Türkiye Portekiz'e elendi spor yazarları 5 futbolcuya hesabı kesti! 'Hadi Berkan neyse de...'
Dün gece dramatik bir şekilde Portekiz'e elenen ve Kuzey Makedonya ile final niteliğindeki maçı Konya'da oynama fırsatını elinden kaçıran milli takımda bazı yıldızların ilk yarıdaki oyunları büyük hayal kırıklığı yarattı. İşte 3-1'lik mağlubiyetin ardından yazar yorumları...
A Milli Futbol Takımı, 2022 Dünya Kupası Play-Off Yarı Final mücadelesinde Portekiz'e 3-1 mağlup oldu ve Dünya Kupası hayalleri suya düştü. Burak Yılmaz'ın mücadele 2-1'ken kaçırdığı penaltı maça damga vurdu. Spor yazarları karşılaşmayı değerlendirdi;
ŞANSAL BÜYÜKA
Çok uzun yıllardır, inanın çok uzun yıllardır Burak Yılmaz’ın penaltı kaçırdığını görmedim… Topu penaltı noktasına koyar, kaleye bakar, ya sağ köşeye ya sol köşeye topu yerden ve darbeli bir vuruşla bırakır… Böyle ne penaltılar attı… Kötü kadere bakın; Burak, Türk futbol tarihine geçecek, belki de mucizeye yelken açacak penaltıyı, hiç alışılmadık şekilde, havadan kullanarak yine hiç alışık olmadığımız şekilde kötü vurarak kaçırdı…
Aslında maçı ilk yarıda kaybettik… Portekiz’in iki kenar adamı; sağda Otavio, solda Jota’yı tutamadık… Çok kaçırdık… Hadi Berkan sol savunmaya alışkın oyuncu değil, Otavio‘yu çok kaçırdı, yıllardır Avrupa’da oynayan Zeki, her seferinde Jota‘yı bu kadar çok nasıl kaçırdı inanılır gibi değil…
İlk yarı kötü oynadık zaten… Hakan Çalhanoğlu çok sıradandı… Cengiz ortalıkta hiç gözükmedi… Burak birşey yapamadı… Sahada sadece Portekiz milli takımını durdurmaya çalışan ama bunu asla başaramayan bir Türk milli takımı vardı… İlk yarıyı iki farklı yenik kapatınca, ikinci yarıya belki de doğaçlama “ne çıkarsa bahtına“ diye oynamaya başladık…
Portekiz’e yine pozisyonlar verdik ama hiç olmazsa golü de düşünmeye başladık… Cengiz bayağı bir kımıldadı, Hakan da öyle… Dorukhan ile Yusuf‘un oyuna katılması da takıma bir ivme kazandırdı… Önce umut golü geldi, sonra mucizeye yelken açacak, Türk futboluna yeni bir tarih yazdıracak penaltı kararı…
Her penaltıyı “gözü kapalı“ gol yapan bugüne kadar yerden vuruşlar dışında penaltı atmayan Burak Yılmaz havadan ve son derece berbat bir vuruşla kendini ve koca bir ülkeyi tarifsiz üzüntülere boğdu… Ama futbolda bu var… Penaltı ile kaçan dünya şampiyonlukları bile var…
“Ah“ diyoruz, “vah“ diyoruz, “canınız sağolsun“ diyoruz, her elenişe, her dışlanmışlığı bir teselli, bir kılıf buluyoruz… Sonuçta Avrupa ve dünya futbolundan biraz daha uzaklaşıyoruz… Üstelik şu penaltıyı atsak, umudu ve tur şansını yakalasak İtalya‘yı eleyen Makedonya ile oynayacaktık…
Ayağımıza gelen şansı teptik… Aslında biz avucumuzun içine aldığımız grup birinciliği şansını, kendi ülkemizde, grubun en sıradan 3 takımı karşısında beraberlik alıp 6 puan kaybederek; o avucumuzun içindeki şansı, Kaf Dağının ardına bıraktık… Tabi olmadı...
Teselliyi, birbirimizi kandırmayı bırakalım… Türk futbolunun her alanda radikal değişimlere ihtiyacı var… Bunları yapmaya başlamadan daha çok Avrupa kupalarını, dünya şampiyonalarını ıskalarız… İşte o ıskalara bir yenisini ekledik… Katar; yatar...
ATİLLA GÖKÇE
Tamam, anlaşıldı. Futbolda üçlü savunma anlayışı yeniden gündem kazanıyor. Buna itirazımız yok ama, Milli Takım ne zamandan beri “üçlü” oynuyor da Portekiz karşısına da “içselleştirilmiş” bir defans kurgusuyla çıktı?
Stefan Kuntz’un üçlü savunma için futbolcularıyla ne kadar çalıştığını, nasıl zaman bulduğunu bilmiyoruz. Ama o kadro bir hazırlık maçı bile oynamadan, en keskin virajda Portekiz’e karşı “üçlüyle” çıkıyor. Bunu anlamak çok kolay değil.
Ozan, Çağlar ve Merih, ağır, dağınık ve sakar bir tablo sergilediler. İçeri adam kaçırdılar… Topu oyuna sokmada sarsak ve dalgındılar. Süper Lig’in ayağıyla en isabetli uzun top atan kalecisi Uğurcan, Zeki’ye öyle iki top attı ki ikisi de taca gitti. Dahası, baskı altındaki arkadaşlarına uzun top kullandı kalecimiz… O topların hiç birine sahip olamadık.
Savunmada yanlış kurgu ve dirençsiz, dağınık oyun, orta alanda da hiçbir pozitif değer taşımadan sürdü. Zeki, Orkun, Hakan ve Berkan da baskılı, çabuk ve temaslı bir oyun çıkaramadılar. Portekiz takımının oyuncuları, sanki idmanda gazozuna oynarmış gibi rahattılar.
Bilinen çabuklukları ve oyun anlayışlarıyla hiç zorlanmadan ilk yarıyı 2 golle kapattılar. Hepimizin ayrı bir değer atfettiği ve inanılmaz bir kariyer öyküsü yazan Ronaldo, kendi klasına göre kötü günündeydi. İki kez ayağı kaydı düştü, bir röveşata denemesinde ıskaladı. Attığı iki şut Uğurcan’da kaldı.
Milli Takım’ın şaşırtıcı oyununu hüzünle izlemeye devam ediyorduk. Top savunma bölgesinden orta alan ve üçüncü bölgeye taşınamadı. Dört pozisyon yakaladılar yine de… Cengiz, Orkun ve Burak’ın vuruşları kalecide kaldı.
Berkan’ın kafa vuruşu da gol getirmedi. Elimizden kayıp giden maçı 65.’de Berkan, Cengiz ve Burak yeniden başlattılar. Sevinelim ki onların emektar ustası 37’lik Ronaldo düşe kalka asabi bir maç çıkarırken, bizim emektarımız Burak beklediğimiz golü atarak maçın fitilini ateşledi.
Dragao stadının gürültüsü arttı, maçın temposu yükseldi. Heyecan katlandı. 83’de Fonte’nin ayak darbesiyle yıkılan Enes Ünal, o kadar haklı bir isyan sergiledi ki, sonunda Alman hakem VAR’a gidip penaltıyla döndü… Topun başında Kaptan Burak vardı… Ama dışarı vurdu… Futbol topunun ağırlığı kural kitabında 453 gram...
Yine de inanmayın. Burak Yılmaz’a sorun. O yorgun ayak topa değil, tonlarca ağırlıkta kocaman bir kayaya vurmuştu sanki. Onu anlıyoruz. Çocuklara teşekkür ediyoruz. Sonraki üçüncü gol de uğradığımız şokun bedeli gibiydi. İlk yarısı harcanan, ikinci yarısı tarihe geçen bir maça tanık olduk. Bu defa zaferimizi değil, maalesef hayal kırıklığımızı yazdık. Onurla!