Milne bir gün "Bartın'da arkamda ufak tefek bir genç gördüm. Aradan 6 ay geçti, o aynı yerde koşuyor!" dedi. 12 yaşında İstanbul'a gelen Rıza, harçlığıyla Beşiktaş seçmelerine katıldı. Ancak 3. denemede keşfedildi. "Sivas'ta ilkokulda okurken, kağıt, lastik ne bulursam teperdim. Kimse ayağımdan topu kolay kolay alamazdı."
Sivaslı küçük çocuk, 12 yaşında girdiği Beşiktaş'ta formasını 33 yaşında bırakmıştı.... Gullit'li, Van Basten'li, Stoickhov'lu Dünya Karması'nda Alman Milli Takımı'na karşı oynamıştı... Beşiktaş'ta Gordon Milne'le 3, Miliç'le, Daum'la ve Stankoviç'le 1'er defa şampiyonluklar yaşayan tek futbolcuydu... Beşiktaş'ta sürekli olarak 800'ün üzerinde forma giyen tek futbolcu da oydu. Sadece bunlar mı? Anlattıkça Rıza Çalımbay için hep "yeni bir sayfa" açılacaktı...
Baba Bektaş "Taşı toprağı altınmış" deyip ailesi yanında İstanbul'a göç ettiğinde Rıza 11-12 yaşlarındaydı. 2 kız kardeşi, 1 erkek kardeşi daha vardı. Önce Taksim'de, sonra Hisarüstü, Küçük Bebek'te oturmuşlardı. "Ooo. Hep lüks semtlerde oturmuşlar" derseniz, yanılırsınız. O semtlerdeki binaların kapıcı dairelerine yerleşip "zor günleri" geçmeye çalışırken, küçük Rıza'nın tek emeli vardı; futbolcu olmak ve ailesini bu sıkıntıdan kurtarmak. İstanbul öncesini şöyle anlatıyordu: "Ben Sivas'ta ilkokulda okurken, kağıt top, lastik top ne bulursam teperdim. Benim ayağımdan kolay kolay topu alamaz, annemler de beni eve sokamazlardı. Yani futbol aşkı benim içime daha Sivas'ta düştü."
İstanbul'a gelince oradan buradan temin ettiği 3-5 kuruş cep harçlığı ile 2 defa Beşiktaş altyapı seçmelerine gitmiş, kabul edilmemişti. Hatta ikincisinde "Sen kaleye geç" demişler, kalede de ilgililerin dikkatini çekememişti. Ama o asla yılmayacak, kapıdan kovsalar bacadan girecekti. Nitekim 3. seçmede bir hocanın dikkatini çekecekti. Bu hoca, Türk futbolunun çilesinde "nadide fidanlar" yetiştirmeyi başarmış bir isim, Adnan Dinçer'di. İşte Dinçer'in tanıklığı:
Kadere inanmak
"3. seçmelerde benim gruptaydı. Baktım, 'Bu ne?' dedim. Devamlı koşan, boğuşan tek çocuktu. Rıza topa koşan, top kazanan, pres yapan görüntüsü ile dikkatimi çekivermişti. Çalışmalara başlayınca da gördük ki, onu çok ileri taşıyacak başka özellikleri de vardı; çok fedakârdı, oyun içinde bütünleştiriciydi, çevresine karşı çok saygılıydı. Öğretileni kolayca algılayan ve uygulamada başarılı olan, takım taktiğine uyan bir teknik kapasiteye sahipti. Ki bugün tanıdığımız Rıza Çalımbay'ı bu özellikleri ortaya çıkardı. Fizik gücü ve dayanıklılığı Türkiye üstünde idi. Antrenman biter ama o devam ederdi. Üst üste iki maç oynar, yorulmazdı. Bazen 'Yahu bu çocukta 2 ciğer mi var?' diye düşünürdüm."
Adnan Dinçer bir gün, bu çocuğun ciğer kapasitesi ve baldır gücündeki sırrı öğrendi. Bir ara baktı, Rıza ortalarda görünmüyor, 2 gündür kayıp. O da aramaya başladı. Sordu, soruşturdu. K.Bebek'teki bir adresti kapısını çaldığı. Babası Bektaş efendiydi onu karşılayan. Aralarında şu diyalog geçecekti: "Rıza nerede?", "Serviste", "Ne servisi?" Uzatmayalım, Adnan hoca işin rengini anlayacaktı... Babası 'Futbol yasak' demişti oğluna. Çünkü koca bir binanın hizmetine tek başına yetişemiyordu. Kendisi anlatmıştı ileriki günlerden birinde. Baba Bektaş asansörle 2'nci kata çıkmadan, bacaksız Rıza 5 katı bir koşuda çıkıyor, servisleri yapıyor, iniyordu.
Laz bakkal anladı
K.Bebek'te bir bakkal dükkanı vardı. Hasan Efendi adında bir Karadenizli çalıştırırdı. 'Laz bakkal' derlerdi. Dinçer, Rıza'nın babasına yalvarırken, Hasan Efendi de oradaydı. Birden döndü Bektaş babaya 'Tamam sen çık aradan' dedi. İşte orada Rıza'nın futbol kaderi tavlada atılan 'En önemli zar' gibi olacaktı. Hasan Efendi Rıza'yı çırak olarak yanına alacaktı. Çalışma saatlerini idman saatine göre hazırlayacaklardı. Bütün yol masraflarını da Laz bakkal sağlayacaktı. "Yürü ya Rıza" demişlerdi. Altyapıda çalışırken bütün futbolcular yorulup "İdman ne zaman bitecek hocam?" diye sorduklarında Adnan hoca Rıza'yı gösterirdi: "O ne zaman yorulursa..." Çocuklar da hep bir ağızdan bağırırlardı: "Eyvah yandık!"
Tek cümle ile Rıza
Yıllar sonra bu anlamda bir söz de hocası Gordon Milne'nin ağzından çıkacak, yardımcısı Ali Emeç'e şunları söyleyecekti: "Bartın'da koşarken sağ omzumun arkasında ufak tefek bir genç gördüm. 6 ay geçti, o aynı yerde koşuyor." Beşiktaş'taki ilk idmanını Bartın'daki kampta yaptıran Milne, Rıza Çalımbay'ın çalışkanlığını, hırsını, meslek ahlâkını işte böyle kısa bir cümleye sığdırmıştı.
'Aramızda tek bir futbolcu var!'
Rıza Çalımbay çalışmanın, bitmek bilmeyen bir enerjinin timsaliydi. Unutulmaz bir örneği eski takım arkadaşı Ali Gültiken anlatıyor: "Bir maç öncesi otelde kamptayız. Turistler vardı. Saat 23.00 sıralarıydı. Yaşlı bir bayan Metin Tekin'e 'Siz futbolcu musunuz?' diye sordu. Metin de gayet esprili bir şekilde Rıza'yı ima ederek 'Aramızda bir tek futbolcu var, o da odasında şimdi uyuyor' demişti." Metin'in sözleri de durumu anlatıyor: "14 yıl oda arkadaşım oldu ama odada hiç görüşemedik. Hep erken yatar, erken kalkardı. Zaman zaman bizi uyarırdı."
Yönetime Şifo resti çekti
Beşiktaş'ta yıllarca yöneticilik yapan, Rıza Çalımbay'la transfer görüşmelerine giren Metin Keçeli anlatıyor: "1987'den sonra kaptanlığa başladı. Kaptanlığında bütün arkadaşlarına sahip çıkmıştı. Diğer takımlardaki oyuncular bile ona saygı duyardı. Takımın her türlü sorunuyla ilgilenirdi. Hiç 'Benim işim değil' demedi. Hep arkadaşlarının sorunlarını sıkıntılarını çözerdi. Başkası hakkında konuşmazdı. Dedikoduyu sevmez, bilmezdi. Çok fazla tekniği yoktu, ama o hırsıyla mükemmel ortalar yapardı. Teknik adamlığını da hırsla yapıyor.
Böyle karakterli birinin başarısız olması mümkün değil. Cebindeki her kuruşu alnının teriyle kazandı. Aldığı para helaldir. Futbolculuğu döneminde ben yöneticiyken 6-7 kez transfer görüşmesi yaptım onunla. O zamanlar manşetlerde 'Beşiktaş milyonlar verdi' diye yazılmıştı. Süleyman Ağabey'e (Seba) sorduğumda, Rıza için 'Ona verdiğimiz paralar helal olsun' dedi.
Herkesi ikna etti
Rıza, kaptanlığı döneminde kendisinin transferinden, aldığı ücretten çok hep diğer arkadaşlarının transferlerini gözetti. 1988 transferinde "Benimle, bir an önce anlaşın' diye söyledi. 92 transferinde Şifo (Mehmet Özdilek) fazla para istedi. Bir önceki dönem çok iyi oynamıştı. Rıza o zaman Gökhan, Metin ve Recep'le konuşarak geçen sezon Mehmet'in az para aldığını ve bu sezon hakkını alması gerektiğini söyledi, onları ikna etti. Şifo'ya fazla para ödenmesini Rıza ayarlamıştı. Rıza bize 'Eğer Şifo'ya fazladan 500 milyon verirseniz biz de imza atacağız' dedi. Hepimiz çok duygulandık."
Her kulübe kazandırdı
Futbolu 33 yaşında bıraktıktan sonra hemen antrenörlüğe soyunan Rıza Çalımbay, bu alanda da hiç boş yakalanmamıştı. Profesyonel ligde ilk Göztepe'yi çalıştırdı. 'Rıza Hoca' burada Ersen Martin, Mustafa Özkan, Servet, Zafer Biryol, Cumhur, Göksel, Cem Baki gibi genç yıldızları Türk futboluna kazandırdı. "Benim bir özelliğim var" derken çok mütevazıydı, ama haklıydı da; "Çalıştırdığım her takıma para kazandırdım" demişti. Örneği de ortadaydı. Servet'i Kartal'dan Göztepe'ye 60 milyara almıştı, sonra 250 milyara Denizli'ye götürmüştü. Denizli 250 milyara aldığı Servet'i, F.Bahçe'ye 1.5 milyon Euro'ya sattı.