Ve spordaki yeri atlarımızdan SONRA GELEN!

Bu gecikmiş bir yazı. Daha doğrusu, geciktirilmiş bir yazı. Aslında geçen hafta yazılmalıydı ve tam da 8 Mart’a, Dünya Kadınlar Günü’nün kutlandığı tarihe rastlamalıydı

Haberin Devamı

Bu gecikmiş bir yazı. Daha doğrusu, geciktirilmiş bir yazı. Aslında geçen hafta yazılmalıydı ve tam da 8 Mart’a, Dünya Kadınlar Günü’nün kutlandığı tarihe rastlamalıydı. Bekledim, “Bakalım sporla ilgili herhangi bir kurum, kadın derneklerinden herhangi biri ya da medyadan herhangi bir kişi, bu soruna değinecek mi?” dedim.

Sağa, sola çiçekler gönderildi. Günün mana ve ehemmiyetini anlatan söylevler verildi. Kadın haklarından söz edildi. Siyasette kadının rolünün önemine değinildi. Hatta her seferinde olduğu gibi TBMM çatısı altındaki kadın milletvekili sayısını artırmanın şart olduğu bir kez daha söylenildi. Çalışma hayatına, aile içi şiddetin kadınlara nasıl yansıdığına girildi. Daha birçok konudan bahsedildi. Ama çağdaş kadının spordaki yeri, önemi, değeri nedense hiç işlenmedi. Tıpkı çağdaş olduğunu sanan bir ülkenin, kadınına neden spor yaptırmadığının sorgulanmadığı gibi.

Kestirmeden söyleyeyim, Türk kadının sporda yeri de adı da yok! Hani Nazım’ın

...Ve kadınlar,

bizim kadınlarımız:

korkunç ve mübarek elleri,

ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

anamız, avradımız, yarimiz

ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen

ve soframızdaki yeri

öküzümüzden sonra gelen...

dizeleriyle benzeşircesine... Evet, şimdi belki soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelmiyor kadınlarımızın... Fakat birkaç istisnayı çıkarırsanız, sporumuzdaki yeri ne yazık ki atlarımızdan sonra geliyor!

O birkaç istisna voleybol (13.528), basketbol (6.637), yüzme (4.482), tekvando (4.105), hentbol (3.475), atletizm (2.400) ve masa tenisi (2.060). Bu 7 dalın faal bayan sporcu toplamı 36.687. Geriye kalan 51 spor dalındaki faal bayan sporcu sayısı ise hepi topu 9.952. Yarışlarda koşan kayıtlı at sayısı ise 12 binin üzerinde!

Belki yadırgayacağınız bu uç örnekten de görüldüğü gibi, böylesi dramatik bir tabloya sahibiz anlayacağınız.

BU UTANÇ KİMİN?
Oysa, 2005 değerlendirmelerine göre 73 milyon 429, artış hızını günümüze uyarladığınızda 75 milyon nüfusa sahip bu ülkede, aktif spor yapma çağında, yani 12-34 yaş aralığında 16 milyon 660 bin bayan yaşıyor. Bu inanılmaz büyük bir potansiyel. Ama faal bayan sporcu sayımız 46 bin 639. Orana vurursanız on binde 28. Bu çağda, böylesine zavallı, böylesine yüz kızartıcı, böylesine utanç verici bir gösterge olabilir mi?

Nerede bu ülkenin kadınları? Daha doğrusu nerede bu ülkenin spor teşkilatı?

Ağrı, Gümüşhane, Kırşehir, Düzce, Muş, Yozgat, Siirt, Bayburt, Karaman, Şırnak ve Bartın’dan oluşan 11 ilde aktif bayan sporcu sayısı 100’ün bile altında. Tam 57 ilde 500’ün dahi gerisinde. 1000’in üzerine çıkan toplam 10 ile sahip Türkiye. Kadının sporun uzağında tutulduğu o illerdeki valiler nerede? Spor teşkilatları nerede?

16 milyonu aşkın nüfus, bugün Avrupa’da onlarca ülkede yok. Ama bizde on binde 28’i bulan oranlar, oralarda yüzde 10’lar ile yüzde 30’lar arasında değişiyor. Peki, bu derin uçurum, bu ülkede hangi spor yöneticisine, acaba neyi ifade ediyor?

16 milyonu aşkın bir büyük kitlenin spor yapma hakkı yok mu? Devletin Türk kadınına spor yaptırma gibi bir yükümlülüğü yok mu? Hadi her şeyden vazgeçtim, kadın haklarından söz eden kadın derneklerinin bu denli önemli bir sorunu, bu ülkenin gündemine taşımak gibi bir sorumluluğu yok mu?

Bizdeki spor anlayışı, maalesef “Kadın dediğin hamur yoğurmalı, çocuk doğurmalı” devirlerinden kalma. Buram buram naftalin kokuyor. Ama bu koku, yıllardır nedense kimseyi rahatsız etmiyor.

Bu devirde kadın dediğin, evet çocuk da doğurmalı. Ama sahada, salonda, ringde, podyumda, pistte, pisinde de olmalı. Yarışmalı, kürsüye çıkmalı, madalya kazanmalı, rekor kırmalı. Artık bu ilkel görüntüden sıyrılmalı. Çağdaş bir ülkeden, çağdaş spor anlayışından, çağdaş kadından söz edeceksek, kadın dediğin artık sporun vazgeçilmez parçası yapılmalı.

*****

Cahil Batman!
A.Gücü maçında oyundan atıldı. “Bu ülkede, bu küfürün suç olduğunu bilmiyordum” dedi. Konyaspor maçında, gol sevincini yaşarken formasıyla sıyırıp yüzünü kapadı. Sarı kartı görünce, hakemi sorguladı, formayı tümüyle çıkarmadığını işaret edip, kartın yanlış olduğunu anlatmaya kalktı.

Bunu yapan, Kezman. F.Bahçe’ye 18 milyon Euro’yu aşan bir bedele mâlolan Kezman.

O paranın karşılığında ortaya koyduğu performansı herkes sorguluyor. Benim vurgulamak istediğim konu daha başka. Yılda 2.5 milyon euroya imza atan bir oyuncu, bu kadar mı duyarsız ve oyun kurallarından habersiz olur? Hadi geldiğin ülkenin disiplin uygulamalarını öğrenmek için bir çaba göstermiyorsun. Peki FIFA, gol sevinçlerinde formayı başa geçirmekle ilgili kuralı değiştireli 2 sezon oldu. Onu da mı bilmiyorsun? Bu ne cahillik?

Bu nasıl profesyonellik?

DİĞER YENİ YAZILAR