O da ne? Bomboş bir pavyon. Önde iki kişilik bir masada Ediz Hun, koyu ceket ve beyaz pantolonuyla ayağa kalkıyor. Ses korkunç yapmacık bir dublaj! "Bütün pavyonu ben kiraladım, bu gece sizi tek başıma seyredip dinlemek için..." Bu sorun da böylece hallolmuş oluyor.

Devam ediyor Bülent Bey: "Hiç bir senaryoda kızla oğlanı birlikte öldürmedik. Çünkü seyirci diyecekti ki: 'Ohhh öldüler, öbür tarafta da mutlu mutlu beraberdirler.' Oysa üzülmeleri gerekiyordu." Ekranda rahmetli Ayhan Işık, taze bir mezara kapanıyor: "Beni nasıl bırakıp gidersin? Nasıl?" Bu sahne de böyle halloluyor. "Ayda 10 film çevirirdik. Ekonomik durumlar bozuldu. Parasızlıktan sinemaların kaloriferleri söndü. Biletler pahalandı. Televizyon çıktı. Yeşilçam söndü." Bülent Bey'in hayat arkadaşı da bu çalışmaların analizini yapıyor belgeselde: "Batıda trajedi vardı. Bizde de mutluluk. Yeşilçam bu çizgiye oturmuştu. Bülent seyircileri tatlı hayallere garketti. Bu bir kaçış sinemasıydı." Halkın pavyon sahnesini sevdiğini nasıl anlarlardı acaba? Bir iki kaliteli film dışında (bana kızanlar olacaktır biliyorum ama...) ben, "Kral çıplak! Hem de çırılçıplak!" diyorum.

Okuyucu mektubu
Bir grup emekli
Bizler Akbank'tan emekli olmuş, Emekli Sandığı'ndan emekli maaşı alan kişileriz. Her ayın 4'üncü günü maaşımızı almaktayız. Neden her ayın ilk günü hesaba geçirmiyorlar? Repoda çalıştırıyorlar da ondan! Akbank'a yakışmıyor. Lütfen köşenize bizi de dahil edin ve cevap gelirse bilgilendirin.

Mesajınızı yayınlıyorum. Akbank, çalışan ve emekli olmuş personeline kıymet veren bîr banka olarak tanınır. 4 gün gecikmenin belki de başka bir nedeni vardır? Yasamın gittikçe zorlaştığı bugünlerde sizin bu sesinize Akbank'ın kulak vereceğine ben şahsen inanıyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR