Gazete Vatan Logo
YaşamCoca Cola'yı ancak Kontes'i için bırakır

Coca Cola'yı ancak Kontes'i için bırakır

Coca Cola'nın ikinci adamı Muhtar Kent, Ayvalık'ta ürettiği zeytinyağı 'Kontes' için hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz. Kontes o kadar değerli ki onun için ara sıra işçilerlerle birlikte zeytin bile toplar. Bir gün "Coca Cola"yı bu Kontes'i uğruna bırakırsa şaşırmam...

Muhtar'a sorarsanız onun hayatında her şey tıkırında gitmemiştir. Ailesinden bir şey istemeyi onuruna yediremediği için 1978'de, 26 yaşındayken cebindeki bin dolarla, doğduğu kent New York'a iner inmez doğru amcası Kenan Kent'in antikalarla dolu evine yerleşir. Muhtar, bu "antika" yığını arasında amcasının kendisine rahat bir yatak hazırladığını ve New York'taki bütün gazete ilânlarında iş aradığını şöyle anlatır: "Hemen hergün Ford, General Motors gibi ünlü şirketlere gidip görüşüyordum ama hiçbiri içime sinmiyordu. Birgün Atlanta'daki 'Coca-Cola'nın ilânını görünce oraya uçtum. Zaten cebimdeki bin dolar suyunu çekmeye başlamıştı. Atlanta'nın ılık havası da cazip gelince, o işe hemen girdim..."

Kamyonların üzerinde "Coca-Cola" satmayı bile işinin gereği sayan Muhtar Kent, bu arada New York'ta arkadaş olduğu Deme Lütem'le 3 yıl süren bir flört devresinden sonra evlenir. Düğünleri istanbul'un Bebek'teki ünlü Sürayya Lokantası'nda yapılır.

Bir de sağlığına önem verse...
Atlanta'daki Coca-Cola yöneticileri onları önce, 4 yıl kaldıkları Amsterdam'a ve ardından Roma'ya gönderir. İzmir'de yaşadıkları beş yıl içinde şirketin önlenemeyen yükselişine yaptığı katkısına herkes tanıktır. Aileye, şimdi yirmi bir yaşında olan kızları Selin'le, on beş yaşındaki oğulları Cem katılır.

Çeşme'de her yaz birkaç hafta geçirmekten vazgeçmeyen Muhtar işlerine ne kadar bağlıysa ailesine de o derece bağımlıdır ama sıhhatine aynı ihtimamı göstermez. Muhtar, Bodrum'da denize dalarken uzun süre nefessiz kalır ve 42 gün hastanede yatar. Onu sevenlerin bütün ikazlarına rağmen, aldırmadığı yüksek tansiyonunu, hepimizin, neredeyse diz çökerek yalvarması sonucunda üç gün hastanede kalarak kontrol altına alabildi.

Muhtar, New York'tayken uyardığım Dr. Mehmet Öz'ün öğütlerini dinleyeceğine dair bana söz verdi. Sözün kısası, Muhtar'ı yakından tanıdıkça, sayıldığı kadar sevilmesinin nedenlerini anlamakta güçlük çekmedim.

Çünkü o, sevmesini ve o sevgiyi göstermesini bilir. Köpeği Hamur'u terbiyeli alması için bıraktığı çiftliğe ziyareti için kaç saat ayırıyorsa, dostlarıyla birlikte olmak için de bir akşam yemeğine Çin'den seve seve
yetişir.

Deme ve çocukları kadar sevdiği Ayvalık'taki gerçek aşkı Kontes için de hiçbir fedakarlıktan kaçmaz.

Dedesi ünlü zeytinyağı kralı Sezai Ömer'den kalma zeytinyağı fabrikasında ürettiği Kontes'leri dostlarına her yılbaşında gönderen Muhtar, birgün umulmadık bir anda "Coca Cola" yı aniden Kontes'i uğruna bırakırsa hiç şaşırmam.

Bu kararın başta, bendeniz olmak üzere, sevenlerini çok mutlu edeceğinden eminim.

"Muhtar 8 kollu ahtapot gibidir"
Kent Ailesini tanıyan herkes Muhtar'ın en büyük şansının eşi Defne olduğunu bilir. Defne'nin babası uluslararası ün sahibi hukukçularımızdan Prof. ilhan Lütem'dir. Konusu hakkında en az on beş kitabı bulunan Prof. Lütem, emekli olduktan sonra eşiyle birlikte kışları Miami'de, yazları Arnavutköy'de geçirir.

Defne Kent beş yaşından itibaren New York'ta yaşadığı için ingilizce'si ve Fransızca'sı Türkçe'si kadar iyidir. Öğreniminin önemli bir bölümünü Kanada'daki üniversitede Fransız ve ingiliz Ebebiyatı üzerine yapan Defne, Muhtar Kent'in baş döndürücü temposuna ayak uydurabilen ve bunu yaparken şikâyet etmeyen olağanüstü hoş bir insandır.

Muhtar'la yaşamanın tarifini Defne'den dinleyelim: "Onunla yaşamak, her an bir maceraya atılmak kadar heyecan verir. Hiperaktif bir insan... Annesinin onu nasıl zaptettiğini hep merak etmişimdir. Çok iyi kalpli ve insanlara yardım etmeyi seven bir adamdır Muhtar. Tek takıntısı 13 rakamıdır. Bir gece on dört kişilik bir masa hazırladım. Son anda bir konuk hastalandığını ve yemeğe katılamayacağını bildirdi. Muhtar kesinlikle 13 kişilik bir masada oturmayacağını beyan edince kızım Selin'den 14. sandalyeye oturması için yalvarmaya başladım; arkadaşıyla buluşacağı için kabul etmedi. Komşuların da daha önceden verilmiş sözleri vardı. Muhtar, masanın çevresinde dönüyor ve 14. sandalyede biri oturmazsa yemekte bize katılamayacağını tekrarlıyordu. Sonunda kızıma yalvardım. Yemek bitinceye kadar masada oturdu ve herkes salona geçince evden dışarı fırladı. Ama ben o gece ne çektiğimi hiç unutamadım."

Defne, Muhtar'ı "sekiz kollu bir ahtopot'a benzetiyor: "Evde tamire muhtaç ne varsa hepsini o düzeltir. Alışverişe bayılır. Özenle seçtiği çiçekleri bahçeye bizzat diker. Köpeğimiz Hamur'u o gezdirir."

Sadece Pazar günleri evde kalan Muhtar'ın film seyretmeden, okuyarak sakin bir gün geçirdiğini söyleyen Defne'ye hayatı boyunca Muhtar'ın kaç Pazar günü evinde kalabildiğini sormaya cesaret edemiyorum tabii... Defne, kendi yaşamını bol bol okuyarak zenginleştiren, çocukluğundan beri günlük tutan ve öykü denemelerini ilerde değerlendirmeyi düşünen disiplinli bir kadın. Onunla sohbetlerimizde tabii ki, en renkli konumuz Muhtar. Birgün Defne'ye sordum: "Bence, Muhtar işinin zirvesindeyken kendisini Ayvalık'taki Kontes'inin kollarına atabilir diye düşünüyorum. Ne dersin?" diye sordum.

Defne güldü: "Olabilir, ondan gelen hiçbir davranış beni şaşırtmaz. Ama Ayvalık'ta sadece Kontes'le uğraşmak da onu tatmin etmez. Muhakkak Ayvalık Belediye Reisliğine de talip olur ve o işi de mükemmel becereceğinden eminim."

Haberin Devamı