Bireysel emeklilik sistemi şirketleri anlaşılan o ki Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’den yedikleri fırçayı dikkate almamışlar. Birikim performansları o kadar kötü ki, bu kadar insanın zorunlu BES’ten kaçmasına şaşmamak lazım
Bundan tam 3 yıl önce maaşlarımızın yatırıldığı bankada benimle ilgilenen müşteri temsilcisi arkadaş aradı. “Ercan Bey, lütfen sizden BES sistemine girmenizi rica ediyorum. Bu benim bankadaki performansım için çok önemli. Bizi müşterilerimizi bu sisteme sokmamız için sıkıştırıyorlar. Küçük de olsa bir meblağ yatırarak benim skoruma katkı sağlamış olursunuz” dedi.
Bankaya bir işim düştüğünde her zaman yardımcı olmaya çalışan bu güleryüzlü genç bankacıya destek olmak amacıyla sembolik olarak da olsa küçük bir aylık ödeme ile BES’li oldum.
3 yıl doldu
Önceki gün mail kutuma düşen bir mesajla, BES’de 3 yılımı doldurduğumu da öğrendim. Gelen mesajda “Bugün tam 3 yıl oldu. Siz 3 yıl önce birikim yapmaya başlayarak önemli bir karar aldınız ve geleceğinize güzel bir yön verdiniz. XXX Emeklilik ailesinin bir parçası olduğunuz için çok mutluyuz. Birikiminiz bizimle geçirdiğiniz her geçen gün büyümeye devam edecek. Siz bugünlerinizi eksiltmeden yarınlarınızı çoğalttıkça, gelecek hayalleriniz gerçeğe dönüşecek. Biz ise her zaman bu hayallerin bir numaralı destekçisi olmaya devam edeceğiz” diyor ve sonra da sanki böbürlenecek bir durum varmış gibi birikimimin geldiği noktayı gösteren özeti veriyordu.
Merak ettim inceledim.
Olacak şey değil.
Tabloyu yanda verdim. Allahtan devlet katkısı var da birikimlere ekstra bir ilave eklenmiş gibi duruyor. Bu katkı olmasa tam rezalet. Bu arada devlet katkısının da, sistemden erken çıkmanız halinde yüzde 100’ünü alamadığınızı hatırlatmama sanırım gerek yok.
Sberbank’ın Denizbank’ı satmak üzere görüşmelere başladığını duyunca 2017 yılının Eylül ayına gitti aklım. Denizbank’ın 20’nci yılı nedeniyle verilen davette tüm hissedarların değişmeyen Genel Müdürü Hakan Ateş “My way” performansına geçmeden hemen önce anılarını aktarıyordu sahnede.
Dexia ile Sberbank arasındaki imza törenini Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirdikleri esnada Sberbank Yönetim Kurulu Başkanı Herman Gref ile aralarında geçen bir diyalogu aktardı: “Herman boğaza ve tarihi yarımadaya doğru bakıyordu. Bana döndü ve ‘Bu boğaz burada varoldukça daha çok alışverişler olur burada’ dedi.”
Ruslar 2012’de bu satın almayı yaparken, aradan geçen 5 yılın sonunda bankayı satmak isteyeceklerini de düşünmüş müydü bilinmez ama bir gerçek var ki Boğaz’ın fiyatı aradan geçen yıllarda artmadı tam tersine ucuzladı.
Kronolojik olarak geriye gidelim.
Zorlu Grubu Dexia’ya Denizbank’ı satarken, ortaya çıkan fiyat bankanın defter değerinin 3.9 katıydı.
Hüsnü Özyeğin de Finansbank’ı Yunan National Bank of Greece’e 3.8 çarpanla satmıştı.
2006-2007 banka değerlerinin zirve yaptığı yıllardı. Sonraki yıllarda çarpanlar giderek düşmeye başladı.
Citibank, Akbank’tan 2.98 çarpanla aldığı hisseleri 1 çarpanla geri verdi.
Geçtiğimiz haftalarda kripto paralarla ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım.
Sonrasında pek çok mail geldi. “Üstad, bu çalışmayı sana hiç yakıştıramadım. Tam ortadan gitmişsin. Bu paralar iyi mi kötü mü ortaya koymamışsın. Yani alalım mı almayalım mı? Kafam karıştı” diyordu bir tanesi.
Ben o yazı dizisinde herkesin dilindeki Bitcoin’in ve arkasındaki blockchain teknolojisinin nasıl bir şey olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım. ‘Haber kutsal yorum hür’ felsefesine inanmış biri olarak, o dizinin sonunu bir hükümle bitirmek yakışık almazdı.
Ancak şimdi kendi fikrimi ortaya koyabilirim. Yandaki tabloda göreceğiniz üzere şu an en çok işlem gören 15 kripto paranın her birine bu yılın ilk günü 1.000 dolardan 15 bin dolar yatırmış olsaydınız şu an tam tamına 1 milyon 72 bin dolarınız olabilirdi.
Kimbilir belki de geç kalmadınız. “Bugün 15 bin dolar koyayım. Seneye 1 milyon dolarım olsun madem” diyebilirsiniz. Olabilir de. Ancak bana göre olmama riski daha yüksek.
30 yıllık ekonomi gazetecisiyim. Böyle bir çılgınlık hatırlamıyorum.
Bu paraların çıkış felsefesini anlayabiliyorum. Yakın gelecekte kripto paraların, dijital cüzdanların hayatımıza gireceğini de kabul ediyorum. Ancak bu paralar öyle kim olduğu belli olmayan Bitcoin’in yaratıcısı Nakamato’ların, ya da Litecoin’i çıkaran Charlie Lee’lerin ürettiği paralar olamaz, olmayacak.
Ben bunlara para denmesini bile kabul edemiyorum. Olsa olsa bir emtia.
Bitcoin’in belki de en büyük gücü sınırlı sayıda üretilmiş olmasından geliyor. Bir bakıma enflasyondan arındırılmış yani. Blockchain teknolojisi ve şifreleme yani güvenlik de diğer önemli kozu
Bu soruya ‘Evet’ diyenler de ‘Hayır’ diyenler de neredeyse eşit çoğunlukta. Önümüzdeki yıllarda Blockchain teknolojisi üzerine inanın çok şey kurulacak. Bitcoin de bu teknolojiyi kullanarak popüler oldu. Bir değer olduğu kesin. Ancak değerinin bu kadar artması... İşte işin o kısmını teknolojiyle, ekonomiyle izah etmek zor. Şu an ne oluyor? Sürü psikolojisi ile dünya bir çılgınlık yaşıyor ve kar topu misali Bitcoin’in değerini şişirdikçe şişiriyor
Konu son derece teknolojik olmakla birlikte, bu konuyu istersek teknolojinin T’sine bile değinmeden de inceleyebiliriz aslında. Öyle de zevkli bir konu.
Ben işin hem teknolojik hem de psikolojik yönünü harmanlayarak bir yazı dizisi oluşturmayı tercih ettim. Çünkü tek başına bakıldığında Bitcoin ya da geniş anlamıyla Blockchain teknolojisi önümüzdeki yıllarda hayatımıza damga vuracak. Orası kesin. Ancak Bitcoin çılgınlığı daha ne kadar devam edecek işte onu bilmiyoruz.
Bir fıkra ile başlamayı öneriyorum:
Temel ile Dursun’un yaşadığı köye eşeği ile bir yabancı gelir. Temel bir kaç saat sonra yabancının eşeği ile köyün kahvesinin önünden geçip evine gider. Dursun, Temel’i durdurur. Temel eşeği 500 lira verip yabancıdan satın aldığını söyler. Dursun şaşırsa da bir şey demez. Ancak düşünür.
Çünkü eşek Temel’in hiçbir işine yaramayacaktır. Üstelik Temel cimridir de...
‘Temel bir eşeğe 500 lira veriyorsa kesin bu eşekte bir hüner var’ diye düşünür.
Ertesi sabah soluğu Temel’in evinde alır. Kapıyı açan Temel’e ‘1.000 lira vereyim bu eşeği bana sat’ der.
Dünyanın en modern stadı olarak gösterilen Krasnodar Arena’nın da inşaatını yapan Esta, Benesta markası ile Türkiye’ye geldi. Şirketin Başkanı Bahattin Demirbilek “Dedem ‘Öyle işler yap ki peh desinler’ diye tembihlemişti. Türkiye’de konutta peh dedirtmek istiyoruz” dedi
Enflasyonda bırakın yüzde 5 hedefini tutturmayı, ‘yıl sonunda yüzde 9.9’la bile olsa tek haneli olur mu yoksa çift haneli mi bitiririz’ totosu oynanmaya başladı.
Cumhurbaşkanı’na göre enflasyonun suçlusu faiz.
Piyasa ise suçluyu başka yerde arıyor. Kimi et başta olmak üzere gıda fiyatlarını hedef gösteriyor, kimi sıkı para politikası izlendiği iddia edilse de diğer taraftan piyasalara KGF ile para enjekte edilmesinden dolayı enflasyonun kontrolden çıktığını düşünüyor.
Ben de Merkez Bankası’nın politika söylemine karşılık kamu maliyesinin hareketlerine bakınca sulandırıcı ve pıhtılaştırıcının aynı kapsulde olduğuna inananlardanım.
Merak ettiğim konu ise başka.
Malum önceki gün Ekim ayı enflasyonu açıklandı ve böylece 12 aylık gerçekleşmeye göre yeniden değerlemeye esas alınacak oran da ortaya çıkmış oldu.
Yurt içi üretici fiyatlarının 12 aylık ortalaması yüzde 14.47 oldu. Bu yüzden de vergiler, harçlar, cezalar önümüzdeki yıl bu oranda artacak. Pasaport istiyorsan bu yıla göre 2018’de yüzde 14.47 daha yüksek bedel ödeyeceksin. Çevre temizlik vergileri, trafik cezaları bu oran kadar artacak.
Yerli otomobili üretecek grup içinde yer alan Turkcell’in üstleneceği görevi tarif eden Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akça, “Geleceğin aracı endüstriyel değil teknolojik bir ürün aslında. Sürüş güvenliği, batarya, enerji üniteleri ile projenin stratejik parçasıyız” dedi.