'Atatürk hayatımızı kurtardı'
Türkiye'de yaşayan beş şehzade VATAN için bir araya geldi
Sürgüne gittikleri Şam’da doğan ve 1974’te çıkan aftan sonra döndüğü Türkiye’de yaşayan Şehzade Orhan Osmanoğlu: Atatürk bizi kovmadı. Yurt dışına çıkartarak saltanat düşmanlarının elinden kurtardı. Bugün Türkiye’de olmamızı ve hayatımızı Atatürk’e borçluyuz...
Sarayda doğan son şehzade Ertuğrul Osman’ın cenazesiyle Osmanoğulları Hanedanı tekrar gündemimizde. Hayattaki 25 şehzadeden Türkiye’de yaşayan beşi VATAN için bir araya geldi. Sultan İkinci Abdülhamid’in torunları olan şehzadeler ilk kez, cenazede yaşananları, hanedanı, sürgün dönemini ve Osmanoğlu Ailesi’yle ilgili gelecekte yapmak istedikleri projeleri VATAN’a anlattı.
Yalı yerine apartman dairesi
1924’te Türkiye’den Beyrut’a sürgüne gönderilen Sultan İkinci Abdülhamit’in Oğlu Mehmed Selim ve torunu Mehmed Abdülkerim’in soyu bugün hayatını Türkiye’de sürdürüyor. 1978’de Türkiye’ye yerleşen Harun Abdülkerim Osmanoğlu, oğulları Orhan, Abdülhamid Kayıhan ve torunları Yavuz Selim, Muhammed Harun’la birlikte Türkiye’de yaşayan tek şehzade ailesi. Bugün saray ya da yalı yerine Merter , Beylikdüzü gibi oldukça mütevazı semtlerde apartman dairelerinde yaşayan aile, bir dış ticaret şirketi işleterek hayata tutunmaya çalışıyor. İşte ailenin sözcüsü Orhan Osmanoğlu’nun ağzından hanedan ve 5 şehzadenin yaşamı.
‘İlaç parasını zor bulan var’
“Türkiye’de vakıf kurmak gibi bir niyetimiz var. Kuracağımız vakfın başlıca görevleri aileyi bir araya toplamak, aile içerisindeki ufak tefek kırgınlıkları bitirmek ve yine aile içerisindeki ihtiyaçları gidermek olacak. Çünkü hanedan varlıklı bir hayat yaşamıyor. İsim zikretmeyeceğim ama aramızda ilaç parasını zor bulan var. Zaten amacımız kimseye muhtaç olmayacağımız bir fon oluşturmak.”
‘Siyasilerin cenazeye gösterdiği ilgiye çok şaşırdık’
“Siyasiler amcam Ertuğrul Osman’ın cenazesine niçin bu kadar önem verdi pek anlamış değilim. Çok şaşkınız. Hepsine teşekkür ederim. Hepsi gelmişken sayın Devlet Bahçeli ve Deniz Baykal’ı da beklerdik. Çünkü bizde bu vatanın evladıyız. Siz geçmişi 700 seneyi siliyor musunuz? Sarayda doğan son şehzade ölmüş. Son görevimizi birlikte yapsak ne olur yani? Hanemize eksi yerine artı yazılır. Cenaze herkese açıktı. Oraya papaz, ruhban okululundan öğrenci, İsmail Ağa Cemaati Lideri Mahmut Efendi ya da Fethullah Hoca kısacası herkes gelir. Biz gelenlere bir şey diyebilir miyiz? Efendim biz ilan veriyoruz sakın ola sofular gelmesin ya da solcuları cenazede görmek istemiyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? O zaman ne Osmanlısın ne de bu vatanın evladısın. Tekbir her cenazede getiriliyor. Ancak cenaze çok iyi duyurulmadı herhalde. Çünkü ben cenazeye daha fazla vatandaşın katılmasını bekliyordum.”
‘Bizi siyasette soyadımız için kullanırlar’
“Bize defalarca siyasi partilerden teklifler geldi. Ama biz siyasete girmek istemiyoruz. Çünkü bizi çağıracak parti soyadımızı kullanmak ister. Allah bizi siyasetten uzak tutsun. Başbakan Erdoğan beni, kardeşimi ve oğlumu taziyede görünce, ’Siz niye bize gelmiyor musunuz? Delikanlısınız, sizleri görmek istiyoruz’ dedi. Ben anladım ki bizi partide görmek istiyor. Ben de inşallah, inşallah diyerek geçiştirmek zorunda kaldım. Sağolsun Başbakan’ımızdan hiçbir şey istemiyoruz. Taziyeye gelmesi yeter.
‘Kendimizi hiç şehzade gibi hissetmedik’
“12 yaşıma kadar babaannem ne kadar Sultan Abdülhamit’in torunu olduğumu da anlatsa Suriye’de bir Arap vatandaşı gibi büyüdüm. Sıkıntılı yıllarımız vardı. Lüks bir hayat içinde değildik. Babam devlet memuruydu. Bir memur ailesi haftada kaç kere et yiyorsa bizde o kadar yiyorduk. Ama Allah’a şükür kimseye muhtaç değildik. Türkiye’ye gelmemizin asıl sebebi annemizdir. Çünkü burada eğitim ve hayat şartlarımızın daha iyi olacağını düşündü. Babam yalnız olacağı için biraz çekiniyordu. Hayatta hiç bir dönem kendimizi şehzade gibi hissetmedik. Nasıl bir şey şehzade olmak bunu bilmeyiz. Ne şehzadeliği, bizi çok çok seven bir cemaat bile okulda okuyan oğlum için parayı getirirseniz okur, yoksa çocuğu alın okuldan dedi.”
‘Atatürk’ün ruhu için Anıtkabir’de Fatiha okudum’
“Kimse kendine puslu havada av aramasın. Ben bugün çıkıp Mustafa Kemal’e laf söyleyen insanı cahil olarak görürüm. Bu vatana gelebilmemizi, sağ kalmamızı ona borçluyuz. Mustafa Kemal ailemizi tehlike olarak görmedi. Bizi de kovmadı. Ailemizin başına tehlike gelebilir diye bizi yurtdışına çıkardı. O zamanlarda bir saltanatçılar vardı bir de saltanat düşmanları. Saltanat düşmanları bizi bir gecede yok edebilirdi. Burada kalmamız çok tehlikeliydi. Onun için cumhuriyetle barışık yaşıyoruz. İş için Ankara’ya gittiğimde Anıtkabir’i de ziyaret ettim. Ama ben saygı duruşu yerine Fatiha okudum. Gidip Atatürk’ün huzurunda iki dakika put gibi durmaktansa ruhuna Fatiha okumak daha mantıklı geliyor. Bu konuları bize sormaktan vazgeçin artık.”
‘İyi ki sarayda değiliz çünkü sıkıntıya gelemem’
“Saltanat devam etse (gülerek) ben kafam ticarete çalıştığı için Maliye Bakanı olurdum. Saraydayız başımızda sultan dedemiz var. Dışarı adım bile atamıyoruz. Düşünemiyorum bile. Biz çok serbest yaşamaya, ben kafama estiği gibi dolaşmaya alıştım. Uçağa atlar Avrupa’ya giderim, başka yerde gezerim. İyi ki olmamış çünkü sıkıntıya gelemem. Abdülhamit’in torunu olduğumu duyunca seven kadar sevmeyen de gördüm. 1998’de işlerim krize girdiğinde bir kadın ’yoksa dedelerin gibi o parayı yiyip kaçacak mısın?’dedi. Hayatımda duyduğum en kötü laftı. Kadın olduğu için cevap dahi veremedim. Soyadımı ticarete hiç karıştırmadım. Osmanbey’de beni her esnaf bilir ama kimin torunu olduğumu kimse bilmez.”
“Dedelerimizin aleyhine bir yorum yapmak istemem ama Sultan Abdülhamid zamanındaki şehzadelerden sonra dine ilgide biraz azalma olduğu doğru. Muntazam ibadetler azaldı. Büyük dedem Sultan Abdülhamid İslam’ın zayıfladığını görüp halifeliği ön plana çıkarttı. Hatta şehzadelerin saraydan dışarı çıkmalarını bile yasakladı. Ancak daha sonra şehzadeler Avrupa ve ABD’de yaşadıkları için dinle ilişkileri gittikçe azaldı. Biz Ortadoğu’da büyüdüğümüz için dini bilgimiz daha fazladır. İslam’ı babamız bize zorlayarak değil çok yumuşak anlattı. Hanedanda bize sofu grubu derler. Ailenin geri kalanı daha sosyetiktir. Benim annemin başı kapalıdır. Ancak benim dört kızım var. Hepsinin başı açık. Bu konuda bizde zorlama yoktur.”
‘İşleri yürüten reis babam olacak’
“Yeni Hanedan Reisi Osman Bayezid’i bir kere, iki saat gördüm. Ancak telefonla görüşürüz. Yumuşak huylu, sevecen birisidir. Ama asla basının önüne çıkmaz. Türkçe bilir. Kendisi en yaşlı olarak hanedan reisi kalacak ama Osman Bayezid’den önümüzdeki günlerde bir yazı alıp kuracağımız vakıf gibi işlerle uğraşılması için babamın fiili olarak Hanedan Reisi olmasını sağlayacağız. Çünkü Suriye’de yaşayan amcam Şehzade Dündar çok hasta ve kulakları duymuyor. Telefona bakmaz, röportaj yapmaz, evinin dışına ancak emekli maaşını almaya çıkar. Bana sakın beni bu işlere ve başka kimseye bulaştırma diyor.” (Yanımızda New York’ta yaşayan Osman Bayezid ile bir telefon görüşmesi yapan Orhan Osmanoğlu fiili olarak vakıf gibi işleri babası ve kendilerinin yürütmesi için reisten izni aldı. Hanedan Reisi Osman Bayezid oldukça kibar, düşük cümleli, ağır ama temiz bir Türkçe kullanıyor. Yaklaşık 3.5 dakika süren görüşmede Hanedan Reisi Osman Bayezid’in sesi kulağa oldukça sağlıklı geliyordu.)
Cinayet cinayet dolaştım ama şehzade idim
1924’teki sürgünden sonra Türkiye’de doğan ilk şehzade. Aynı zamanda ele avuca sığmayan 22 aylık Türkiye’deki en ufak şehzade olan Muhammed Harun’un babası. Suriyeli eşi Walaa ile mutlu bir evliliği olan şehzade, 8 yıl boyunca o kaza senin bu cinayet benim diyerek gazetecilik yapmış başarılı bir eski polis muhabiri. Bugün abisiyle birlikte çalışan Abdülhamid Kayıhan, “Cinayet cinayet dolaştım. Ölümü takip eden şehzade oldum. Hiç bir arkadaşım şehzade olduğumu öğrenmedi. Şehzade olduğumu söylediğim bir arkadaşım ” Cinayet peşinde koşan şehzade olur mu? “ diyerek bana inanmadı” diyor. Amatör olarak futbol da oynayan şehzade Kayıhan, Beşiktaş’ın altyapısında oynarken sakatlanınca futbolculuk hayallerine son vermek zorunda kaldı.
Soyadımdan korktular işimden oldum
Suriye’nin turistik Cünde Kasabası’nda doğan Şehzade Harun, Suriye Ordusu’nda sivil memur olarak 6. rütbeye kadar çıktı. 1978’de Türkiye’ye geldiğinde girdiği ilk işten soyadından korkulduğu için kovuldu. “Sıkıntıyı Türkiye’de öğrendik” diyen Şehzade Dündar’ı en çok etkileyen olay Suriye’de bir ayda vatandaşlığa kabul edilirken vatanım dediği Türkiye’de 9 yıl vatandaşlık beklemesi. “Erbakan dahil kimse yardım etmedi. Turgut Özal olmasa vatandaş olamazdık” diyen şehzade, Türkiye’de 18 yıl çalıştığı Suudi Arabistan Konsolosluğu’ndan baş katip olarak emekli oldu. Şehzade Dündar’a en çok dokunan şey ise elinde dededen kalma tapuyla İpsala’da almaya çalıştığı 3 bin dönümlük arazi için bir kamu görevlisinin “Deden buraları halktan gasp ederek, cebren aldı. Bunları sana vermeyiz” demesi olmuş.
Facebook’ta her gün evlenme teklifleri alıyorum
Özel bir üniversitede grafik tasarımı okuyan genç Şehzade Yavuz Selim, çevresinde oldukça popüler. Eğer saltanat İngiltere’deki gibi nostaljik olarak devam etseydi Yavuz Selim’in Prens William gibi ilgi göreceğini kestirmek zor değil. Babasıyla katıldığı bir televizyon programı sırasında şehzade olduğu anons edilince o anda 5 evlilik teklifi almış. “Programdan sonra eve gidip Facebook’taki sayfama baktığımda bir saatte 250 arkadaşlık teklifi gelmiş. Sonrasında bir süre neredeyse her gün 100 arkadaşlık teklifi geliyordu. Bu tekliflerin yüzde 80’ini de kadınlardan. Çok bunaldım. Zor başa çıktım” diyor. Yavuz Selim magazin malzemesi olmak istemiyor. En çok kızdığı şey hanedan mensubu olduğu öğrenildiğinde kendisine cumhuriyet düşmanı muamelesi yapılması. Genç şehzade buna, “Cumhuriyette doğduk. Cumhuriyetle büyüdük. Türkiye’deki herkes kadar Cumhuriyetçiyiz” yanıtını veriyor.
Çorap sattım tezgahtar oldum gocunmadım
Şam’da doğan Şehzade Orhan aileden Türkiye’ye yerleşen ilk isim. Ancak babasının ilk yıllarda çalışamaması yüzünden çorap satan, tezgahtarlık yapan şehzade, “Tezgahtarlık yaptığım işyerinde temizlik takıntım yüzünden tuvalet bile temizledim. Bundan hiç gocunmadım” diyor. 4’ü kız biri erkek 5 çocuğu olan Şehzade Orhan ailenin geleceği ile ilgili konulardaki en aktif üyesi. Ekonomik krizlerde iki kere batan ve 3 milyon doların üstünde para kaybeden Şehzade Orhan hala gözü kara bir işadamı. Babası ve kardeşi gibi Suriye vatandaşı da olan Orhan Osmanoğlu işi gereği sık sık seyahat ediyor. Osmanbey’de bir handa bulunan dış ticaret şirketinin başındaki şehzade, ağırlıklı olarak Ortadoğu olmak üzere dünyanın dört bir tarafına ihracat yapan şirketlere aracılık ediyor.